13 Ekim 2011 Perşembe

Ustalara Saygı Kuşağı-8

Denis LAW 




Dennis LAW iskoçya'dan çıkıp İngiltere'de yıldızlaşan futbolun unutulmaz golcüleri arasında yer alır.
İskoçya'nın Aberdeen kentinde 24 Şubat 1940'ta savaşın en buhranlı günlerinde dünyaya gelir. Babası balıkçılıkla ailesini geçindirmeye çalışırken annesi Dennis'e ve onun altı kardeşine bakmakla günlerini geçiriyordu.Fakir bir aileydiler. Hatta baba Law sık sık rehincilere ziyarette bulunuyordu. Bu sebeple Dennis bir çift krampona ancak 14 yaşında sahip olabilmişti. Ama onları da kendisi satın almamış,ondaki futbol tutkusuna hayran kalan komşuları hediye etmişti.
1955-56 sezonunda Huddersfield Town onu denemek için çağırdı. Ancak antrenör onu beğenmeyerek '' Bu çocuk üşütük,onda en ufak bir ışık görmüyorum'' diyerek ne kadar futbol fukarası olduğunu cümle aleme gösterdi. Fakat yönetim hiç değilse antrenör kadar kör değildi ve onunla sözleşme imzaladı. Buna en çok şaşıran ise takımın antrenörü olmuştu.

Genç olduğu için İskoçya'nın 1958 dünya kupası kadrosuna alınmayan Law aynı yılın Ekim ayında Galler ile oynanan maçta milli formayı giydi. Milli formayı 55 kez terletti ve ülkesi adına 30 gol kaydetti.
Hızlıydı,pasları ustacaydı,şutları ise çok sertti. Bu özellikleri 1960'ta onu Manchester City'e taşıdı. 55 bin sterline City'e imza atan Law Britanya'nın ilk transfer rekorunu da kırmış oldu. 1961 de FA Cup'ta Lutton Town maçında altı gol atmasına rağmen maç bitime 12 dakika kala ertelenince attığı goller kayıtlara geçmedi.
1961 de Torino ile anlaştı. Ancak İtalya'ya vardığında onu isteyen başka bir takım daha vardı. O da İnter Milan'dı . Fakat Torino ile ön antlaşma yapmış olması onun elini kolunu bağlamıştı. Torino formasıyla da başarılı maçlar çıkarmasına rağmen o bir türlü İtalya'ya alışamamıştı.Ertesi sezon tekrar İngiltere dönerek ManU'ya imza attığınıda henüz 22 yaşındaydı. İngiltere ve İtalya arasındaki transfer rekorunu yine Denniz LAW kırmıştı. Tam 110 bin sterline adaya geri dönmüştü.Takımındaki ilk sezonunda maliyetini FA Cup fazlasıyla çıkardı.1964'te Avrupa da yılın futbolcusu seçildi.1965 ve 1967 de kazanılan şampiyonluklarda belki de en fazla katkı onunkiydi.

Ancak ManU'nun başarısız geçirdiği yıla,sakatlığının da eklenmesi ve yeni menajer Tommy DOCHERTY ile tartışması 1973'te onu tekrar Manchester'in mavi yakasına taşıdı. Bir yıl sonra topuğu ile attığı gol eski takımı ManU'nun ikinci lig bileti oluyordu. Bu gol kariyeri boyunca yaşadığı en büyük üzüntü olarak onunla beraber oldu. 1974 yılında 585 maçta 300 gol atmış olarak futbola veda etti. 

 

11 Ekim 2011 Salı

Umutlu Olan Var Mı ?


Cuma akşamı alınan skordan çok oynanan oyundan dolayı TT Arena'nın tribünleri bu akşam full dolmamıştı. Böylesine önemli bir maçta taraftarlar tekrardan umutsuz bir futbol seyretmek istememişlerdi. Nitekim başlama düdüğü ile birlikte ilk 45 dakikada oynanan oyun da heyecan verici sayılmazdı.
İlk dakikadan itibaren Milliler Almanya maçına oranla daha istekli oynuyorlardı ama sonuca gidecek organizasyonları yaratmada oldukça vasattılar. Azerilerde zaten hiç bir iddiaları olmayan maçta da topu bize bırakmış ileride tek oyuncu bırakarak tüm takım topun arkasına geçerek bir an önce 90 dakikayı tamamlamak istiyorlardı.
İlk 45 dakikada rakip kaleye çektiğimiz şut sayısı dört. Bunları üçü Hamit'ten,biri de karambolde Kazım'dan. Üstelik hiç biri de kaleyi bulmadı. Sağ kanadı oldukça fazla kullanmamıza rağmen sol kanattan yapılan orta sayısı bir. Sağ kanattan yapılan ortalarında hiç bir yerini bulmadı o da ayrı. Sabri sık sık kanat bindirmeleri yaparken Hakan Balta defanstan neredeyse hiç çıkmadı.Emre maç eksikliğini fazlasıyla hissetti. İlk yarıda rakip ceza alanı civarına hiç girmedi. Yani kısacası ilk yarı boşa geçti.
İkinci yarının başlamasıyla Milliler tempolarını kaybetmeden rakip kaleye biraz daha yüklenmeye başladılar. 60. Dakikada geçen sezon görmeye alıştığımız gollerden birine daha şahit olduk. Selçuk'un uzun pasında topla buluşan Burak Milli takımı öne geçirdi.
Zor bir galibiyet oldu bizim için. Almanya'nın da son dakikalarda iki farklı önde olması bizim için maçı strese girmeden tamamlamamıza vesile oldu. Sonuçta Play-off vizesi aldık. Aldık ama her zaman ki gibi off laya poff laya aldık. Bundan önce bütün elemelerde olduğu gibi yine ikinci olarak grubu tamamladık. Daha önce oynadığımız play-off larda hep turu geçeceğimize dair inancımız yükse olurdu.Ancak bu sefer tablo pek de iç açıcı değil. Daha önce ikincilikle tamamladığımız grup elemelerinin en kötü performansına sahibiz bu sefer. 10 maçta sadece 5 galibiyet aldık ve 1,7 puan ortalamasına sahibiz. Bu ortalamayı aslında hak ederek aldık. Yani oynadığımız 10 maçın hiçbirinde 90 dakika takır takır top oynamadık. Dolayısı ile bu tablo da play-off maçları için hiç de umut verici değil. Son yıllardaki play-off kuralarında hep biz rakip seçen taraf olurduk. Ama son iki maçımızı seyreden muhtemel rakiplerimizin hepsi eminim kurada Türkiye'yi çekmek isterler.
İrlanda'yı da çektiğimiz de ,Letonya'yı çektiğimiz de hep turu geçeceğimize inandık. Ama bu sefer Estonya'yı bile çeksek turu yüzde yüz geçer,finallere gideriz diyemiyoruz. Neden ? Nedeni oldukça basit. Oynanan oyun. Oynanan 10 maçtan sonra play-off için umutlu olan var mı ? Play-off u geçeriz ya da geçemeyiz o ayrı. Ama şu an için içinde umut taşıyan var mı ?