18 Aralık 2011 Pazar

Bir Maçtan Fazlası


3 Temmuz dan beri yaşanan süreçte Fb li taraftarı,oyuncusu, teknik adamı,malzemecisi ile yani kısacası bütün camiayı en çok yaralayan Trabzon camiası olmuştu. Gerek ts taraftarının tutumu gerekse başkanının,yöneticisinin yaptığı açıklamalar hem kendilerine hem Türk futboluna zarar vermişti. Ancak asıl zarar vermek istedikleri Fb camiasını yere yıkmayı bir kenara bırakın daha da güçlü yapmıştı camiayı. Traftarların Temmuz ayından beri sabırsızlıkla beklediği tek maç Ts maçıydı. Bu yıl Gs maçını bu kadar hırsla istememişti kimse. İşte oyüzden bu akşam oynana maç bir maçtan fazlasıydı ve ne pahasına olursa olsun kazanılması gerekiyordu. Öyle de oldu.Bu yıl Fenerbahçe şampiyon olamasa hiç kimse karalar bağlamazdı. Çünkü camia için asıl önemli olan aklanmaktı. Ancak gün be gün yaşananlar öyle bir hale geldi ki aynı Aykut Hoca'nın dediği gibi Şampiyon olma zorunluluğu geldi takıma. Bu yıl da şampiyon olup Fb nin saha da her şeye gücünün yettiğini göstermek istiyorlar. Ne demişler ''Öldürmeyen yara güçlendirir.''

DAHA ÇOK İSTEYEN ALDI

 Uzun bir aradan sonra Mehmet ilk on bir deki yerini almıştı. Burssa maçı ile başlayan dirilme bu maçtada da devam ediyordu. Ts klasik ŞL ligi formatında topu rakibe bırakarak defansif oynayıp kontra ataklarla gol bulmayı amaçlamıştı. İlk 20 dakika top Fb nin kontrolünde idi ama ceza sahasına girmekte sıkıntı yaşıyordu Fb li oyuncular. Ts geriye yaslanarak Semih'e Stoch'a  ve Alex'e boş alan bırakmıyordu. Fb nin ceza sahasına girip pozisyon yakaladığı ilk pozisyonun akabinde Mehmet Topuz kornerden gelen topu filelerle buluşturdu. Ts yediği golden sonra oyunda dengeyi sağlamaya çalıştı ama hücumda fazla da üretkenlik sağlayamadı.
İkinci yarıda bu kez roller değişti. Ts beraberlik için topla daha çok oynamaya, Fb de oyunu geride kabul etmeye başlamıştı. Ancak ikinci yarıda daha çok pozisyon yine Fb idi. Sonuçta maçı kazanmak zorunda olan ve daha çok isteyen takım kazandı.

SERDAR KESİMAL



Sezon başında yaşadığı talihsiz ve uzun süren sakatlıktan sonra ilk defa Fb formasıyla Kadıköy de taraftarın önüne çıktı. Geçen hafta Bursa karşısında oynadığı başarılı futboldan sonra bu hafta biraz daha üstüne koyarak devam etti. Sanki yıllardır Kadıköy'de oynuyormuş gibiydi. Yobo ile olan uyumu,ayağında top tutması,soğukkanlılığı kısacası 90 dakika boyunca her hareketi ile uzun süre forma giyebileceğini herkese gösterdi.

5 Aralık 2011 Pazartesi

Susma Zamanı


Senin arkandan karalar bağlayan, gözyaşlarına engel olmayan o kadar çok futbol sevdalısı var ki....
Seni seyretme şansına sahip olan ya da olamayan meşin yuvarlak tutkunlarının hepsi de seninle aynı gezegende yaşamış olmanın gururunu yaşıyor.
Sen gittin diye herkes bir şeyler yazıp,çiziyor.
Ama bence şimdi susma zamanı..........

3 Aralık 2011 Cumartesi

Tanıtım Dediğin Böyle Olur

PREMIER LEAGUE MATCH DAY INTRO

Efsane Geri Döndü


Dün Euro 2012 nin kura çekimi töreninde turnuva sırasında kullanılacak resmi topunda tanıtımı yapıldı. Tabi yıllardır olduğu gibi üretici Adidas'tı.( Ben de her zaman bu tür üretimlerin Adidas tarafından yapılması taraftarıyım. Çünkü herr zaman Adidas'ın çizgisini ve tasarımlarını Nike'tan daha fazla beğenmişimdir.)
Euro 2012 de kullanılacak topun adı TANGO 12.
Tango Adidas'ın efsane topudur. İlk defa 1978 Arjantin için üretilen Tango, oyuncular tarafından çok beğenildi.Tango ile daha sonra yirmi yıl boyunca kullanılacak yeni bir tasarım başlamıştır. 1982 de de devam eden Tango fırtınası İspanya'da düzenlenen dünya kupasında da kullanılmıştır. Suya dirençli dikişler ilk defa bu topta denenmiştir. Ayrıca 1982 Tango Dünya kupaları için üretilen son hakiki deri toptur.
Çocukluğumuzda seyrettiğimiz yıldızların,futbolu sevmemize neden olan oyuncular hep Tango ile girmişlerdir dünyamıza.

Zico'lu Socrates'li dünyanın en iyi,en güzel ama kaybeden takımı futbolun futbol için olduğunu tüm dünyaya kanıtlarken Tango vardı.Maradona yeşil sahalarda futbol resitali sunarken Tango vardı. Salvatore ''Toto'' Sichilacci, İtalya'da kahraman olurken Tango vardı. Toni Schuımacher en güzel kurtarışlarını yaparken yine Tango vardı.
Ve şimdi Efsane Tango geri döndü. Şimdiki yeni jenerasyonun kahramanları Ronaldo,Mesut,Rooney ve daha niceleri. Onlarda Tango ile şimdiki çocukların dünyasında yerlerini alacak. Evine hoş geldin TANGO.

1 Aralık 2011 Perşembe

Benim ONBİR'im

FIFA'nın açıkladığı yılın onbir'i aday listesine göre benim onbir'im.
                                 




                                      Casillas




Sergio RAMOS         Nesta             Puyol               Lahm

                           


                                 Xabi ALONSO

               Xavi                                             Iniesta



C.Ronaldo                          Messi                             G.BALE

26 Kasım 2011 Cumartesi

Donma Derecesi (0)



Dün akşam dondurucu soğuğa rağmen Fb'li taraftarlar takımlarını yalnız bırakmamış ve kendileri için ayrılan tribünleri doldurmuşlardı. Geçen hafta gelen Eskişehir galibiyeti futbol adına umut vermemesine rağmen takımlarının zorlu Ankara deplasmanında kendine geleceğini ve iyi futbol oynayarak İstanbul'a üç puanla döneceğini düşünüyorlardı.Fakat ne yazık ki onlar gibi Fb li oyuncularda Ankara soğuğunda dondu kaldı.
   Fb li oyuncular onların bu ümitlerini boşa çıkardı. Her geçen hafta Fb nin futbolunda dikey bir düşüş olduğu gerçek. Her hafta toparlanır diye düşündüğümüz oyuncular giderek daha da düşük performans sergiliyorlar. Futbolcuların performansında ki düşüş bir yere kadar makul karşılanabilir ama maalesef Aykut Hoca da da performans düşüklüğü söz konusu. Fb'nin önündeki en temel sorun son haftalar itibari ile hem kendilerini geçen yıl şampiyon yapan, hem de sezona iyi başlamalarına sebep olan her şeyi ispatlama mücadelesinden yoksun bir ruh halinde olmaları. Sahada görünen şu ki sanki oyuncular da bir şeylerden vazgeçmiş durumda.

Sahada Yobo,Bilica,Volkan ve  Ziegler dışında görevini yapmaya çalışan (yapan demiyorum), oyuncu yoktu. Alex son haftalarda yavaş yavaş formundan uzaklaşıyor. Olabilir. O zaman da Aykut Hoca kendisini oyundan alacak. Caner son haftalarda Özer de geldiğinden beri kahraman olma hevesinde. İkisi de takım oyunu oynamaktan oldukça uzak. Hele Özer geldiği günden kendisinden hep patlama beklendi ama maalesef o beklenen patlamayı hiç bir zaman yapamayacakmış gibi. Bence Sezer'in de Fb deki geleceğine mani olmaya başladı. Bir de Stoch sorunu var takımda . Evet bir sorun. Çünkü bu kadar formsuz oyuncu varken(Özer,son haftalarda Caner,Alex) ve sakat Dia varken  Stoch oynamayacaksa ne zaman oynayacak merak ediyorum. Takımın 80 dakika top oynamadığı bir maçta son on dakika onu oyuna sokmak hem ona hem taraftara hem de takıma yazık.Fb'yi haftaya oynayacağı Ankaragücü maçından sonra art arda Gs,Bursa ve Ts maçları bekliyor. Eğer oyunculardaki bu fiziki ve ruhsal yetersizlik devam ederse Fb bu üç maçtan maksimum 2 puan çıkartabilir.

3 Temmuz dan bu yana kulüpte omuzlarına en fazla yük binen kişi Aykut Hoca oldu.O da bu camianın hem teknik direktörü hem başkanı hem yöneticisi yani her şeyi oldu ve elinden geldiğince üzerine düşeni fazlasıyla yaptı. Ama artık yönetimin kış uykusundan uyanma zamanı geldi de çoktan geçti. Yönetimin işinin başına geçip Aykut Hoca'nın asli görevine dönmesini,beynini sadece futbol takımına,rakiplere,transferle odaklanmasını sağlaması lazım.Yönetim Uyuma Aykut KOCAMAN'a sahip çık.

16 Kasım 2011 Çarşamba

Benim Kura'm


Malum. Biz bir fiyaskoya daha imza atarak Euro 2012 yi evimizden seyretme şansına eriştik. Artık herhalde bu evimize gelen şansı da tepmeyiz.
Bugün 2 Aralık ta yapılacak kura çekiminde ülkelerin hangi torbalarda yer alacakları belli oldu. 2 Aralık gelmeden ben tahmini grupları paylaşmak istedim.

A GRUBU          B GRUBU             C GRUBU            D GRUBU

Ukrayna              İspanya                  Polonya                  Hollanda
Rusya                 İngiltere                 Almanya                 Hırvatistan
Portekiz              Yunanistan             İsveç                       İtalya
Danimarka            İrlanda                  Fransa                     Çek Cum.

12 Kasım 2011 Cumartesi

Sadece Bılic'in İntikamı Mı ?



Kuralar çekildiği zaman Hırvat teknik adam Bilic'in ''Üç yıldır bugünü bekliyorduk. İntikam zamanı .'' sözleri basınımıza yansımıştı. Dah sonra maç günü yaklaştıkça Bilic tansiyonu yükseltmemek adına bunun bir intikam maçı olmadığını üzerine basa basa vurguluyordu. Ancak bir gerçek vardı ki bu hırvatlar için düpedüz intikam maçıydı. Haksız da sayılmazlardı. Eğer onların yerinde biz olsaydık biz de bu maça intikam maçı olarak bakacaktık.
Bence Bilic ve Hırvatlar dışında bir intikam durumu daha vardı. O da Hiddink'in intikamı. Bilinçli olarak olmasa bile Hiddink yıllar önce Avrupa şampiyonu cv si ile geldiği Fb'den gönderilmesinin inkamını bu şekilde biz Türklerden almış oldu. Sürekli duygularıyla hareket eden, hiç bir zaman mantığı ile hareket edemeyen Türkleri mantık çerçevesine hapsedip,duygudan yoksun bir şekilde oynatmaya çalışarak bize son 15 yılın en kötü futbolunu oynattı.(sonuçları değil,sahada oynanan futbolu kastediyorum) Bilic'in üç senede biriktirdiğini Hiddink 20 sene biriktirmiş demekki. Daha önce çalıştırdığı takımlarda sürekli başarı sağlayan bir teknik direktörün bizle başarısız olması çok enteresan.Hiddink bunu bilinçli bir şekilde yapmıştır diyerek sığ bir düşünceye sahip değilim. Bunun Hiddink'in bilinçaltına yerşen duygularının getirdiği bir sonuç olduğunu düşünüyorum. Eee İntikam ne de olsa soğuk yenen bir yemektir.

SANTRAFOR YOK
Yıllarca Türkiye'de kaleci yetişmediğinden dert yandık. Bu gün çok şükür böyle bir durumdan muzdarip değiliz. Milli takımda oynayabilecek en 4-5 kaleci bir çırpıda sayabiliriz. Volkan,Recep,Tolga ve ya Cenk bu görevi pek ala yerine getirirler. Şimdi durum tersine dönmüş vaziyette. Milli takım için Santrafor eksikliği söz konusu. Burak'ın elinden geleni yapıyor ama sonuçta o da bir santrafor değil. Bir forvet oyuncusu. Maalesef milli takımda Saffet SANCAKLI ve Hakan ŞÜKÜR'den beri gerçek anlamda bir golcü bulamıyoruz. Şimdi modern futbolda golcü mü kaldı diye sorabilirsiniz. Evet modern futbolda her oyuncunun hücum ve yine her oyuncunun savunma yapması gerektiği bir gerçek. Ama eğer golcülere her zaman her yerde ihtiyaç vardır. Bakınız Hırvatistan'de Olic,Almanya'da Klose,İspanya'da Villa ve ya Torres.Türkiye kalecilere odaklanırken golcüleri unuttu.
MAÇ
Maç mı onu konuşmaya zaten gerek yok. 2 Dakika oynanan maçın nesini konuşalım.

5 Kasım 2011 Cumartesi

Başladığı Yerde Bitti



Önce Sezar'ın hakkını Sezar'a vermek gerekir. Dün akşam Sivasspor futbolun bütün gerekenlerini sahaya yansıtarak hakkettiği bir galibiyet aldı. Zaman zaman sertliğin dozunu biraz abartsalar da taktik olarak fb den maça daha hazır başladılar. İlk on bir e bakıldığı zaman ileride üç forvetle oynaması Siavasspor için handikap oluşturuyor gibi gözükse de oyun başladıktan sonra bunun bir avantaj oluşturduğu görüldü. Zira Grosıckı ve Pedriel varlıklarıyla Gökhan'ın ve Ziegler'in ileriye çıkışlarını engelliyorlardı. İlk golde yardımcı hakemin gözünün önündeki ofsaytı görememesi de Siavasspor için büyük bir avantaj oluşturdu.
Pazartesi gecesi Alex'in oyun dışında kalmasıyla saha 10 kişi kalan Fb de oyuncular 11 kişilik oynayarak Karabük engelini aşmıştı. Ancak 10 kişi ile 11 kişilik oynayan Fb li oyuncular zaten sıkıntılı günler geçirmenin yanısıra, hem fiziksel hem de zihinsel olarak yorgun düşmüşlerdi. Rakibin baskılı ve sert oyununa bir de zeminin yumuşak olmasıyla Fb li oyuncuları ayakta duramaması eklenince daha ilk dakikadan itibaren işler Fb nin aleyhine işlemeye başlamıştı. Sivasspor Fb nin en önemli silahı pas trafiğini neredeyse mükemmele yakın bir şekilde engelliyordu. Toplam 90 dakika boyunca Fb üst üste 3 pası sadece bir kaç kez yapabildi.

26. Dakikada Ziegler'in sakatlanıp oyundan çıkmasıyla son haftaların hücumdaki en etkili oyuncularından Caner'in beke geçmesiyle hücum gücü biraz daha zayıfladı Fb'nin. Sağ tarafta Mehmet çırpınıyor ancak ınun da beyni ile ayakları aynı notaları çalmıyordu. İleride Bienvenu ise neredeyse yokları oynadı. Siavasspor savunması onu da sahadan silmeyi başarmıştı.
Alex'in yokluğunda hem Aykut hoca'nın hem de taraftarların büyük beklentisi olan Sezer ise sahada var mıydı yok muydu kimse anlamadı. Alex gibi bir ustanın yokluğunu maalesef iyi değerlendiremedi. Ne takımı organize edebildi,ne ileriye top taşıyabildi, ne de ayağında top tutabildi. Alex zaten sezon boyunca 2 ya da 3 maç oynamayacak. Bu fırsatları değerlendiremezseniz yedek kulübesinden de çıkamazsınız.

Dün akşam bir tek Yobo ayakta kalan isimdi Fb de. Üzerine düşen görevi sonuna kadar yerine getirmeye çalıştı ama o da bir yere kadar dayanabildi. Sezon başında olumlu bir tablo çizmeye başlayan Cristian,takımın lideri Emre maalesef dün akşam vasat bile oynayamadılar. Dün akşam sahada Alex olsa bile değişen bir olacağını zannetmiyorum. Zira Alex bile dün akşam ki yorgun Fb yi ayağa kaldıramayacaktı. Yani Fb nin Sivasla başlayan galibiyet serisi Alex olsa bile yine Sivas la bitecekti.

1 Kasım 2011 Salı

Kaptansız da olur (mu)


Dün akşam ki maç normal şartlarda her türlü Fb nin lehine olabilecek bir karşılaşmaydı. Ama dedik ya ! normal şartlarda. Bu sezon için hiç bir şey normal şartlarda ilerlemiyor Fb için. Önce malum dava, sonra yaşanan sakatlıklardan dolayı Aykut Hoca'nın bir türlü ideal 11 e kavuşamaması (Üstelik iki sakat Gökhan ve Mehmet'in sakatlık dönüşü tam olarak form tutamaması),golcülerin istenen seviyede olmaması,4 gün önce oynanan Bjk derbisinin yorgunluğu,bu sezon alınan iki beraberliğin de Kadıköy de olması bir de üstüne Alex'in 6. dakikada kırmızı kartı !
Bütün bunlar ardı ardına sıralandığı zaman maç, normal şartların olmadığı bir  karşılaşma hali alıyordu. Ancak formsuzların var güçleriyle oynaması, formda olanlarında exrta performans sergilemeri ile Fb maçtan galibiyetle ayrılmayı başardı. Hakemin  Alex'in oyun dışına yollamsı doğru ya da yanlış. Ben bunu tartışmıyorum. Ancak şu da bir gerçek ki hakem verdiği kararın etkisinde kalarak Emre'nin oyunun dışında kalma isteklerini göz ardı ederek onu oyunda tuttu. İster hakem,İster oyuncu, ister kaleci olun fark etmez. Yaptığınız hatanın etkisinde kalırsanız oyunun geri kalanında da hatalar zinciri birbirini kovalar ve hata üstüne hata yaparsınız. Bu futbolun değişmez kurallarından biridir.
Bu maç bizlere gösterdi ki Fb Alex olmadan da maç kazanabiliyor. Ama dün akşam ki maçın farkı,Fb'nin maça Alex ile başlaması ve Alex'in daha maçın başında atılması ile diğer oyuncuların geri kalan sürede daha fazla hırs,istek ve mücadele ederek oynaması. Eğer Fb maça Alex ile değilde, onun pozisyonunda mesela Özer ya da Sezer ile başlasa sonuç yine aynı olur muydu ? İşte bunda emin değilim. Bazen takımın liderinin ya da herhangi bir oyuncunun atılması(,hele  atılan oyuncunun haksız yere atıldığını diğer oyuncular düşünüyorsa) takımı ateşleyen unsurdur.  Ben  zamanında bu takıımda en fazla Alex'e karşı olanlardan biriydim. Yaptıklarına saygı ve hayranlık duyuyor ama onun zamanının geçtiğini düşünüyordum. Pozisyon için hala aynı görüşteyim. Klasik anlamda on numara pozisyonunun zamanının geçtiğini hala savunuyorum. Modern futbolda her oyuncunun on numara gibi olması gerektiği su götürmez bir gerçek. Ancak ne var ki Fb'nin mevcut oyuncu grubu içinde Alex'iz bir formata uygun olmadığını düşünüyorum. Dolayısı ile dün akşam ki skor kimseyi yanıltmasın. Şu an ki mevcut Fb kadrosu Alex olmadan uzun süre maç kazanmaya müsait değil. Yani Kaptansız olur. Ama bir bilemedin iki defa olur. Her zaman olmaz.

13 Ekim 2011 Perşembe

Ustalara Saygı Kuşağı-8

Denis LAW 




Dennis LAW iskoçya'dan çıkıp İngiltere'de yıldızlaşan futbolun unutulmaz golcüleri arasında yer alır.
İskoçya'nın Aberdeen kentinde 24 Şubat 1940'ta savaşın en buhranlı günlerinde dünyaya gelir. Babası balıkçılıkla ailesini geçindirmeye çalışırken annesi Dennis'e ve onun altı kardeşine bakmakla günlerini geçiriyordu.Fakir bir aileydiler. Hatta baba Law sık sık rehincilere ziyarette bulunuyordu. Bu sebeple Dennis bir çift krampona ancak 14 yaşında sahip olabilmişti. Ama onları da kendisi satın almamış,ondaki futbol tutkusuna hayran kalan komşuları hediye etmişti.
1955-56 sezonunda Huddersfield Town onu denemek için çağırdı. Ancak antrenör onu beğenmeyerek '' Bu çocuk üşütük,onda en ufak bir ışık görmüyorum'' diyerek ne kadar futbol fukarası olduğunu cümle aleme gösterdi. Fakat yönetim hiç değilse antrenör kadar kör değildi ve onunla sözleşme imzaladı. Buna en çok şaşıran ise takımın antrenörü olmuştu.

Genç olduğu için İskoçya'nın 1958 dünya kupası kadrosuna alınmayan Law aynı yılın Ekim ayında Galler ile oynanan maçta milli formayı giydi. Milli formayı 55 kez terletti ve ülkesi adına 30 gol kaydetti.
Hızlıydı,pasları ustacaydı,şutları ise çok sertti. Bu özellikleri 1960'ta onu Manchester City'e taşıdı. 55 bin sterline City'e imza atan Law Britanya'nın ilk transfer rekorunu da kırmış oldu. 1961 de FA Cup'ta Lutton Town maçında altı gol atmasına rağmen maç bitime 12 dakika kala ertelenince attığı goller kayıtlara geçmedi.
1961 de Torino ile anlaştı. Ancak İtalya'ya vardığında onu isteyen başka bir takım daha vardı. O da İnter Milan'dı . Fakat Torino ile ön antlaşma yapmış olması onun elini kolunu bağlamıştı. Torino formasıyla da başarılı maçlar çıkarmasına rağmen o bir türlü İtalya'ya alışamamıştı.Ertesi sezon tekrar İngiltere dönerek ManU'ya imza attığınıda henüz 22 yaşındaydı. İngiltere ve İtalya arasındaki transfer rekorunu yine Denniz LAW kırmıştı. Tam 110 bin sterline adaya geri dönmüştü.Takımındaki ilk sezonunda maliyetini FA Cup fazlasıyla çıkardı.1964'te Avrupa da yılın futbolcusu seçildi.1965 ve 1967 de kazanılan şampiyonluklarda belki de en fazla katkı onunkiydi.

Ancak ManU'nun başarısız geçirdiği yıla,sakatlığının da eklenmesi ve yeni menajer Tommy DOCHERTY ile tartışması 1973'te onu tekrar Manchester'in mavi yakasına taşıdı. Bir yıl sonra topuğu ile attığı gol eski takımı ManU'nun ikinci lig bileti oluyordu. Bu gol kariyeri boyunca yaşadığı en büyük üzüntü olarak onunla beraber oldu. 1974 yılında 585 maçta 300 gol atmış olarak futbola veda etti. 

 

11 Ekim 2011 Salı

Umutlu Olan Var Mı ?


Cuma akşamı alınan skordan çok oynanan oyundan dolayı TT Arena'nın tribünleri bu akşam full dolmamıştı. Böylesine önemli bir maçta taraftarlar tekrardan umutsuz bir futbol seyretmek istememişlerdi. Nitekim başlama düdüğü ile birlikte ilk 45 dakikada oynanan oyun da heyecan verici sayılmazdı.
İlk dakikadan itibaren Milliler Almanya maçına oranla daha istekli oynuyorlardı ama sonuca gidecek organizasyonları yaratmada oldukça vasattılar. Azerilerde zaten hiç bir iddiaları olmayan maçta da topu bize bırakmış ileride tek oyuncu bırakarak tüm takım topun arkasına geçerek bir an önce 90 dakikayı tamamlamak istiyorlardı.
İlk 45 dakikada rakip kaleye çektiğimiz şut sayısı dört. Bunları üçü Hamit'ten,biri de karambolde Kazım'dan. Üstelik hiç biri de kaleyi bulmadı. Sağ kanadı oldukça fazla kullanmamıza rağmen sol kanattan yapılan orta sayısı bir. Sağ kanattan yapılan ortalarında hiç bir yerini bulmadı o da ayrı. Sabri sık sık kanat bindirmeleri yaparken Hakan Balta defanstan neredeyse hiç çıkmadı.Emre maç eksikliğini fazlasıyla hissetti. İlk yarıda rakip ceza alanı civarına hiç girmedi. Yani kısacası ilk yarı boşa geçti.
İkinci yarının başlamasıyla Milliler tempolarını kaybetmeden rakip kaleye biraz daha yüklenmeye başladılar. 60. Dakikada geçen sezon görmeye alıştığımız gollerden birine daha şahit olduk. Selçuk'un uzun pasında topla buluşan Burak Milli takımı öne geçirdi.
Zor bir galibiyet oldu bizim için. Almanya'nın da son dakikalarda iki farklı önde olması bizim için maçı strese girmeden tamamlamamıza vesile oldu. Sonuçta Play-off vizesi aldık. Aldık ama her zaman ki gibi off laya poff laya aldık. Bundan önce bütün elemelerde olduğu gibi yine ikinci olarak grubu tamamladık. Daha önce oynadığımız play-off larda hep turu geçeceğimize dair inancımız yükse olurdu.Ancak bu sefer tablo pek de iç açıcı değil. Daha önce ikincilikle tamamladığımız grup elemelerinin en kötü performansına sahibiz bu sefer. 10 maçta sadece 5 galibiyet aldık ve 1,7 puan ortalamasına sahibiz. Bu ortalamayı aslında hak ederek aldık. Yani oynadığımız 10 maçın hiçbirinde 90 dakika takır takır top oynamadık. Dolayısı ile bu tablo da play-off maçları için hiç de umut verici değil. Son yıllardaki play-off kuralarında hep biz rakip seçen taraf olurduk. Ama son iki maçımızı seyreden muhtemel rakiplerimizin hepsi eminim kurada Türkiye'yi çekmek isterler.
İrlanda'yı da çektiğimiz de ,Letonya'yı çektiğimiz de hep turu geçeceğimize inandık. Ama bu sefer Estonya'yı bile çeksek turu yüzde yüz geçer,finallere gideriz diyemiyoruz. Neden ? Nedeni oldukça basit. Oynanan oyun. Oynanan 10 maçtan sonra play-off için umutlu olan var mı ? Play-off u geçeriz ya da geçemeyiz o ayrı. Ama şu an için içinde umut taşıyan var mı ?

27 Eylül 2011 Salı

İşte Bu Olmadı






3Temmuz dan bu yana yaşanan süreç her camianın kaldırabileceği türden değildi. Fb yönetimi de zaman zaman soğukkanlı zaman zaman da ani kararlar alarak bu süreci yönetmeye çalıştı. Fenerbahçe'nin neden büyük olduğunu kavrayamayanlara en güzel açıklamayı da taraftar yaptı. 80 gündür devam eden süreçte tepkilerini her fırsatta dile getirdiler. Başkana,yönetime,Aykut Hoca'ya,takıma ve de kulübe sahip çıktılar. Bu kulübün 104 yıllık geçmişine sahip çıktılar. Destek oldular. Bu güne kadar olmadığı kadar,ellerinden geldiği kadar maddi kaynak yarattılar. Taraftar kart aldılar,Feneriumlara akın ederek bir günde 1 milyon fazla para bıraktılar kulübün kasasına. Yürüdüler,ses verdiler,desteklediler,haykırdılar.Stada alınmadılar kendilerinin yerine eşlerini,kardeşlerini,çocuklarını gönderdiler. Cehennem soğuyana dek Fenerbahçeli olduklarını tüm dünyaya gösterdiler. ''Sen sokaklarda oyna FENERBAHÇE'm biz sokakları Tribün yaparız.'' dediler. Yaptılar da. Ligin ilk maçında televizyondan duyulurcasına kaldırımları doldurarak haykırdılar ''Son sözümüz FENERBAHÇE'' diye. Eşleri,kardeşleri,çocukları içeride iken onlar kaldırımları bir kez daha doldurdular. Bir taraf ''SARI'' derken karşı kaldırım ''Lacivert'' diye haykırmıştı. Bütün ülkeye.
Ancak bu gün yönetimin açıkladığı bilet fiyatları maalesef fırsatçılığın önde gideni oldu. Sadece kale arkasında ki 44 tl lik bilete zam yapılmamıştı. Onun dışında kalan kısımların hepsine 13 ile 85 lira arasında zam yapmıştı yönetim.Fenerium üst H-I blok 75 tl den 88 tl ye, Fenerium alt C-E blok 170 tl den 255 tl ye çıkmış. Varını yoğunu Fb için harcayan, zamanını,her şeyini Fb'ye vermeye can atan taraftara yapılan ayıptır bu. Nasıl olsa gelecekler, ne kadar olursa olsun stadı dolduracaklar diye düşünüp fırsattan istifade etmektir. İşte bu olmadı sayın Yönetim Kurulu. Şunu unutmayın ki sarı lacivert renklere gönül verenler yönetime değil,Kulübe sahip çıkmışlardır.Fenerbahçe için sokaklara dökülmüş,Fenerbahçe için kaldırımlarda ses telleri patlarcasına bağırmışlardır. Fenerbahçe için cezaevlerinin kapısına gitmişler ve yine Fenerbahçe için köprüye doğru yürürken polisin biber gazına maruz kalmışlardır. Yani her şeye Fenerbahçe için katlanmışlardır. Anladınız mı sadece Fenerbahçe için. Bu yaptığınız size hiç mi hiç yakışmadı.

12 Eylül 2011 Pazartesi

2000 Ruhu Kolay Olmadı


Geride bıraktığımız sezon ligi kimsenin tahmin edemeyeceği bir noktada bitiren 8Aynı zamanda hayal kırıklığı yaratan bir futbol ortaya koyan)Gs da Adnan POLAT yönetiminin olaylı bir şekilde Ünal AYSAL'a devrinden sonra camianın ''İmparator'' diye çağırdığı Fatih TERİM takımın başına getirildi. Verilen karar çok mantıklı idi. Zira üç yıldır takım futbol anlamında sahaya hiç bir şey yansıtmıyor,Haldun ÜSTÜNEL önderliğinde yapılan transferler taraftarı heyecanlandırıyor ancak ortay skor anlamında oldukça kötü bir tablo çıkıyordu.
Tarihinin en kötü yönetimlerinden birine şahit olan camia önce Ünal AYSAL'ın sonra da Fatih TERİM'in gelişi ile umutlarını yeşertmeye başlamıştı. Artık herkes takıma yapılacak takviyeleri bekliyordu.
Drogba,Forlan,Reys,Almunia gibi ismler telaffuz edilmeye başlanmıştı.Avrupa kupalarında oynamayacak Gs'ın Avrupa'nın dev kulüpleriyle mücadele edecek bir kadro kuracağı konuşuluyordu.Yukarıda sayılan isimler olmasa da Muslera,Elmander,Eboue,Riera transfer edildi. Yerlilerden de Selçuk İnan,Ceyhun GÜLSELAM kadroya katıldı.Artık herkes  2000 ruhunun geri geleceğini Gs'ın Türk futboluna damga vuracağını tahmin ediyordu. Fakat daha ligin ilk haftasında İBB'ye karşı şok bir yenilgi aldı. Burada herkesin unuttuğu bir nokta vardı. 2000 ruhu bir yılda oluşturulmamıştı. İnce ince oya gibi işlenerek 4 yıl sürmüştü o ruhu ortaya çıkarmak.
Fatih Hoca 96 da Gs'ın başına geçtiğinde Milli takımdan öğrencileri Hakan ŞÜKÜR,Bülent KORKMAZ,Tugay KERİMOĞLU,Arif ERDEM gibi oyuncularla beraberdi. Takıma Avrupa futboluna damga vurmuş Hagi katılmıştı.vAN gOBBEL, Suat,Okan,Ümit vardı. Ligi şampiyon tamamlayan Gs 34 maçta sadece 2 yenilgi (Fb maçları) almıştı.97 de takıma Barcelona'nın kaptanı Popescu, Fatih AKYEL eklenmişti. Dünaynın gelmiş geçmiş en iyi savunmacılarından olan Popescu Bülent le beraber iyi bir ikili oluşturmuştu.98 de Taffarel,Tolunay KAFKAS ve Hasan ŞAŞ,99 da Mehmet YOZGATLI ,Marcio Capone takıma dahil olan isimlerdi.
Burada önemli olan takımın omurgası bozulmadan nokta transferler ile ufak tefek takviyelerin yapılmasıydı.Defans ,orta saha ,Forvet genelde aynıydı.Fatih Hoca 4 yıl boyunca oyuncularını geceli gündüzlü eğitiyor ne yapmak istediğini beyinlerine kazıyordu.Bu günlerde Gs lıların pek sevmediği Emre BELÖZOĞLU Fatih Hoca ile A takıma alınmış, hagi'nin eğitmenliğinde futbolu ile günden güne büyüyordu.
Takım artık gözleri kapalı bir biçimde sahaya çıkacak hale gelmişti 4 yıl sonunda.Birbirlerinin uyurken gördüğü rüyayı bile bilen bir ekibin başarısız olması zaten kaçınılmazdı.

Ancak durum şimdilik farklı. Bu yıl ki kadronun 5-6 oyuncusu ilk defa yan yana geliyor. Dolayısı ile bir defada 2000 ruhunu yakalamak kolay değil.Takım daha birbirini tanımıyor henüz.Belki sezon sonunda Gs şampiyon olur ama o ruh kolay kolay yakalanmaz. Bir yılda o ruh denilen koca bina inşa edilemez.
Ayrıca o 2000 yılının takımında sadece oyuncu hoca bütünlüğü yoktu. O zaman yönetim de her şartta ve durumda Teknik Direktörünün arkasında durmuş, Ona her türlü desteği sağlamıştı.
Ek olarak şunu da belirtmek gerekir ki,Fatih Hoca bu ülkenin uluslar arası alanda önemli başarılar kazanmış üç hocasından biri,bu ülkeye kupa kazandırmış tek hocadır ama bu dönem hoca üçüncü defa takımın başına geçmiştir. İlk döneminde tarih yazan Fatih TERİM, ikinci döneminde başarısız olmuş camia da başkanından taraftarına kadar herkes tarafından neredeyse istenmeyen adam ilan edilmişti.Tribünler'' Fatih istifa'' sesleri ile inlemişti.
Şüphesiz aynı senaryo tekrarlanacak diye bir şey yok Ama futbolda her şeyin mümkün olabileceğini unutmamak gerekir.

11 Eylül 2011 Pazar

Aradığınız Imparatore Şu Anda Ulaşılamıyore


İmparator en son Rize yenilgisi ile veda ettiği Olimpiyat stadına yine bir yenilgi ile hem stada hem de Gs a merhaba dedi. Geçen kötü sezonun ardından yapılan flaş transferler Gs taraftarını bu sezona farklı bakmasını sağlamıştı. Bunun yanı sıra ezeli rakiplerinin futbol dışı konularla ilgilenmesi kağıt üzerinde onları bu sezon için favori kılıyordu. Ama hiç bir maç sahada oynanmadan kazanılmıyor.
Bu sezonun flaş başlangıç modasına Gs da uydu. Bjk ve Ts nin puan kayıplarıyla başladığı lige Gs da sıfır puanla başlayarak taraftarını üzdü. Bu kadar büyük umutlarla başlanana sezonun daha ilk haftasında mağlup olmak hem takım hem de taraftarlar açısından büyük bir şok oldu.

Şu bir gerçek ki sahada oyuncuları daha iyi olan değil, takım olarak mücadele eden taraf kazanıyor. Abdullah Hoca hem uzun zamandır takımın başında olması,hem de her sezon başı ufak takviyelerle iskeleti bozmamasının avantajını sonuna kadar kullanıyor. İBB Gs karşısında gerçekten galibiyeti hak edecek bir oyun oynadı. Yardımlaşma, pas organizasyonları,kademe anlayışı gerçekten güzeldi. Konya dan alınan Zayatte ve yılların gelişim gösteremeyen stoperi Can ARAT neredeyse hatasız oynadı. Webo da kalitesini hem attığı golle hem de oynadığı oyunla gösterdi.

Gs ise maalesef sezon başında Liverpool ve Real Madrid maçlarında gösterdiği performanstan oldukça uzaktı. Geçen yıl ki ruhsuzluk yoktu. Herkes iyi niyetle bir şeyler yapmaya çalışıyordu ama takım bütünlüğü bir türlü sağlayamadılar. Melo kalitesini ispat etti. Eminim ilerleyen haftalarda daha iyi olacaktır. Sürekli dikine oynaması Gs için bir avantaj. Hem Selçuk hem de Melo Gs ın dikine oynayan oyuncu sorununa çare olacaktır.

Ancak her ne kadar sürpriz olsa da bu yıl kimse herhangi bir takımın ligi kopartıp gitmesini beklemesin.( Zaten TFF de kimseyi kopartmıyor. Kopmaya çalışan da play-off a takılacak) Bu yıl şampiyonluk yaşamamış kulüpler daha dişli. Üstelik şampiyonluk yaşamış takımlar da henüz hazır değil. Dün Samsun, Manisa'nın oyunları bu sezona renk katacaklarını gösterdi. Ayrıca  Eskişehir ve  İBB bu sezon zirveye rahatça oynayacak bir futbol sergilediler.

3 Eylül 2011 Cumartesi

Akılların Sahada Olmadığı Maç


Çalışılmış ama biraz da şans faktörünün yardımıyla bir gol attık. Maç başladığı andan itibaren hem kanatları kullanarak hem de Kazak savunmasının arkasına atılan toplarla gol aramaya başladık. Arda'nın sol taraftan geliştirdiği ataklara ne yazık ki sağ taraftan Kazım'la aynı karşılığı veremedik.( Hatta bu sağ taraftaki verimsizliğimiz Kazım oyundan çıkıp da Arda tamamen sağ tarafa geçene kadar sürdü.) Aynı zamanda orta Mehmet ile de orta alandan gelip şutlarla rakip kaleyi yokladık. Aslında gol bulabilmek için başka yapabilecek fazla da bir şey yoktu. Zira Kazakistan gibi kapanan takımları açabilmenin yolu da bunlardan geçiyordu. Nitekim Selçuk'un savunma arkasına attığı topta Burak arkaya iyi sarkarak şansının da yardımıyla golü buldu. Fakat ilerleyen dakikalarda farkın artacağını düşünürken tempomuzun düşmesiyle ikinci golü bulamadık.
Kazakistan için  de attığı gol bizim attığımıza benzerdi. Çünkü onlar da çalıştıkları pozisyonda tesadüfi bir gol attılar. Onlar kapanıp kotra ile gol bulmaya çalışıyorlardı. Yakaladıkları bir kontrada da tamamen tesadüf eseri orta yapılan top kaleye gitti ve beraberliği sağladılar.
İkinci golü bulma için baskıyı arttırırken zaman zaman savunmamızda açıklar verdik. Eğer ikinci golü bulsalardı bu maçtan puan çıkarmamız mümkün olmayacaktı.
Fakat dün akşam ki maç gösterdi ki son iki ayda yaşananlardan dolayı sahada ki hiç bir oyuncu kendini futbola veremedi. Futbolu yönetenler de yönetemeyenler de maalesef bu durumu idrak edemedi. Bazı kulüplere bilinçli olarak zarar verme adına yapılan haberler,propagandalar eninde sonunda dönüp dolaşıp milli takıma zarar verir hale geldi.
Hiddink'in eski ve yeni harmanlaması aslında somut olarak netice verecekmiş gibi duruyor. Ancak bu kafayla gider ve rant sağlama uğruna Türk futboluna dinamit koymaya devam edersek bundan sadece futbolumuz değil toplum olarak hepimiz zarar göreceğiz.

26 Ağustos 2011 Cuma

Gracias y Despedida



Sonunda gitti. Fenerbahçe taraftarının sevgilisi,cesur yüreği,yaramaz çocuğu sonunda gitti. Fenerbahçe kulübü yaptığı açıklama ile Paris St Germain ile Lugano için 3 milyon euroya anlaştığını spor kamuoyuna duyurdu. Peki Lugano'nun değeri 3 milyon mudur ? Tabi ki değildir. Ama zamanında menajerinin yaptığı uyanıklık sayesinde neredeyse bedava denilecek bir ücrete ayrıldı. Ama hiç değilse para kazandırarak ayrılıyor kulüpten.Yaşanan süreçte zaten senelerdir her transfer döneminde gideceği konuşulan Lugano'nun takımdan ilk ayrılacak oyuncu olacağı zaten bekleniyordu. Fakat eminim bu sefer istemeye istemeye ayrılıyordur. Eminim bu sefer hiç gitmek istemiyordur. Ama kader onu, ayrılıp avrupa da kariyer yapmak istediği zaman değil istemediği zaman ayırıyor onu çok sevdiği takımdan.
Daha dün gibi hatırlıyorum. Fb Denizli deplasmanında şampiyonluğu kaybetmiş,son on yılın ilk büyük travmasını yaşamıştı. Bu travmayı atlatmak için takımın başına futbol efsanesi Zico getirilmişti. Servet ve Luciano'dan oluşan tandemi değiştirmek için transfer çalışmaları yapıyordu yönetim. Basında Sao Poulo'nun başarılı ve genç stoperi Lugano'nun ismi anılmaya başladığında Zico da mikrofonlara onun için ''Güney Amerika'nın en iyi stoperi takımımda tabi ki görmek isterim.'' diyordu. Ve o G.Amerika'nın en iyi stoperi kısa bir süre sonra Fb ile resmi sözleşme imzalamıştı. İlk geldiği günlerde bizim futbol ulemalarının her zaman yaptığı gibi beğenilmiyor kendisine de her türlü futboldan uzak yakıştırmalar yapılıyordu. Ancak zamanla o kalitesini kanıtlamış hem Fb taraftarının sevgisini hem de rakip taraftarların saygısını ve aynı zamanda nefretini kazanmıştı.Fb taraftarı onu terinin son damlasına kadar savaşmasından,mücadeleden vazgeçmemesinden, hırsından, giydiği formayı kutsal saymasından, rakiplerine sahayı dar etmesinden ve skora yaptığı katkıdan dolayı çok sevmişti. Alan savunması yaparken sık sık yavaş kalıyordu ama söz konusu adam markajı olunca gerçekten rakiplerine nefes aldırmıyordu. Chelsea ile oynanan ŞL maçında Drogba'yı adeta sahadan silmişti. O yıl rakiplerinin  korkulu rüyası olan Drogba,Lugano karşısında yokları oynamıştı.
Tabi kendi taraftarı için vazgeçilmez bir sevdanın sevdası olan lugano rakip taraftarlar için de kıskançlığın getirmiş olduğu nefret edilen bir oyuncu idi. Herkes onun çirkef ve provakatör olduğunu savunuyordu. Belki haklı oldukları noktalar vardı. Özellikle Gs ile oynanan maçlarda rakip oyuncuları ve taraftarı kızdıracak hareketler yapıyordu. Ama aynı zamanda hemen hemen tüm takımların taraftarları onu kendi takımlarında görmek istiyorlardı. Bunu sesli olarak itiraf etmiyorlardı ancak içten içe kendilerine bunu haykırıyorlardı.
Fb ye geldikten sonra da futbolunu geliştirmesi,Fb ile kazandığı lig şampiyonlukları,ŞL de çeyrek final başarısı,Milli takımla dünya üçüncülüğü ve Copa Amerika'nın kazanılması onun pazarını iyiden iyiye arttırmıştı. Bir gün gidecekti. Bu Fb taraftarlarının görmek istemediği bir kabustu. Ancak kaçınılmaz son bu yıl geldi hem de hiç kimsenin istemediği bir biçimde. Hem de her iki taraf için olmayacak bir zamanda. Kampa katılmadan önce Fb nin ligden düşmesi halinde takımdan ayrılacağını açıklamıştı. Belki de bu beyanat sayesinde Fb taraftarı onun bu yıl ki ayrılışına kendini hazırlamıştı.
Bu ayrılışın daha başka ayrılıkları tetikleyeceği bir gerçek. Bundan sonra Niang,Dia,Santos ve hatta Gökhan da ayrılabilir. Hayırlısı neyse o olsun. Herşeye rağmen Teşekkürler (Gracias) ve Elveda(Despedida) Alfredo Fb taraftarı seni hiç unutmayacak.
 

21 Ağustos 2011 Pazar

YUH HEM DE NE YUH



maraton.com.tr deki habere göre polisin hazırladığı 800 sayfalık fezlekede şike ve teşvik girişimi olduğu iddia edilen maçlar arasında 18 Mart 2011 de oynanan Gs-Fb maçı da varmış. Resmen YUH diyorum. Bugün 5 yaşındaki çocuğa bile sorsanız Fb ve Gs arasındaki rekabeti bilir. 100 yıldan fazla süredir bu rekabetin anlamını ve önemini size bir çırpıda anlatır. Gs ve Fb arasında şike ha!! Güldürmeyin beni. Fezlekedeki bu madde bile bu şike olayının ne kadar saçma sapan veriler ve iddialar üzerine kurulduğunu gösteriyor. Güya Ali YILDIRIM ve İlhan EKŞİOĞLU arasındaki telefon görüşmesinde ''Bu işi hallet'' diye cümle geçiyor.Ama kimin kime bunu söylediği belirtilmiyor. Çok merak ettim. Nasıl halledeceklerdi bu işi. Acaba Arda TURAN'a mı teşvik primi vereceklerdi. Nasıl olsa Arda sezon sonunda Avrupa'ya gitmeyi planlıyordu. Fazladan bir 100 ya da 200 bin euro kazansa fena mı olurdu. Ya da belki de Sabri'ye verilirdi. Çünkü maç içinde yapacağı bir saçmalık kimsenin garibine gitmezdi.
Bir tek hangi Gs lı futbolcunun olduğunu yazmayı unutmuşlar. Ya polis misiniz yoksa roman yazarı mı ? Bence ikisi de olmayın. Çünkü ne polisliği becerebiliyorsunuz ne de roman yazarlığını.Önce paranın teslim edilirken görüntüler var diyorsunuz sonra olmadığı ortaya çıkıyor. Sivassporda genç yaşında yılda binlerce lira para kazanan kaleciyi 55 bin liralık araba almakla suçluyorsunuz kendi üstüne bir şey çıkmayınca ablası üzerine aldı diyorsunuz. Sonra değil ablası kız kardeşi bile olmadığı ortaya çıkıyor. Diyorum ya polisliği  de beceremiyorsunuz. Şimdi de kalkmış Gs-Fb maçında şike ya da teşvik var diyorsunuz. Allah aşkına siz ne üzerine çalıştığınızı biliyor musunuz ?

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Mr. LIVERPOOL


Değişiyor(muş) !!!



Medyada yer alan haberlere göre Spor Toto Süper Ligin formatı değişecekmiş.Ligi ilk dört sırada bitiren takımlar çift devreli play-off oynayarak ligin şampiyonunu belirleyecekmiş. Grupta ilk iki sırayı alan takımlar Şampiyonlar Ligine gidecek.3. olan takım Avrupa ligine katılacak,4. takım ise beklemeye geçecek.

Süper ligin 5 ve 8. sırasındaki 4 takım kendi aralarında oynayacakları maçlar bitiminde ilk sırayı alan takımı belirleyecek. Bu takım play-off şampiyonlar grubunun 4. olan ekiple tarafsız sahada karşılaşacak ve galibi Avrupa ligine gidecek. Türkiye kupasını kazanan takım ise avrupadaki 5. temsilcimiz olacak.Play-off üzerine bir daha play-off. Saçmalığın daniskası. Tff,Süper lig kulüp başkanları ve temsilcileri ile Lig Tv nin yönetimi bir araya gelerek bu konuyu tartışmışlar. Toplantıya katılan her kesim olumlu görüş belirtmiş. Ben haberi maraton.com.tr de okudum. Yayıncı kuruluşun sitesi olduğu için böyle bir haberin doğru olduğunu düşünüyorum. Asparagas olmasını beklemiyorum. Ne yalan söyleyeyim haberi okuyunca ağzım açık kaldı. 
Şaşırmış bunlar.
Herhalde ligler ertelendi. Şike davasını da şimdilik karara bağladılar. Yapacak başka şey de kalmadı.Boşluktan ne yapacaklarını bilemediler. Ben ömrümde çok saçma sapan kararlar gördüm. Bir sıralama yapsam bu karar da ilk ona girer. Yok böyle bir şey.
Önce kendine İngiltere,Almanya,İtalya,İspanya gibi Avrupanın dev liglerini örnek alacaksın. Yayın ihalesi ile en  büyük altıncı lig olduğunu savunacaksın. Sonra da aldığın bu kararla Belçika,Rusya,Yunanistan gibi ikinci sınıf liglerin uygulamasına geçeceksin. Avrupa'nın hangi adam gibi liginde bu uygulama var Allah aşkına. Eğer ben bilmiyorsam bir insan evladı bana açıklasın. 
Vakti zamanında yaşanmış olan 8-0 ları engellemek için ikili averaj sistemine geçildi. Şimdi ikili averajı kendi elleri ile kaybedenlerin çemkirlemeleri (köpeğin kesik kesik havlaması)yüzünden de böyle saçma bir play-off sistemine geçilmeye çalışılıyor. Peki öyle ya da böyle ligi lider bitiren takıma haksızlık yapılmış olmayacak mı ?
34 hafta boyunca rakiplerine üstünlük sağlamış kulübün emeğine yazık değil mi ? Ligi dördüncü bitiren takım bedavadan şampiyonluk alsın yapılan bir sistemdir bu. Diyelim A takımı ligi zirvede bitirdi. D takımı da dördüncü. Normal sezonda  A takımı D takımını iki maçta da yendi. Yani ikili averajda da üstün. Sonra play-off ta hatalı bir kararla maçı kaybetsin ve şampiyonlukta gitsin olacak şey mi bu ? Eğer bu karar çıkarsa şu an da haklızlığa uğradığını sağda solda çemkirerek böğürenlerin haksızca şampiyon olmalarını sağlamak için en elverişli ortam hazırlanmış olacak. Bir de zaten avrupadaki kanallarda pek rağbet görmeyen Süper !! ligimiz iyiden iyiye unutulmaya yüz tutar. Bunu buraya yazıyorum. 

16 Ağustos 2011 Salı

Yok Artık


Elin Amerika'lısı bile bir tane çıkarabilmişken bizimkiler tam üç tane çıkarmış. Üstelik bir tanesi de Cüneyt ARKIN. 1979 Yapımı film de birbirleriyle küs olan 3 tane Superman dünya barışı için bir araya geliyor. Gözlerim yaşardı doğrusu. Türk,İtalyan,İspanyol ortak yapımı olan filmde hangi millete ait bilmiyorum ama afişte en alttaki superman bayağı bir gaza gelmiş anlaşılan. Daha olay yerine intikal etmeden hareketini çekmeye başlamış bile.

2 Gol 1 Asist

     

         İlk maçta 2 gol (ki ikincisi muhteşemdi.) 1 asist. Wellcome to Manchester.

13 Ağustos 2011 Cumartesi

TAKVİM ŞAŞTI


Bugün spor sayfalarında Fb'li Niang ve Dia'nın evde alem yaptıklarına dair haber vardı. Başlıkta son derece etkileyici idi.! Başkan Metris'te Onlar Alemde. Fb başkanı cezaevinde, ama futbolcular vur patlasın çal oynasın. Üstelik bir de Niang'ın eşine ne cevap vereceğini de kara kara düşünüyordu takvim spor servisi.
Size ne beyler, size ne. Neyse ki Fb kulübü bir açıklama ile yapılan kutlamanın geçen yıla ait olduğunu açıkladı da Niang'ta eşine cevap vermek zorunda kalmadı.Sahi Niang'ın eşi de oradaymış. Ama her halde bu düzmece haberi fotoğraflayan takvim muhabiri onu orada görememiş.Siz ne kadar çiğ,ne kadar haysiyetsiz,ne kadar karaktersizmişsiniz.
Sevgili Rıvan DİLMEN'in dediği gibi daha düne kadar Aziz YILDIRIM'ı 200 metre öteden görünce önünü ilikleyen bazı şahsına münhasır kişiler bugün Fb ve Fb'lilere vurmak için fırsat kollamayı bir kenara bırakın her türlü iğrençliği yapmaya çalışıyorlar. Bir süredir şikeye dair tape,belge vb delillerden ses seda gelmeyince bugün böyle bir yola başvurmuş halkın gazetesi. Beyler benden size tavsiye eğer deliller konusunda sıkıntı çekiyorsanız baransu denen o adama gidin. Çünkü daha savcının eline geçmemiş deliller eminim onun elinde vardır.Nasıl olsa aynı taraftasınız. Hepinizin amacı Fb'yi dibe vurdurmak. Fb üzerinden rant sağlamak. Ama bir de yanınıza Aziz YILMAZ'ı alın. Onun da 1998 den beri derin bir yarası varmış ki 13 yıldır kuyruğunu altına almış böyle bir günü  beklemiş ortaya çıkmak için.

2 Ağustos 2011 Salı

Ustalara Saygı Kuşağı-7



Matthias SINDELAR





Her ölüm zamansız ve erkendir ama onunki  herkesten de erkendi. Daha 36 yaşında evinde ölü bulunduğunda  daha dünya futbolunun sahnesinde sergileyeceği çok gösteri vardı.

Matthias SINDELAR ,futbolun henüz doğum sancıları yaşadığı dönemde 1903'ün 10 Şubatında Iglau'da dünyaya geldi. Fakir bir ailenin oğlu olan Sindelar çocukluğunu Avusturya'nın toprak sokaklarında top peşinde koşarak geçirdi.Fakat hayatıın acı sillesini daha bebek yaşlarda yemişti.Babası Birinci Dünya Savaşında cepheden geri dönmemiş ve Sindelar hayat yolunda onu koruyacak,kollayacak babasından mahrum olarak  devam etmek zorunda kalmıştı. Sadece 63 kilo olması ve sahalarda süzülmesinden dolayı ona ''Kağıt Adam'' denmişti.15 Yaşında Herta Wien ekibinin alt yapısına katıldı.Hem futbol oynuyor hem de ailesinin geçimine katkıda bulunmak için çalışıyordu.Amatörlükten profesyonelliğe geçişi Avusturya Wien'e katılmasıyla oldu.Kırılgan yapısı ve sağ dizindeki sakatlık nedeniyle korkudan maçlara dizini sardırarak çıkıyordu.

Takımıyla ilk üç sezonda Avusturya kupası sevinci yaşadı. Aynı başarıyı 1933,1935 ve 1936 yıllarında tekrarladı.Ancak bu sürede sadece 1926 yılında lig şampiyonluğunu kazandı. Bunun yanı sıra Avrupa'nın kulüpler düzeyinde ilk kupası olan ''Mitropa Kupası'' nı 1933 ve 1936 da kazanma başarısını gösterdi.



1926 Yılında ilk kez milli takıma seçildi.İlk maçına Çekoslavakya karşısında çıkan Sindelar maçtan 2-1 galip ayrıldı. Daha sonra İsvçre2yi 7-1 yendikleri maçta iki gol attı. 16 Mayıs 1931 de İskoçya'yı 5-0 yenen Sindelar yönetimindeki Avusturya dünyanın ilk rüya takımıydı.43 kez milli formayı giyerken rakip filelere 27 gol bırakmıştı.
Avusturya ve dünya futbolu onu çok sevmişti.Komplike bir oyuncu olması,mükemmel top tekniği ve yaratıcılığı  ile ülkesinin en iyi futbolcusu idi. Ancak kimse onun 26 Aralık 1938'de Hertha Berlin'e attığı golün yeşil sahalardaki son golü olduğunu tahmin etmiyordu.


Naziler 1938'de Avusturya'yı işgal etmiş ve buna da ''Anschluss'' yani birleşme demişlerdi. Tabi birleşme ile futbolu da içine katmışlardı. Bu çalkantılı günlerde Almanya-Avusturya adı ile takım oluşturulmuş ve Sindelar'ın da bu takım için oynaması istenmişti. Ancak o yaşını ve sakatlığını bahane ederek bu teklifi reddetmişti. Belki başına gelebilecekleri tahmin ediyordu ama o diğer arkadaşlarının gösteremediği cesareti göstermiş ve Nazilere istediklerini vermemişti.
23 Ocak 1939'da apartmandaki dairesinde sevgilisi Camilla CASTAGNOLE ile birlikte ölü bulunmuş,ölüm sebebi de karbonmoksit zehirlenmesi olarak otopsi raporuna işlenmişti.Onun ölümünün arkasında ki sır perdesi hiç bir zaman aralanmadı.Ancak bu ani ölümün arkasında her zaman Nazilerin olduğu görüşü hakim oldu.

Eğer o şüpheli ölüm gerçekleşmeseydi dünya futbolunda bir baş yapıt olarak efsaneler arasındaki yerini daha da sağlamlaştırmış olacaktı.Avusturya,bahtsız oyuncusunu,Yüz yılın Avusturya'lı futbolcusu olarak ilan ederek saygısını gösterdi.

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Yetki Bekleyen Fenerbahçeli !!




Fenerbahçe ne zaman zor duruma düşse hemen ortaya çıkıyorsunuz Sayın başkan. Acaba neden iyi günde ortalıkta gözükmüyorsunuz ?
Cevabını ben vereyim : Çünkü 1998 yılından kalma hesabı hiç bir zaman kapatmadınız.
İki kez Fb de başkanlık yaptınız. '' Ali ŞEN başkan ,FB şampiyon.'' tezahüratları yapıldı senin için . O zamanlarda her şey güllük gülistanlıktı sizin için. Hatta bugün kamuoyunda oluşan Fb düşmalığının tohumlarının  ekilmesinde de önemli katkılarınız oldu.1998 Yılında Kongre üyelerinden şirketleşme için yetki istediniz.Yetkiyi de alamayınca seçime gittiniz. Desteklediğiniz Vefa KÜÇÜK'ün seçimi kazanacağından o kadar emindiniz ki. Emin olmasına emindiniz ama çok ta dikkatli değildiniz. Ali ŞEN'siz bir Fb olamaz görüşünün yavaş yavaş kaybolduğunun farkında değildiniz. Siz Vefa KÜÇÜK'ün seçimi kazanacağını, dolayısı ile perde arkasından işleri yine istediğiniz gibi yürüteceğinizi düşünürken hiç beklemediğiniz bir sonuç çıktı ortaya. Sayın Aziz YILDIRIM bir oy farkla kulübün geleceğini değiştirmeye başladı.İşte o günden beri her kriz ortamında ortaya çıkarak o günün intikamını almaya çalıştınız. Sayın başkan istifa ettiğinde,son dakikada kaçan şampiyonluklarda ortaya çıktınız. Bu günde ortaya çıkarak yönetim bana görev vermedi diyorsunuz. Allah aşkına siz nasıl Fenerbahçelisiniz ? Böyle günlerde yönetimden yetki mi bekliyorsunuz ?
Ben sizin neyi beklediğinizi biliyorum. Siz Fenerbahçelilerin ''Ali Şen başkan, FB şampiyon '' demelerini istiyorsunuz. Siz, Kongrenin sizi  blöflerinize rağmen demokratik yolla veda ettiğiniz Fb başkanlığına darbeyle geri getirmesini istiyorsunuz. Sakın bana ben kötü gün dostuyum, o yüzden böyle günlerde ortay çıkıyorum demeyin. Çünkü inandırıcı olmaz. Son yıllarda yaptıklarınızla zaten Fenerbahçeliliğiniz de inandırıcı olmamaya başlamıştı.

19 Temmuz 2011 Salı

19.07

               Dünya FENERBAHÇELİLER GÜNÜ kutlu olsun

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Turgay DEMİR'e Bir Soru

Sayın Turgay DEMİR. Mesleğinize, yaşınıza, tecrübelerinize saygı duyuyorum. Ancak eğer bu yazıyı okuyorsanız size tek bir soru sormak istiyorum. Fenerbahçe'nin (diğer takımları bu soruya dahil etmiyorum) küme düşmesi sizi neden memnun edecek ?

Silüetini Sevdiğimin Türkiyesi



Türk futbolunun sarsıldığı geçen pazar gününden bu yana özellikle şike hakkında yazmamayı tercih ettim. Çünkü eğer bir şeyler yazılacaksa her şey netleştikten sonra yazmayı tercih ediyordum. Ancak son iki günde yaşanan gelişmelerden sonra ben de bu olanlara bir virgül koyma ihtiyacı hissettim.
Bu güne kadar Türkiye'de 70 milyon hoca,70 milyon futbolcu,70 milyon başkan olduğunu biliyorduk. Geçen pazar gününden beri yaşananlar bize bu ülkede 70 milyon da hakim,savcı,avukat olduğunu gösterdim. Silüetini sevdiğim Türkiye'si. Ne kadar şanslı bir ülkede yaşadığıma bir kez daha şükrettim.Benim insanım bu dünyada var olan bütün mesleklerden anlıyordu.
Daha emniyet Emenike'nin para sayarken görüntülerini izlememişken,yurdum insanı o görüntüleri çoktan iddanameye koymuştu. Şike olduğu söylenen olaylarda bütün deliller önce yurdum insanının önüne sonra emniyete daha sonra da savcılığa gidiyordu. Aslında bu delillerin emniyet,savcı, hakim önüne gitmesine hiç gerek yok. Nasıl olsa benim insanım,taraftarım çoktan suçluları buldu ve cezayı kesti. Boşu boşuna adli makamları oyalamanın ne alemi var.
Bakın beyler hanginizin önüne o delil olduğu söylenen şeyler kondu bilmiyorum. Eğer her hangi birinizin elinde gerçekten delil olabilecek şeyler varsa bunları ortaya dökün. Yoksa her şey resmi makamlardan açıklanana kadar susun. Dışarıdan ahkam kesmeyin.
İkinci bir konu Sayın Ünal AYSAL'ın sergilediği tutarsız davranışlar. Önce ikinci başkanını Kulüpler Birliği toplantısına yolluyorsun.(O toplantıdan da kulüplerin küme düşürülmemesi konusunda karar çıkıyor.) Sonra da toplantıda alınan kararın tam tersi açıklama yapıyorsun. Soruşturmanın ilk günlerinde yayın kendi televizyonunuzda yayın yasağı uygulayacağınızı söyleyerek tarafsız bir duruş sergiliyorsunuz sonra da Federasyonun kararını eleştiriyorsunuz. Ya öyle durun ya da böyle. Bir öyle bir böyle değil. Durum böyle olunca internet sitesi olan herkes açıklama yapmaya başladı. Herkes birbirine cevap verme yarışına girdi.
Tabi bu cevap yarışı taraftar sitelerinde de aldı başını gitti. Ama bence en yakışıksızı BJK'in ÇARŞI grubunun internet sitesinde ''Trabzonsporun Hakkıyla Elde Ettiği Şampiyonluğu Kutlarız.'' açıklaması oldu. Bence Ezeli rekabet ve ebedi dostluk kavramına son derece yıkıcı bir darbe oldu.Daha hiç bir şey netleşmemişken şampiyonluğu bir takımdan alıp diğer takıma vermek Bjk gibi saygın bir kulübün taraftarlarına hiç yakışmadı. Korkarım herşeye karşı olan çarşıya bir gün herkes karşı olacak. Şike davasının ikinci dalgasında Bjk'lı Tayfur Hoca ,Serdal ADALI,İ.B.B li  iki oyuncu göz altında. Şimdi başka bir taraftar sitesi Kupa Şampiyonu İBB'yi tebrik ederiz dese gücünüze gitmez mi? Bu o kupayı alınlarının teriyle kazana Beşiktaşlı oyunculara haksızlık edilmiş olmaz mı ?
Herkesin ağzını açarken ilk kullandığı cümle ''Türk futbolunun bu kritik günlerinde.....'' Evet Türk Futbolu kritik günlerden geçiyor. Herkes,(herkes derken sokaktaki adamadan kulüplerin en üstündeki yöneticisine kadar) birbirini sağduyulu davranmaya davet ederken hiç kimse sağduyulu davranmıyor. Beyler önce siz sağduyulu davranın sonra karşı tarafı davet edin

7 Temmuz 2011 Perşembe

Radyo Konuşmaları


Tarih:              4 Temmuz 2011
Program:        Çift Forvet
Saat :              18:30
Programcılar:  Gürcan BİLGİÇ ve Halil ÖZER
Aziz YILDIRIM'ın göz altına alınması ile ilgili konuda Sayın Gürcan BİLGİÇ ve bir dinleyici arasında şu şekilde bir konuşma geçer;
Gürcan BİLGİÇ: Eğer emniyetin elinde sağlam deliller olmasa Aziz YILDIRIM'ı göz altına almazlar.
Dinleyici: İyi de Sayın Gürcan Bey bu ülkede Paşaları da göz altına alıyorlar.!!!!
Gürcan BİLGİÇ: Siz de haklısınız.
YORUM YOK



          Sana bir Dünya Kupası yakışırdı ama kısmet olmadı.

29 Haziran 2011 Çarşamba

Beşinci Element



-Sadakat,Hırs,Özveri,Zeka,Teknik,Yaratıcılık,Liderlik.Hepsi bir oyuncuda birleşir mi ?

27 Haziran 2011 Pazartesi

Yazıklar Olsun



           110 YILLIK KULÜBÜ KÜME DÜŞÜRDÜNÜZ YAZIKLAR OLSUN