26 Haziran 2010 Cumartesi

Sıra Kimde ?


Yazmak için resmi açıklamayı bekledim ve Fenerbahçe Kulübü resmen Aykut KOCAMAN'ın teknik direktörlüğünü açıkladı. Zaten Trabzon maçından sonra beklenen de buydu. Aykut KOCAMAN'ın bu göreve gelmesi sadece Trabzon maçından sonra değil en az 5-6 yıldır beklenen şeydi. Bu ülkede adam gibi adam sıfatına nail olmuş ender insanlardan bir tanesi. Aykut Hocayı anlatmaya gerek taraftarların ve camianın çok sevdiği,ayrıca bu güne kadar çalıştırdığı takımlarda kendini ispatlamış bir teknik adam. Camia gerçekten büyük bir samimiyetle arkasında durursa başarılı olacaktır.  Sayın Aziz YILDIRIM başkan olarak göreve geldiğinden beri takımı emanet ettiği 10.  teknik adam Aykut KOCAMAN. Geride kalan 9 teknik adam içinde sadece Lorant la sezonu ikinci tamamlamasına rağmen ertesi sezonda devam edildi. Ancak o da ikinci sezonun sonunu göremedi. Onun dışında şampiyon olamayan hiç bir teknik adam kulüpte kalamadı. Umarım gereken  sabır Aykut KOCAMAN'a gösterilir. Bir ayrıntı ise dikkatimi çekmekte. Aykut Hoca 88-89 şampiyonluğunda kadroda idi.O sezon takımı sırtlayan Oğuz ÇETİN,Rıdvan DİLMEN,Turan SOFUOĞLU ve Schumacher ile birlikte başarıda önemli ölçüde pay sahibiydi. Bu saydığımız isimlerden biri hariç hepsi hoca olarak kulüpte görev yaptı  ve ne yazık ki hiç biri uzun soluklu olmadı. Eğer sezon sonunda Aykut Hoca şampiyon olamazsa Sayın Aziz YILDIRIM Toni SCHUMACHER'i mi göreve getirecek. Böyle giderse efsane kadronun herhalde hepsi sırayla Hocalık yapacak Fb'de. İnşallah Gs'nin Fatih TERİM' e gösterdiği sabrı ve güveni Aykut Hocaya       gösterirler ve Sayın Aziz YILDIRIM süresini tamamlayarak yerini Ali KOÇ,M. Ali AYDINLAR gibi değerli insanlara bırakarak Fb tarihindeki yerini alır.
Dikkatimi çeken bir diğer ayrıntı da Aykut Hocanın sözleşmesi. Daha önceki yazılarımda Aykut Hoca takımın başına gelse aynı şartlarla sözleşme yaparlar mı diye sormuştum. Cevabımı aldım. Aykut KOCAMAN İLE 1+1 yıllık sözleşme yapılacakmış. Anlaşılan yönetim ders almış. Ancak nedense çıkarılan dersler yerli hocalara uygulanıyor. Madem Aykut Hocaya güvendiğiniz için takımı emanet ediyorsunuz yapsanıza 3-4 yıllık sözleşme.  Aynı tazminat maddelerini koysanıza o sözleşmeye. Ama koymazsınız. Çünkü ağzınız yandı değil mi? Hem uzun vadeli sözleşme yapsanız Aykut KOCAMAN'nın da aklında şüpheye yer bırakmazsınız. Aykut Hoca da başarısız olursam beni de gönderirler korkusu yaşamaz. Hem unuttuğunuz bir şey daha var. Yabancılara  yaptığınız gibi sözleşme yapıpta göndermeye kalktığınızda Aykut Hoca onlar gibi konuyu UEFA'ya FIFA'ya taşımakla tehdit etmez. Kulübün zarar görmemesi için,bütün dünyaya rezil olmaması için sessiz sedasız alır ceketini terk eder samandırayı. En azından bunun farkında olsaydınız bari.

24 Haziran 2010 Perşembe

El Diego'dan Sevgilerle

Arjantin Yunanistan maçında 2 golle 3 puan alarak 9 puanla gurubu lider bitirdi. El Diego turu garantilemiş olmamanın verdiği rahatlıkla daha önce şans bulamayan oyunculara kadroda yer verdi. Orta sahada Bolatti ve sol bek olarak görev yapan C.Rodrigez dikkatimi çeken oyunculardı. Özellikle Rodrigez sol kanattan yaptığı bindirmelerle Yunanistan'ın sağ tarafını adeta felç etti. Fakat asıl dikkat edilmesi gereken şey Arjantin ilk iki maça göre daha bir takım oyunu oynadı. Giderek her maçta daha kolektif oynuyorlar.Sürekli kısa paslarla rakip yarı alana yerleşiyorlar ve büyük bir sükunetle pozisyona giriyorlar. Takım savunmaları her geçen dakika mükemmelleşiyor.Bunun yanı sıra bulduğu pozisyon sayısı giderek artıyor. Maradona'nın teknik direktörlüğüne laf edenler her maçta daha bir kırmızı olmaya başlıyorlar.El Diego her maç sonunda onlara sevgilerini yolluyor Tabi bu durum benim gibi Arjantin taraftarı olanlar için ayrı bir mutluluk sebebi oluyor. Veron'u ve Palermo'yu kadroya alığı için eleştirilen Maradona'ya her iki oyuncu da oynadıkları oyunla destek çıktılar. Veron büyük bir tecrübe olduğunu bir kez daha gösterdi. Ancak biraz da yaşından dolayı olsa gerek maçın sonlarına doğru yorgunluğu gözlerden kaçmadı.Fakat ne olursa olsun Cambiasso ve Zanetti'nin yoklukları hala hissediliyor. Eğer onlar da olsaydı kupayı kazanma şansları şu ankinden çok daha fazla olacaktı. Bir kaç cümle de Yunanistan için söylemek gerekiyor. Bence Yunanistan'ı sadece FİFA ve UEFA dan değil dünya futbolundan çıkarmak gerekiyor. Kendilerine mutlak galibiyetin gerektiği maçta hücum anlamında hiç bir çaba göstermeyen bu takımı dünyadaki futbol severlerin aforoz etmesi gerekiyor. Bu dünya futbolunda böyle bir felsefenin yeri yok.Adamlar kazara Avrupa şampiyonu oldu o günden sonra 4 yıl boyunca dünya futbolununu içine edilmesine vesile oldular. Neyse imdadımıza 2008 Avrupa şampiyonası yetişti ve hücum futbolu geri döndü. Ancak onlar bu demode felsefelerinden dönmediler ve hak ettiklerini buldular.

22 Haziran 2010 Salı

Futbola Dair-5


   ''Zidane'nın topla yaptıklarını Maradona portakalla yapar''
                                                                             PLATINI

19 Haziran 2010 Cumartesi

Durmak Yok Postaya Devam

Durmak yok posta koymaya devam.Adam eline kozları geçirmiş bir kere istediği düdüğü öttürüyor. Bu sabah sağlık kontrolü için kulübün anlaşmalı olduğu hastaneye değil,canının istediği hastaneye giderek yönetime bir yumruk daha indirdi. Her zaman ki gibi yönetim de bu duruma sessiz kalıyor.Son bir ayda yaşananlardan dolayı ben utanıyorum ama bu yönetim yaşattıklarından hala utanmadı.

18 Haziran 2010 Cuma

Sözün Bitti Yer

Fenerbahçe camiası ve Fenerbahçeliler sözün bittiği yere geldiler. Artık bundan sonra söylenecek hiç bir şey yok. Çünkü ne deseler boş.Yıllarca Aziz YILDIRIM tarafından hep uyutuldular. Tesisleşme ,altyapı,ekonomik güç falan falan. Traftarlar bu uğurda her türlü desteği verdi. Forma,kombine,ve daha neler neler. Gün geldi son dakikada şampiyonluğu kaybettiler(hem de iki kere),gün geldi son 13 yıllık dönemde ezeli rakiplerinin en çok lig ve avrupa şampiyonluklarına şahit oldular. Ama sürekli hep destek,tam destek dediler.
Yaşanan son gelişmeler Fb yönetiminin basiretsizliğini açık seçik olarak ortaya koymaktadır.Türkiye'ye yabancı transferinde çığır açan Aziz YILDIRM ve yönetimi maalesef futbol takımı yönetimi konusunda vasat,yetersiz olduğunu her yıl tekrar tekrar sahneye koymuştur. Başarısız diye gönderdiği hocayı rica minnet,yalvar yakar geri getirmiş,bir önceki yıl ispanyol dedenin inim inim inletmesinden ders almayarak dededen sonra Daum'u da zengin edecek sözleşme imzalamışlardır. Daha sonra da o ağır şartlarla dolu sözleşmeyi feshedecek cesareti de gösterememişlerdir.
Kimse Daum'a kızmasın.Adam hakkını arıyor. Üstüne üstlük hakkını ararken Aykut KOCAMAN'dan yönetime herkese sallıyor. Bir yönetici de sesini çıkaramıyor. Elin almanı tükürüyor,yönetim şükür diyor. Her sene dünya yıldızı diye 3. sınıf topçuları alarak,kovduğu hocayı geri çağırarak,tesis diye taraftarı uyutarak 13 yılda 4 şampiyonluk alarak,ezeli rakibinin avrupa şampiyonu olduğu dönemde sadece bir çeyrek final yaşayarak, nasıl başarılı bir yönetim olur anlamıyorum. Ama asıl hata onlar da değil,kongre üyelerinde.Yıllardır adam gibi muhalefet yapsalardı,her kongrede düzgün,yönetimi zorlayacak bir başkan adayı çıkarsalardı böyle olmazdı. Yazık Fenerbahçe'nin geçen yıllarına.

Yavaş Yavaş Isınıyoruz

Sıkıntılı geçen ilk maçın ardından bugün Arjantin'in nasıl oynayacağı merak konusu idi. Dünya kupasına gelirken çok ilginç skorlara imza atan Maradona'nın öğrencileri acaba her ne kadar favori olsalar da yine ilginç bir skora imza atarlar mıydı ?
Herkes gibi Maradona da en iyi forvet hattına sahip olmasına rağmen bir takım oyunu oynayamadıklarının farkında bence.Forvet hattı gibi savunma açısından da pek bir sıkıntısı yok. Ancak orta sahada büyük boşlular bırakıyorlar.Zanetti ve Cambiasso'nun yoklukları takıma ciddi bir eksiklik.Bence Maradona da şu anda bunun pişmalığını yaşıyordur. Takım oyununu tam olarak oturtana kadar hocası Carlos BİLARDO gibi duran toplarda skor avantajını en kısa sürede ele geçirmeye çalışıyorlar.Arjantin'in iki maçta da en büyük avantajı skor avantajını ele geçirmesiydi.Öne geçtikten sonra da oyunu tutmayı amaçlıyorlar. Yanlız 1-0 ın üstüne yatmayı da düşünmüyorlar. Yine pozisyon bulup farkı arttırmayı amaçlıyorlar. Benim gözlemlediğim ARJANTİN'in ilk maça oranla biraz daha iyi olduğu idi. Eğer son maçta bunun da üstüne biraz koyarlarsa ilerleyen turlarda da şansının artacağını düşünüyorum.

16 Haziran 2010 Çarşamba

Helal Olsun

Bugün Daum'un açıklamalarından sonra onun resmini koymak gerekiyordu ama bu durumun baş sorumlusu Sayın Aziz YILDIRIM olduğu için başkanın resmini koymak daha doğru gibi geldi. Elin Alman'ı tatilden dönmüş herkese de vermiş veriştirmiş. Ama konuşana değil konuşturana bakmak gerekir. Bugün basına yansıyan Daum'un sözleşmesi Sayın Aziz YILDIRIM''ın geçen yıldan en ufak bir ders alamadığının bir göstergesi. Sayın Başkan aynı sözleşmeyi Aykut KOCAMAN'a da yapar mı acaba ?
Geçen yıl Aragones le yapılan sözleşmenin sıkıntısı takım antremana başladığı güne kadar devam etmişti. Eğer ders alınmış olsaydı. Fenerbahçe yönetimi önümüzdeki yıl çalışacağı teknik adamı bugüne kadar çoktan açıklayabilmiş olurdu. Daum da dünyada kendisine Mourinho   muamelesi yapılacak tek yerin Türkiye olduğunu bildiği için kulübün neredeyse tapusunu alacak bir sözleşme yapmış. Sayın Aziz YILDIRIM şirketlerinden bir çalışanı için böyle bir sözleşme yapıldığını görseydi herhalde önce bu sözleşmeyi yazanı işten atardı. Har vurup harman savuracaksanız,yaptığınız hatalardan ders alamayacaksanız,her sene aynı hataları tekrarlaycaksanız,2.sınıf oyuncuları dünya starı gibi büyük paralara transfer edecekseniz sizin de o koltukta oturma hakkıınız yoktur. Hata yapabilirsiniz ama aynı hatayı tekrarlarsanız bende sizin yöneticiliğinizden şüphe ederim. Fakat yine dehelal olsun diyorum. Hem Daum'a hem de Fb yönetimine. Dünya kulübü olmak isteyen camia her sene aynı hataları yapmaz.Dünya kulübü olacak kulüp,konuşmak için kozların eline geçmesini bekleyeni değil adam gibi adamı getirir takımın başına.

10 Haziran 2010 Perşembe

Şimdiden Söylüyorum



Dünyada tüm futbol dilencilerinin sabırsızlıkla beklediği başlama vuruşuna artık sadece saatlaer kaldı.Kafalardaki tüm soru işaretlerini bir kenara bırakarak 1 ay boyunca dünyanın en anlamlı karnavalına tanıklık edeceğiz.Capello'nun,Lippi'nin,Del Bosque'nin,Maradona'nın ve diğerlerinin komutasındaki futbol orduları dünyanın en iyisi olmak için birer birer yeşil zemine adım atacaklar.Bizim orada olmamamız takım tutmayacağımız anlammına gelmiyor.Kupayı kazanmalarına az bir ihtimal versem de Arjantini destekliyorum.Az bir ihtimal diyorum ama  maçlar oynandıkça takım olabilme yeteneklerini sahada oluşturabilirlerse favoriler listesinde 1 numaraya yükselirler.Takım olabilme yeteneği diyorum çünkü bireysel olarak belkide en iyi futbolcular topluluğu olsalar da eleme maçlarında görüldü ki daha tam takım olamadılar. En iyi kruvazöelere,fırkateynlere sahip olmalarına rağmen bir donanma oluşturamadılar.Neden Arjantin sorusuna cevap verecek olusam;
1- MARADONA:Futbolculuğunda bizim için bir HE-MAN,bir SUPERMAN gibiydi.Tek başına her şeyi yapabilecek kapasitede idi.Bir maçta ingilizlerden tesbih yapıyor,diğer bir maçta sol ayağının tozunu almanlara yutturuyordu.İtalya da tek başına takım olabiliyor ve şampiyonluğu bir şehre armağan ediyordu.
2-MESSİ: Maradonavari yeteneği,insan üstü futbol zekası,Dartagnan gibi doğal liderliği ve dünyada ki en güzel tabloların yeşil sahalara inmiş hali. Fazla bir şey söylemeye gerek yok.
3-TEVEZ: Bence Batistuta'dan sonra Arjantin'in çıkardığı en büyük golcü. Yetenekleri farklı olsa da ikisinin en büyük benzerliği maçın her dakikasında golü koklamaları.Tevez'de ne ararsanız var. Çapraz koşu,savunma arkasına koşu,gol vuruşu ve daha niceleri........
4-BREZİLYA'YA İNAT ARJANTİN: Ülkemizdeki,futbolumuzdaki ve Fb'deki brezilya sevdası beni her geçen gün Arjantin'e daha çok yaklaştırıyor.
5- VE BİLARDO:Arjantin'e tarihinin en iyi futbolunu oynatan teknik adam ceo gibi tekrar takımın başında.Her ne kadar zaman zaman Maradona ile aralarında soğuk rüzgarlar estiği söylense de saatler sonra her ikisinin de aklında sadece kupa olacaktır.
Şimdiden söylüyorum ben Arjantin taraftarıyım.

8 Haziran 2010 Salı

Ustalara Saygı Kuşağı-2

Just FONTAINE




Son aylarda önce İrlandalılar sonra da biz oldukça muzdarip olduk Fransızlar'dan. Ama yiğidi öldür hakkını yeme demiş atalarımız. Madem ustalara saygı kuşağı dedik. O zaman da bize ustalara saygı duymak düşüyor. Saygı duyacağımız Fransız usta Just FONTAİNE.
Son yıllarda Fransa milli takımında oynayan Afrika kökenli oyuncuların varlığından rahatsızlıklar sık sık dile getirilse de bu oyuncuların Fransa için yapabildiklerini daha önce hiç bir saf Fransız milli takımı yapamamıştı. Kaderin cilvesi  Fransa futbol tarihine damga vurmuş oyunculardan bir tanesi olan Just FONTAİNE de geçmişte Fransa'nın sömürgesi olan Fas'ın Marakeş kentinde yani Afrika doğumlu olmasıdır. France Football dergisi tarafından yapılan değerlendirmede Platini,Zidane,Kopa,ve Blanc'tan sonra tüm zamanların en iyi 5. Fransız oyuncusu seçilmiştir.
Fontaine şans eseri katıldığı 1958 Dünya Kupasında 13 gol atarak uzun süre bu alanda dünya rekorunu elinde tuttu. Gerd MÜLLER 1970 ve 1974 te toplam 14 gol atarak bu rekoru kırsa da tek bir Dünya Kupası baz alındığında rekor hala Just FONTAİNE'in elindedir.
1950'de Fas'ın US Maracaine Casablanca ekibinde adını duyuran Just, 3 sezon sonra Fransa'ya geçerek Nice takımıyla anlaştı.Milli formayla 17 Aralık 1953 te Lüxemburg maçında tanışan Fontaine 8-0 biten maçta 3 gol atarak göz doldurdu.3 Yıl sonra 1956 da Nice ile şampiyonluk sevinci yaşadı.Nice'de 3 sezon boyunca 44 gole imza atmıştı.Her iki ayağını da Salvador Dali'nin fırçası gibi kullanan,hava hakimiyeti yüksek aynı zamanda rakiplerine toz yutturacak kadar süratli idi.1956 da Real Madrid Raymond KOPA'yı transfer edince Stade de Reims de onun boşluğunu Fontaine ile doldurma yoluna gitti.1957-58 sezonunda Stade de Reims Fontaine'nin attığı gollerle lig ve kupa şampiyonluğunu kazandı.İlk iki sezonunda 60 gol atarak izleyenleri kendine hayran bıraktı.1958 yılında Dünya kupasına katılacak Fransa milli takımında,tüm attığı gollere ve futbol sahalarında  yarattığı sanat eserlerine karşılık onun adı telaffuz edilmiyordu. Ancak şans onun yüzüne,şanssızlıkta takım arkadaşı Rene BLİARD'ın yüzüne gülmüştü. Rene sakatlanıp kadrodan çıkartılınca kadroya Just dahil edildi.Turnuvada Raymond KOPA ile birlikte harikalar yarattılar.7-3 biten Paraguay maçında 3 gol atarak onu kadroya dahil edenlerin yüzünü kara çıkartmamıştı.Grup maçlarında Yugoslavya,İskoçya ve Kuzey İrlanda filelerini 5 kez havalandırdı.Fransa'nın yarı finale yükselmesinde başrol onundu.Ama o da bir yere kadar taşıyabilirdi ve kupayı müzesine götürecek Brezilya'nın Pele'li Garrincha'lı kadroya tek başına direnememişti. 5-2 mağlup oldukları ve elendikleri maçta 1 gol atmış ve gol sayısını 9 a çıkarmıştı. Batı Almanya ile oynanan maçta Fontaine Brezilya maçının bütün hırsını Almanlardan çıkartmış ve 4 gol atarak 13 golle bir rekora imza atmıştı.
1959 da Reims'i Şampiyon Kulüpler Kupasında finale taşıyan yine Fontaine idi. Ancak finalde karşısına milli takımda beraber harikalar yarattıkları Raymaon KOPA'lı Real Madrid'ti ve Raymond kupayı Just Fontaine'e yar etmemişti.1960'ın Mart ayı ise onun için felaketin başlangıcı oldu.Ayağı kırılan futbol sahalarının o yıllarda ki Wayne ROONEY'si 9 ay süren tedavinin ardında sahalara döndü. Ama kader son hamlesini daha yapmamıştı. 5 Maçta oynayabilen bu gol makinesi ikinci kez ayağının kırılmasıyla bir şok daha yaşadı. Artık futbol onun için bitmişti. Bir türlü bu sakatlığın etkisinden kurtulamadı ve Temmuz 1962 de sahalara veda etti.Fransa formasıyla 21 maça çıkan ve 30 30 gol atan oyuncu 1967 de takımın başına getirildi. Ancak sadece 2 maçta bu görevi yerine getirdi.1973-76 yılları arasında PSG'yi çalıştırdı ve takımı 1974'te LİG 1'e çıkarttı.1979-81 arasında ise doğduğu topraklarda Fas milli takımının başındaydı.Fransa Futbol Federasyonu Just FONTAİNE'i son elli yılın eniyi Fransız oyuncusu seçti.

6 Haziran 2010 Pazar

İstikrarsızlık istikrarı



Türk futbol kulüpleri içerisinde son yıllarda istikrar kelimesini ağzından düşürmeyen her fırsatta istikrardan yana olduğunu söyleyen başarının istikrarla sağlanabileceğini söyleyen kişi Aziz YILDIRIM'dır. Ancak istikrar sadece söylemekle olmuyor. Çünkü son on yılda tam 7 kez hoca değiştirmiştir Sayın YILDIRIM. 2000'li yıllara Mustafa DENİZLİ ile giren FB, daha sonra sırasıyla Lorant,Oğuz ÇETİN,Daum,Zico,Aragones ve tekrar Daum olmak üzere yediliyi bulmuştur( İyi ki istaikrar yanlısı).Bu yedi hocayla son on yılda sadece 4 kere şampiyonluk ipini göğüslemiştir Fb. Şimdi ise Aykut KOCAMAN'ın teknik direktörlük görevine getirileceği söyleniyor.  Ben şahsen her Fb'li gibi Aykut KOCAMAN'a hayranlık duyan, onun futbolculuğunda attığı gollerle coşan,efendiliği karşısında saygı ile eğilen, bu kulüpte görev almasını her Fb'li gibi çok isteyen bir kişiyim. Ancak Aykut KOCAMAN bu şekilde hoca olmamalı. Aykut KOCAMAN'a inanmadığımdan değil.Bu şekilde gelmesini istemediğim için.Çünkü Sportif Direktör olarak Aykut KOCAMAN'ı göreve getiren Sayın YILDIRIM böylelikle yine istikrardan yana olarak bir yıl önce oluşturduğu makamı yok edecek. Madem bir koltuk kondu ve o koltuğa en doğru kişi olan Aykut KOCAMAN oturtuldu. O zaman sonuna kadar o kalmalı.( Tabi Real Madrid ve ya Barcelona'daki sportif direktörlerin yetkileri ile) İkinci nokta ise Rıdvan Dilmen'in başına gelenlerin Aykut hoca'nın da başına gelmesini kaldıramaz bu kulüp. Sonunun aynı olmasını kabullenemez. Onun için en doğru zamanda en doğru şekilde gelmelidir. İşler sarpa sardığında değil,futbolculuğundan sonra da teknik adamlığında da kimsenin sesini çıkaramayacağı bir noktaya geldiği zaman geçmelidir takımın başına( Aykut KOCAMAN elbetteki hocalığını da ispatlamıştır ama bu ülke Hiddink için bile ''Hoca değil'' diyenleri gördü). İki mağlubiyet aldığında kellesinin alınamayacağı zaman geldiğinde hoca olmalıdır. Kadıköy'de 4 yedikten sonra arkasında duran yönetimle 4 yıl içinde UEFA kupasını alan Fatih TERİM  gibi olduğu zaman, Sami YEN'de 4 yese de  iki sene ,üç sene art arda şampiyonluğu son saniyede kaybetse de önümüzdeki sezonun planlamasını yapabileceği zaman giymelidir eşofmanlarını.

Futbola Dair-4


                                '' Onları küçümsemedik. Sadece düşündüğümüzden daha iyi çıktılar.''
 
                                                                                                                       Sir Bobby ROBSON

1 Haziran 2010 Salı

Ustalara Saygı Kuşağı-1

Gordon BANKS
Gordon Banks 30 Aralık 1937'de İngiltere Sheffiled'de dünyaya geldi.Bir kalecide olması gereken her şey onda vardı.Refleksleri insanı hayrete düşürecek derecede sağlamdı.Uyanıklığı ve iyi yer tutması onu diğer kalecilerden bir kaç adım öne çıkarıyordu. Ancak onu Gordon BANKS yapan şey rakibini maç esnasında iyi analiz etmesi ve dolasıyla yapacağı hareketleri tahmin edebilmesiydi.Özellikle son yarım yüzyılda İngiltere'nin kaleci sıkıntısı göz önünde bulundurulduğunda Banks adanın gelmiş geçmiş en iyi kalecisidir demek yanlış olmaz.
18 Yaşındayken 1955 yılında Chesterfield tarafından keşfedilen Gordon sadece 23 maç oynadıktan sonra o zamanlar müthiş sayılabilecek bir rakama, 7 bin pounda  Türk futbol severlerin Mustafa İzzet ile tanıdığı Liecester city'e satıldı. O dönem İngiltere Milli Takımının kalesini Ron SPINGETT koruyordu.Şili' de yapılan 1962 Dünya kupasında İngiltere çeyrek finalde elenince takımın başına Alf RAMSEY getirildi.4 Yıl sonra adada yapılacak dünya kupası için kolları sıvayan Ramsey kadroya ilk önce Gordon Banks adını yazdı.Gordon ilk maçını 2-1 yenildikleri İskoçlara karşı oynadı.Kulübünde ciddi bir başarı sağlamasa da milli takımın kalesi ancak ona emanet edilebilirdi.
1966 Yılı Gordon için tam bir rüya gibiydi. İngiltere kendi evindeki turnuvaya fırtına gibi başlayarak grup maçlarında Fransa ve Meksika galibiyetleri ile Uruguay beraberliği sayesinde üst tura çıktılar.Çeyrek finalde Arjantin'i de 1-0 la geçtikten sonra yarı finalde rakip Eusebio'lu Portekiz'di.İki dev yarı finalde karşı karşıyaydı. Bir tarafta Avrupanın Pele'si Eusebio,bir tarafta İngilizlerin deyimiyle İngiltere'nin bankası Gordon Banks.O maça kadar kalesinde gole geçit vermeyen Banks Eusebio'nun penaltısını kurtaramamış ancak İngilizler maçı 2-1- kazanmayı başarmıştı.Final ise Dünya kupaları tarihine ''Top çizgiyi geçti mi geçmedi mi ?'' tartışmalarıyla damga vurmuştu. Almaların 2 golüne karşılık 4 golle cevap veren İngilizler Dünya kupasının sahibi oldu. Banks de turnuvanın en iyi kalecisi seçilmişti. Ne var ki Banks'i kötü bir sürpriz bekliyordu.17 Yaşındaki genç kaleci Peter SHİLTON Leicester tarafından transfer edilmişi.Genç kalecinin sözleşmesinde 1 numara olma koşulu vardı.Bu Gordon'un Leicester de kariyerinin sonu demekti. 1 Yıl sonra takımdan ayrıldı ve Tuncay'ın takımı Stoke City ile anlaştı.
1968 de Avrupa şampiyonasında Yugoslavya'ya elenen takımı Banks dışarıdan izlemek zorunda kalmıştı.Ancak 1970 yılı farklı olacaktı. Alf RAMSEY 1970 Dünya kupasında tecrübeli file bakçisine yeniden şans verdi.1972 Avrupa futbol şampiyonası elemelerinde 10 maç İngiltere kalesini korurken Chelsea'yi 2-1 yenerek lig kupasını kazanan Stoke City'nin kalesinde de o vardı.Aynı yıl Futbol Yazarları Birliği Banks'i yılın kalecisi seçti.  
34 Yaşındaydı ve her şey normal gidiyordu.Gücü ve yeteneği doruk noktasında idi.22 Ekim 1972 günü eve giderken kullandığı otomobilin kontrolünü kaybetti. Gözlerini hastanede açtığında sadece sol gözü görüyordu. Sağ gözünü kaybetmişti. Tekrar futbola dönmeye çalıştıysa da artık her şey geride kalmıştı. 1975 te Amerika Birleşik Devletlerine giderek 2 yıl Fort Lauderdale Strikers takımında oynadıktan sonra futbolu bıraktı.Uluslararası Futbol Tarihçileri ve İstatistikçileri tarafından Lev Yashin'den sonra 20. yüzyılın en iyi ikinci kalecisi seçildi.

BİLİYOR MUYDUNUZ:
Gordon BANKS  yıllar sonra içine düştüğü maddi sıkıntıdan dolayı 1966 yılında kazandığı madalyasını satışa çıkardı. Madalyaya biçilen değer 177.280 ABD doları olmuştur ve bu değer bir madalyaya biçilen en yüksek değerdir.

6+Güiza+Josico+Maldonado+Lincoln

Futbol Federasyonu bugün yaptığı açıklamada Turkcell Süper Lig kulüplerine 10 yabancı ile sözleşme imzalabilmesi konusunda serbestlik tanıdı.10 Yabancı futbolcunun 6 sı sahada,2 si kulübede,2 si de tribünde olacak. Bu karara tepkiler de anında geldi.Karşı çıkanlar çoğunlukta. Kararın özellikle gelecek genç oyuncuların önünü tıkayacağı belirtiliyor. Doğrudur. Ancak unutulmamalıdır ki yabancı sayısının 2 ve ya 3 ile sınırlandırıldığı yıllarda alt yapılardan kaç tane dünya çapında oyuncu armağan ettik dünya futbol sahnesine. Son on yılda yurt dışına gönderdiğimiz ve orada en az 2-3 yıl kalan futbolcu sayısı sadece 3.(Nihat,Emre,Tuncay)  Dolayıyla ben zaten altyapıdan oyuncu yetiştirme ve dünya futbol saahnesine oyuncu armağan etme konusunda bir değişiklik yaşayacağımızı sanmıyorum. Bu satırlardan benim çıkan kararı doğru bulduğum sonucu çıkartılmasın. Benim de itiraz ettiğim hususlar var. Bunlardan birincisi (+) meselesi. Ya 8 deyin ya 10 deyin. öyle (+) larla (-) lerle bir yere varılmaz. İkinci ise başlıkta da belirttiğim isimler. Hiç bir kriter getirmediğiniz taktirde biz başlıktaki isimlerle daha çok karşılaşırız. Ne yaş,ne milli olma sayısı,ne da başka herhangi bir kriter olmadıkça Türkiye daha çok futbolcu çöplüğüne döner. Tamam belki Premier ligde ki kuralların aynısını koyamazsınız. Çünkü Premier ligde transfer edilecek yabancı futbolcunun  milli takımında son iki yıldaki maçların %75'inde oynamış olması koşulu var. Ayrıca FİFA milli takımlar sıralamasının ilk yetmiş ülkesinden transfer yapılabiliyor.Bu kriterlerde olan oyuncu zaten İngiltere'de oynar,Türkiye'ye getiremezsiniz.Ancak birebir olmasa da biraz benzer kurallarla bunu serbest bırakabilirsiniz. Üzülerek söylüyorum ki kulüp başkanlarımız bize daha çok güizlar,josicolar seyrettirecek. Yabancı sayısının olumlu katkı yapacağını düşündüğüm tek bir nokta var. O da yerli oyuncuların değerlerinin normal seviyelere inecek olmasıdır. Böylelikle 9 milyon euroluk Mehmet TOPUZ örneklerini artık yaşamayacağımızı ümit ediyorum.