30 Kasım 2009 Pazartesi

SKY TURK DEYİZ


4-4-2 nin Kasım sayısından sonra SKY TURK'deyiz
Eğer dünya bir tiyatro oynuysa futbol bu oyunun başrolüdür. Ruhunu yeşil sahanın çimlerine gömen,altı pasın içinde şiirsel bir roman yazmaya çalışan bir blog tonischumacher. Futbolun güzelliğini anlatmaya çalışan, sadece günümüzle sınırlı kalmayıp
futbolun tarihi ile de ilgilenen,ayrımcı değil birleştirici olan,saygıyı her zaman ön planda tutan bir blog. 2009 Ağustosunda doğan tonischumacher.blogspot sadece maç analizleri değil,oyuncu istatistikleri ve efsanevi futbolcuları da anlatan yazılar içeriyor. Bunun yanısıra FB-GS rekabetinden Liverpool-Manchester United derbisine kadar geniş bir coğrafya da maçları yorumluyor,olayları analiz ediyor,maç öncesi ve sonrası hem psikolojik hem de sosyolojik etkileri masaya yatırıyor. Bir alman gibi disiplinli,bir fransız gibi romantik ve bir Türk olarak coşkulu,skoru değil futbolu kaleme almak ana prensibi.
Bu satırlarla bizlere olan beğenilerini anlattılar. Teşekkürler Ali ECE,Teşekkürler İlker DURALI,
TEŞEKKÜRLER TOTAL FUTBOL





26 Kasım 2009 Perşembe

Trabzonspor Manchester mı ?



Trabzonspor Kasımpaşa maçında aldığı yenilgiden sonra Hugo BROOS ile yollarını ayırdı.Son 27 yılda bir türlü gelmeyen şampiyonluk Trabzon halkını iyiden iyiye germiş durumda. Hafta içinde Trabzon camiasının önde gelenlerinden HACISALİHOĞLU verdiği demeçte Şenol GÜNEŞ'in Trabzonspor'un Alex FERGUSON'u olması gerektiğini söylemişti. Şenol GÜNEŞ yakın tarihte bu ülkenin çıkardığı 3 marka teknik direktörden biri. Milli takımımızı dünya kupası üçüncüsü yapmış bir hoca. Şenol GÜNEŞ'te Ferguson olma potansiyeli vardır veya yoktur. Bu konuda herkesin bir fikri vardır. Peki acaba Trabzon Manchester olabilir mi onu sormak lazım.


Madem Sir Alex özelinde ManU öeneği verildi o zaman ManU'ya bir göz atalım. 1878 yılında kurulan ManU'nun 131 yıllık tarihi var.Kulübü şampiyonluklara alıştıran Matt BUSBY kulübün 24 yıl ile en uzun süre görev yapan teknik adamı.Sir Alex FERGUSON 1986'da göreve başlamış. Onun da 23 yıl olmuş. Yani 47 yılda 2 tane teknik adam çalıştırmış kulübü. Bu iki ismin dışındakilerinde ortalaması4-5 yıl.Ayrıca Sir ManU'nun 131 yıllık tarihinde 19. hocası. Bir başka örnek Arsenal.13 yıldır Arsen WENGER çalıştırıyor topçuları. Kaç şampiyonlukları var? 3 Tane.
Trabzon ise 1967'de kurulmuş. Yani geçmişi 42 yıl. Bu 42 yıda 34 tane değişik hoca ile çalışmış. Üstelik 22 sezonda sezon bitmeden hoca değişikliğine gidilmiş.

Son on yılda istikrardan en çok bahseden Aziz YILDIRIM. Ancak o bile 1. Daum döneminde şampiyonluğu garantilemeden Daum'la devam edileceğini bir türlü açıklayamıyordu. Ne zaman şampiyonluk garantileniyor, o zaman Daum kalacak diye açıklama yapıyordu. Nitekim şampiyon olamadı ve gitti Sayın Daum. Keza BJK ve GS da da durum farklı değil. Del Bosque leri, Skibbe leri bozuk para gibi harcadık.Ferguson göreve geldikten 7 yıl sonra ilk şampiyonluğunu kazandı. Bizde değil 7 yıl, 7 hafta sonra şampiyonluk gelmezse, kendisini Real Madrid başkanı sanan ama aslında çatladıkapı spor başkanlığını bile yapamayacak kadar beceriksiz olan,görevden aldığı teknik direktörün kendince yanlışlarını basının önünde ben bu işten anlıyorum mesajı vermek için ifşa edecek kadar basiretsiz olan başkanlarımız hocalara yol veriyorlar. Skora göre yönetilen kulüplerimiz olduğu sürece skor yorumcularımızda olacaktır.

Toplum olarak başarıya endeksliyiz. Tek başarı kriterimiz birincilik.Sadece futbolda değil,okulda ve işte,hayatımızın her alanında birinci isek başarılıyız,ikinciysek başarısız.İronik olansa bu kadar başarıya endeksli bir topluumda futbolda sadece 1 tane uluslararası birincilik almış olmamız.
Şenol GÜNEŞ'le 4,5 yıllık sözleşme yapılacağı söyleniyor. İnşallah 4,5 değil 14,5 yıl kalır. Önemli olan bütün kulüplerimizin ManU,Liverpool, Arsenal olabilmeleri. Çünkü bu iş onlardan başlar. Onlar bunu başarabilirse bu topraklar nice Fergusonlar ve Wenger'ler çıkarır.









24 Kasım 2009 Salı

Dünya Kupalarının Unutulmaz Beş Anı

Afrika'da düzenlenecek 2010 Dünya Kupası için geri sayım başladı. Oynanan play-off maçlarıyla son biletler sahiplerini buldu. Gerçi İrlanda'nın şaibeli bir golle elenmesi bizi üzdü ama ne yapalım böyle istedi Sayın Blatter. Bize de sadece ilk sevgilimiz olan Arjantini tutmak kaldı. 1930 yılından beri düzenlenen Dünya kupasının her birinin, şüphesiz her millet için ayrı bir önemi ve anlamı olmuştur. Futbol tarihinin altın yapraklarına değeri tarif edilemez mısralarla unutulmaz anlar teker teker yazılmıştır. Buradan hareketle dünya kupaları tarihinin unutlmaz beş anını hatırlatmak istedim.


1- Dünya futbol tarihinde hiçbir topun çizgiyi geçip geçmediği üzerinden 43 yıl geçmiş olmasına rağmen tartışılmay devam etmemiştir. 1966 yılında İngiltere'nin ev sahibi olduğu dünya kupası finalinde İngilte'nin rakibi,futbol sahnesine adımlarını yeni atmış ve bu oyunun en etkili başrollerini sahneleyecek olan Beckenbauer'li Almanya idi. Maçın normal süresi 2-2 berabere bitmiş ve uzatmalara gidilmişti. Geoff Hurst'un vuruşu kaleciyi geçerek önce üst direğe sonra yere çarpmış, hakemden çok mahallenin kasabına benzeyen yan hakem golü vererek orta sahaya koşmaya başlamıştı. Bu karara Almanlar uzun süre itiraz etmiş ancak sonuç değişmemişti. Daha sonra ingilizler 1 gol daha bularak tarihlerindeki tek dünya kupası şampiyonluklarına ulaşacaklardı. Ancak üçüncü golde topun çizgiyi geçip geçmediğinin fotoğrafı hafızalara kazınmış ve aradan geçen bunca zamana karşı popülerliliğini korumuştur.



2- 1986 Dünya kupasında, şimdilerde ailemizin nur yüzlü,sevecen,gülümseyen ifadenin en güzel şekli olan Halit KIVANÇ Meksika'nın Azteca stadından bildiriyordu. O gün Simon KUPER'in dediği gibi futbol asla sadece futbol olmayacaktı. Falkland savaşında guruları çiğnenmiş, onurları yerle bir edilmiş Arjantin'liler İngilizlerden intikamlarını alacaklardı. Maçın ikinci yarısında El Diego ingiltere defansının hatasını affetmiyor ve Shilton'un üzereinden eliyle topu britanya kalesine bırakıyordu. Golden sonra yer yerinden oynamıştı. Maçtan sonra Maradona kendisine uzatılan mikrofonlara o elin kendisinin değil Tanrı'nın Eli olduğunu söyleyerek fotoğrafı ölümsüz kılacaktı.


3- 2006 Dünya kupası final maçı Zidane için kariyerinin jübile maçıydı. Bu son maçında da kupayı alarak veda etmek istiyordu yeşil sahalara. Ancak maçtan bir gece önce rüyasında kupayla değil de Cüneyt Arkın misali bir hareketle futbol tarihine geçeceğini görse herhalde kendisi de inanmazdı gördüğüne. Materazzi ile aralarında geçen konuşmanın konusunun bugün bile hala gizemini koruduğu bir diyalogtan sonra 1998 dünya kupası finalinde Brezilya'ya attığı kafa golüne benzeyen bir kafayıda Materzzi'nin göğsüne indirerek Materazzi'nin artistik düşüşünün başlangıç noktasını oluşturmuştu. Gördüğü kırmızı kartın ardıdan soyunma odasına giderken yanından geçtiği dünya kupasına hüzünlü bir veda busesi dokundurmak istemişti.

4-Tanrı'nın elinden sadece 5 dakika sonra geliyor El Diego'yu Maradona'lığa terfi ettiren gol. Zafere kaçış filminde Pele'nin dalga geçmek için tahtaya çizdiği slalomun nasıl gerçekleştirileceğini göstermek için nakış işler gibi 5 İngilizi geçerek golü atmıştı. Golü attığında herhalde Maradona bile tahmin etmemişti 2002 de yapılacak oylamada tüm zamanların en güzel golü seçileceğini. Tanrı'nın elinden sonra hakeme itiraz eden britanyalılar bu golden sonra büyük bir ihtimalle kaderlerine isyan etmişti.

5-Bir fransıza Hitlerden daha çok kimden nefret ettiği sorulsa şüphesiz Toni Schumacher cevabını verir. 1986 dünya kupası yarı finalinde 25 Haziran'da Almanlarla Fransızlar kozlarını paylaşmak için sahaya çıkmışlardı. Bir pozisyonda Battiston'la karşı karşıya kalan Toni Schumacher topu hiç umursamadan Battiston'a resmen dalarak kaburgalarının ve dişlerinin kırılmasına sebep olmuştu. O olaydan sonra Fransa'da yapılan ankette Schumacher Hitler'den bile daha çok nefret edilen kişi seçilmişti. Daha sonra Battiston kendisini affettiğini açıklasa da fransızlar onu asla affetmedi. Her ne kadar sportmenlik dışı bir hareket olsa da dünya kupalarının en unutulmaz anları arasında yer almıştır.


















22 Kasım 2009 Pazar

Rekorlar Sezonu

Fb için rekorlarla geçen bir sezon oluyor. İlk sekiz haftada sekiz galibiyet alarak kendi rekornu kıran Fb dün akşam da bu haftaya kadar hiç bir maçta iki gol atamayan Bjk'den üç gol yiyerek başka bir rekora imza attı. Maçın bu skora gelmesinde en büyük faktör Daum'un tercihleri oldu. Geçen sezon Bjk maçında Gökhan mecburiyetten stoper oynamış,iyi bir performans gösterdi diye Aragones de onu sezon sonuna kadar stoper oynatmıştı. Bu sene de aynı işi Daum Kazım'la yapıyor.Gs maçında iyi performans gösteren Kazım' hala tek forvat olarak sahaya sürüyor. Adeta Kazım'dan Drogba yaratmaya çalışıyor. Elinde Semih varken neden böyle bir tercih yapıyor anlamak mümkün değil. Semih' yapılan büyük bir ayıptır bu. Ondan sonra 70. dakidan itibaren Semih'ten takımı kurtarmasını bekliyorsun.
Bunun yanı sıra Emre'de sakatlanınca Santos'u Emre'nin yerine çekiyorsun. Santos zaten haftalardır formsuz, bir de üstüne sol bek oynaması gereken oyuncunu orta sahaya kaydırıyorsun. 7 maçta 21 puan toplayan Fb son 3 deplasmandan 1 puan çıkarabildi. Ayrıca Ankaraspor'un ligden düşürülmesi Bjk'a yaradı. Bjk, Ankaraspor'un kigden düşürülmesinden bu yana hiç puan kaybetmedi. Bjk maçından önce haftayı bay geçen takımlar maç temposunu kaybettiği için Bjk önünde çuvallıyor. Bu durum Fb'de sadece takımın değil Daum'un temposunu bozmuş ki hem ilk 11 tercihi hem de maç içinde oyuncu değişiklikleri anlamsızdı. Lugano'nun yorgunluğuda açık seçik ortadaydı. Diri olan bir Lugano ikinci golde Bobo'ya o vuruşu yaptırmazdı. Zaten maçın koptuğu anda ikinci goldü.

Özellikle bu sezon Alex oynarsa Fb kazanıyor, oynamazsa kazanamıyor. Bu belki de Fb için en önemli problem. Alex olamadan da Fb kazanmayı bir an önce alışkanlık haline getirmeli. Alex ayrıldıktan sonra yönetim yeni bir Alex bulmak için yine Brezilya seferlerine mi çıkacak ? Hangisi daha kolay acaba 10 numara olmadan da bir oyun planı belirlemek ve bundan sonraki yıların planlamasını yapmak ve takımı yavaş yavaş bu sistemi oturtmak mı, yoksa her 10 numara oyuncun takımdan ayrıldığında yeni bir 10 numara bulmaya çalışmak mı ? Ayrıca her bulduğun 10 numara Alex kalitesinde olacak diye de bir kaide yok.
Tabi bir de Özer durumu var takımda. Fb geleceğini kurtarmak istiyorsa Özer mutlaka 15 dakikadan daha fazla süre almalı. Maçın başında tercih etmeyebilirsin ama baktın takımda bir sıkıntı var,hiç değilse ikinci yarının başında oyuna al değil mi? İllede 70 dakikayı beklemek zorunda mısın?
Kazananı eleştirirken kaybedeni de alkışlamak gerekir. Bjk maçı sonuna kadar hak etti. Maçın adamları İ.Üzülmez ve Fink'ti. İbrahim yaptığı iki asistle, Fink'te hem attığı muhteşem gol hem de Ale x'i oynatmaması ile( Alex'te bu konuda kendisine çok yardımcı oldu) maçın adamı olmayı hak ettiler.


16 Kasım 2009 Pazartesi

İzinden Gitmek

'' Ben sporcunun zeki,çevik ve ahlaklısını severim.'' demiş Gazi Mustafa Kemal. Peki ahlaklı olma sorumluluğu sadece sporculara mı ait? Taraftarın böyle bir sorumluluğu yok mudur? Atatürk'ün bize, gençliğe emanet ettiği bu topraklarda şimdiki nesil böyle mi değer veriyor Atasının sözlerine. Atam izindeyiz diye bağırıyor, evlerimizi, iş yerlerimizi onun bayraklarıyla donatıyoruz. Ama onun sözlerine bile değer vermiyoruz. O zaman nasıl Atamızın izinde oluyoruz sormak istiyorum ? Eskiden basketbol seyircisi daha bir elit tabakadan oluşuyordu. Futbol holiganizminin başladığı dönemlerde onlar hala asaletlerini koruyorlardı. Ancak futbol holiganlarının salonlara girmesiyle birlikte onlarda salonları terkettiler ve böylece basketbol holiganizmi başladı. Hafta sonu oynanan derbide (Artık ne kadar derbi denirse) basketbol tarihine kara bir leke olarak geçti. Zaten son yıllar, spor tarihine kara bir leke olarak geçecek o kadar çok spor müsabakası adı altında kavga döğüşe tanık oldu ki.



Bir baba oğlunu götürmüş maça ve arbedenin içinde kalmışlar. O psikolji içinde, o çocuğa spor sevgisini nasıl aşılayabiliriz bndan sonra ? Veya sporun dostluk,barış ve kardeşlik olduğu konusunda nasıl ikna edebiliriz? Maalesef gerekli tedbirler alınmadığı sürece bunlar ya da daha kötüleri yaşanmaya devam edecektir. Olaylardan sonra yönetilerin demeçleri de ilginçtir. Fb den özür dilemeyeceklerini açıklıyorlar. Sebep olarakta Fb'nin kendilerinden özür dilememesini gösteriyorlar. İşte bu tarz açıklamalar dar zihniyetli taraftarları bu hale getiriyor. Zaten Fb den özür dilemeyin. Ama Türk halkından ve Türk basketbolundan özür dileyin. Demeçlerinizle hem iki kulüp arasındaki ebedi dostluğu zedeliyorsunuz hemde bu tür olaylara göz yummuş oluyorsunuz. Pazar günkü maçta çıkan olayları tüm Gs taraftarlarına mal edilemez. Bu çıbanlar her camiada var.
İşin bir de yüzsüzlük boyut var. Maçlarda olay çıkararıyorlar,ertesi günde radyolara ve televizyonlara bağlanıp olayları kınıyorlar. Bu ne pişkinliktir. Öyle 5 maç 10 maç seyircisiz oynama cezasıyla işin çözüleceğini sanmıyorum. 10 maç verseniz ne olur. Ceza bitince gözü dönmüş,insanlıktan nasibini almamış ucubeler yine o tribünlerde olacaktır.Yapılması gereken o kişilerin tespitinden sonra 5 yada 10 yıl boyunca her türlü maç saatinde maç boyunca karakolda polis nezaretinde olmalıdır. Karakolda oldukları süre içersinde gerçek spor severleri rahatsız edemeyeceklerdir. Bu ve bunun gibi tedbirler olmadıkça daha biz çok üzücü olay yaşarız.

8 Kasım 2009 Pazar

Hepimize Kapak Olsun


Premier Lig bir kez daha neden premier olduğunu hepimize gösterdi. Chelsea-ManU maçı bizim için ders alınması gereken sahnelerle doluydu. Daha maç başlamadan saygının ne demek olduğun anlattı İngilizler. Rememberance Day dedikleri Britanya için savaşmış,hayatını kaybetmiş ya da gazi olmuş askerlerini anıyorlardı bugün.Her iki takım oyuncuları sahaya çıkarken bir koridor oluşturdular ve 14 tane gaziyi 45 bin kişiyle beraber alkışlayarak sahaya çıkarttılar. Saygı duruşunda ise Stamford Bridge'de söz gümüşse sükut altındı. Bir kaç cılız öksürük sesinin ve bir cep telefonuna gelen mesaj sesinin bile duyulabildiği, saygı duyulması gereken bir saygı durşu vardı. Bir densizin Chelsea diye bağırması infial yaratmamış, 45 bin kişi şehitler ölmez Britanya bölünmez diye bağırmamış, bazı sağduyulu taraftarlar tarafından sakince bastırılmıştı.
Maçta ise tek gol vardı ama her an her şey olabilecek gibiydi. İki takımın da yakaladığı %100 net pozisyon yoktu. Ancak topu alan her oyuncu bir an evvel rakip yarı sahaya geçmek ve tempoyu düşürmemek için birbirleriyle yarışıyorlardı. Maçın 57. dakikasında İvanoviç Giggs'e faul yapıyor ve top taca çıkıyordu. Hakem faul atışına karar verdiğinde Giggs neden tacı kullandırmadığı ve tempoyu düşürdüğü için hakeme tepki veriyordu. Maçın sonlarına doğru ceza sahası içinde Drogba hava topuna yükseldiği sırada rakibinin göğüs kafesine attığı tekmeyle yerde kaldığında hakem penaltı vermeyi bir kenara bırakın Drogba'ya sarı kart gösteriyordu. O an Türkiye'de herhangi bir statta yaşansa ne olurdu bir düşünün. Bir anda 45 bin kişi küfre başlar,sahaya terkos gölünü dolduracak kadar su şişesi yağar,koltuklar sökülür,federasyon ve Mhk istifaya davet edilir, kart gören oyuncunun kulüp başkanı takımı ligden çekmekle tehtid ederdi. Ama bunların hiçbiri orada olmadı. Sadece bir anlık bir uğultu oldu ve o şekilde protesto bitti. İşte bu bakış açısına sahip olduğu için Premier lig dünyanın en iyi,en izlenebilir ve an pahalı ligi. Öncesi,maç anı ve sonrasıyla hepimize kapak olsun.
Bir parantezde Tuncay'a açmak gerekir. Hocası onu 81. dakikada oyuna aldı, 87.dakikada oyundan aldı. Tuncay da haklı olarak buna sinirlendi ve direk soyunma odasına gitti. Stoke City'ye geldiğinden beri zaten düzenli olarak oynayamıyordu ve bu yüzden sıkıntıları vardı ama yaşanan bu olaydan sonra da Tuncay'la Stoke menajerinin arasının düzeleceğini hiç sanmam. Belki de devre arasında stokta Tuncay kalmaz.

6 Kasım 2009 Cuma

İSTEMEK


Bir kere herşeyden önce şunu söylemek lazım Bükreş takımı her ne kadar grup sonuncusu olsada asla kötü bir takım değil. Topu yere indirince ve ayağa pas yaptıkları sürece neler yapabilceklerini gösterdiler. Ancak Fb'de bu akşam çok bariz bir istek vardı. Maçın 80. dakikasında Gökhan rakip ceza sahasının önünde pres yapıyordu. Ne demişti futbolun yüce insanı Cruyff , '' Futbol aslinda basit bir oyundur. Zor olan onu basit oynamaktır.'' İşte Fb bu akşam zor olanı yaptı ve futbolu basit oynadı. Santos üzerindeki ölü toprağını biraz olsun atınca defansif anlamda da Carlos'a yardımcı oldu. Mücadelesini de maçın son 10 dakikasına kadar bırakmadı. Uzun bir süreden sonrada gol atması moral oldu. Orta yuvarlağı geçmiyor diye eleştirilen Cristian ise zaman zaman rakip ceza yayının üzerinden kaleyi yokladı. Bu adam box to box diye tabir edilen,oyunun her iki yönünüde oynayabilen avrupanın sayılı oyuncuları arasına girecektir. Özer nihayet 5 dakikadan fazla süre oynadı. 20 dakikada olsa İleride Fb için ne kadar faydalı olacağını yine gösterdi. Eğer yeterince üzerine düşebilirsek Alex Fb'den ayrıldıktan sonra onun yokluğunu aratmayacaktır. Bir sözde tüm takıma söylemek gerekir. Madem böyle basit, tek top,ayağa pas oynayabiliyorsunuz, Kayseri maçında niye oynamadınız ? Sonuç olarak Fb haklı bir galibiyet aldı ve büyük ölçüde gruptan çıkmayı garantiledi. Eğer böyle oynamaya devam ederse final serilerinde mutlaka ismini yazdıracaktır.

5 Kasım 2009 Perşembe

4-4-2 deyiz



Teşekürler....

Bu ayki 4-4-2 dergisinde blog köşesinde kendi blogumu görmek beni gerçekten çok mutlu etti. Bana dergide yer vererek yaptıklarımın beğenildiğini ve takdir edildiğini gösterdiler. Türkiye'nin en önemli futbol dergisinde olmak gurur verici. Futbolun felsefini anlamak ve anlatmak,bunun hayat memat meselesinden daha önemli bir şey olduğunu bilerek ama sonuçta sporun dostluk barış ve kardeşlik olduğunu anlatmak her zaman prensibim olacaktır. Onların ve spor dünyasının her zaman bu beğenisine layık olmaya çalışacağım. Teşekkürler 4-4-2.



2 Kasım 2009 Pazartesi

GELENEK

Fenrbahçe derbi galibiyetinin ardından çok önemli bir deplasmana gitmişti. Derbi galibiyetinin anlamlı hale gelmesi için bu maçın mutlaka kazanılması gerekiyordu. Kayseri bu maça kadar evinde oynadığı 6 maçın 3 ünü kazanmış 2 sini berabere bitirmişti. Yani yenilgi yüzü görmemişti. Ayrıca 10 gol atmış sadece 1 gol yemişti. Bu istatistikler kayseri deplasmanının zor bir deplasman olduğunun başka bir göstergesi idi. Fb piyangodan çıkan bir golle öne geçmesine rağmen özellikle 2. yarı tamamen kendi yarı sahasına mahkum oynayarak 1 puanı zor kurtardı. Benim dikkat çekmek istediğim nokta ise FB de artık bir deplasman geleneği olduğu gerçeği. Geçen hafta Gs maçlarında Fb galibiyetinin bir gelenek olduğunu yazmıştım. Fb son 5 sezonda deplasmanda oynadığı 74 maçın 34 ünde puan kaybetmiş. Bu da %45 lik bir orana denk geliyor. Yani Fb neredeyse deplasmanda oynadığı 2 maçtan birinde puan kaybediyor. Gelenekten kastettiğim işte budur. Deplasmanda puan kaybetmek Fb için bir gelenek halini aldı. Şimdi daha ligin başı deplasmanda alınan 1 mağlubiyet, 1 beraberlik önemsiz gelebilir. Ancak şampiyonluk artık anadoludan geçiyor. Fb'nin Manisaspor, Denizlispor ve Ankaraspor deplasmanlarında bıraktığı puanlarla şampiyonlukların arkasından mendil salladığı günleri hatırlaması ve tedbirini testi kırılmadan alması gerekiyor. Ne de olsa bu kayıpların nelere mal olduğunu en iyi Sayın Aziz YILDIRIM ve Herr Daum biliyor.