29 Nisan 2010 Perşembe

28 Nisan 2010 Çarşamba

Benim İçin Rüya Değil

Bir insan bu kadar mı kendisinden nefret edilmesinden beslenir. Adamı kendisi dışında herhalde kimse sevmiyordur. Hatta bazen kendisinin bile kendisini sevdiğinden emin değilim. Adamın her halinden küstahlık akıyor. Konuşmaları,bakışları,demeçleri. Hepsi küstahlık lügatına literatür olarak kaydedilecek cinsten. Sevgili Jose bugün yaptığı açıklamada Şampiyonlar Ligi kupasını '' Benim için rüya değil, ancak İnter için bir rüya'' olarak değerlendirdi. Herhalde bu açıklamayla İnterli taraftarlar bile çileden çıkmış olabilir.Ama ne yalan söyliyeyim küstah olmakta Mourinho'ya çok yakışıyor.Bence onu başarılı kılan faktörlerden  bir tanesi de bu hali.
Bu akşam ki maçı bütün dünya nefesini tutmuş beklerken, büyük çoğunluğun görüşü İnter'in turu geçeceği yönünde. Ama unutulmaması gereken bir kaç nokta var. Birincisi Puyol, İniesta gibi eksikleri olmasına rağmen rakip yüzyıylın takımı olarak kabul edilen Barcelona. Barcelona'nın iki yıldır başarısını oyuncular değil,sistem sağlıyor.İkincisi ilk maçta İnter'in Barça'ya 3 gol atacağını bir Allah'ın kulu tahmin edebilmiş miydi ? İnter'in ilk maçta topu rakibe bırakıp sonuca gitme planı tuttu ama bu sefer tutmayabilir. İlk maçta herkes nasıl mat olduysa bu akşamki maçtan sonra da ters köşeye yatabilirler.Üçüncüsü Mourinho bir alan savunması dehası olabilir ama İnter dünyanın en iyi savunma yapan ekibi değil.Eğer Barça finale yükselirse bu sezonun en heyecan verici ikinci maçına bu akşam tanık olacağız.(Barça-Bayern maçı en heyecan verici maç olacak bence) Eğer ilk 20 dakikada Katalanlar bir gol bulursa tadından yenmez.İki takımın futbaol mantığına bakarsak zaten olması gereken final Barça-Bayern finali olmalıdır.

9 Nisan 2010 Cuma

Kim Gitmeli


Karakter olarak yapıcı değil yıkıcı eleştiri yapmaya çok seven bir ırkız. Bardağın boş tarafını görmeye bayılıyoruz. ''Sen işini kış tut,yaz çıkarsa bahtına'' sözünü o kadar benimsemişiz ki her işimizi kış tutmaya özen gösteriyoruz.Bu her işte böyle. Sanat,spor,siyaset hiç farketmiyor. Ülkemize gelen yabancı teknik adam ya da futbolcu ne kadar kariyerli olursa olsun işler kötü gitmeye başlar başlamaz hemen bavulunu toplayıp gönderiyoruz. Türk futbolunu anlamamakla,hoca olmamakla,futbolcu olmamakla,daha da beteri futboldan anlamamakla itham ediyoruz hemen.Sanki Türk futbolu uzay çağını yaşıyor bu yüzden ülkemize gelen yabancılar bizi bir türlü anlamıyor. Üç hafta önce Daum'u gönderenler,son haftalarda Rijkaard'ı gönderiyorlar. Eleştirmek  bu dünyanın en kolay işidir. Testi kırıldıktan sonra akıl veren çok olur misali maçlar bittikten sonra ahkam kesmek belki de gerçekten çok kolay bir iş. Bütün hafta futbolcularla vaktini geçiren,onların fiziksel ve psikolojik durumlarını analiz eden,eldeki malzemeye göre en iyi yemeği yapmaya çalışan, bunun yanısıra dünyanın en önemli takımlarında oynamış ya da en kariyerli futbolculara hocalık yaparak,Türk takımlarının yüz yılda bir alabileceği kupaları bir kaç kez almış teknik direktörler futbolu bilmiyor,bizim insanımız a'dan z'ye her şeyi biliyor. ''Martılar balıkçı teknelerinin üstünde uçarken kendilerine sardalya atılacağını zannedermiş.'' demişti Cantona, bu her şeyi bildiğini sanan ama hiç bir şey bilmeyenler için.
      Kulüp yönetimleri ise ayrı bir alem. Her fırsatta istikrardan yana olduklarını söylerler ama en ufak bir başarısızlıkta hemen hoca olmaya hocayı gönderirler.İstikrar kelimesinin anlamını ya ben bilmiyorum ya da onlar. Del Bosque gitsin,Aragones gitsin,Fatih TERİM gitsin,Esun YANAL gitsin,Rijkaard gitsin. Peki kim kalsın ? BJK Del BOSQUE'yi göndermeseydi bugüne kadar neler yapabilirdi hiç düşündünüz mü ? Ya da Fatih TERİM gitsin dendiği zaman GS, UEFA ve Süper kupayı alabilir miydi ? Türk milli takımı Avrupa Şampiyonasında yarı final oynayabilir miydi ? Tamam belki Aragones'te aşının tutmayacağı gün gibi meydanda idi ama arada bir öyle örneklerde çıkacaktır. Ayrıca Aragones'i inatçı olmakla suçlayanlar bugün Rijkaard'ı tutalı olmamak ve her maç sistem değiştirip, herhangi bir sistem oturtmamakla suçluyorlar.
      Bence gidenlerin hepsi geri gelsin, biz gidelim. Biz burada olduğumuz sürece bu ülke futbolu ilerlemeyecektir.Meydanı onlara bırakalım biz olmadan işlerini daha rahat yaparlar. Belki o zaman dünya ve avrupa futbolunda bir yerlere geliriz.

3 Nisan 2010 Cumartesi

Devlerin Dansı

Tüm İngiltere hafta boyunca bu maçın sonucuna odaklanmıştı. Acaba ManU puan farkını açabilecekmiydi ? yoksa Maviler liderliği tekrar ele mi geçirecekti. Hafta içinde son dakika da Bayern' e boyun eğen ManU da bu maçta  görüldü ki esas kayıp takımın en etkili silahı Rooney'di.Ronaldo gittikten sonra bu sezon takımı adeta tek başına sırtlayan Rooney'in yokluğu hem psikolojik,hem de fiziksel olarak ManU' yu oldukça zayıflatmış. İlginçtir Bayern Münih maçı en çok Ferguson'u psikolojik olarak etkilemiş ve bu durum futbolculara da yansımış. Çünkü sahada bütün topçular topu atacakları Rooney'i arıyor, onu göremedikleri için ne yapacaklarını şaşırıyorlardı. Ferguson 1 puan önde olmanın avantajı ile Nani gibi bir hücum silahını yanında oturttu.Yanında oturttu diyorum çünkü Ferguson'da maç boyunca yedek kulübesinden çıkmadı. İtalyan meslektaşı Ancelotti ise 90 dakikayı sahada yaşadı. Zaten takım kadroları verildiği zaman bu maçı kimin kazanmak istediği gün gibi meydanda idi. Maç başladığı zaman da Maviler arzulu oyunlarını, bu sezon sözleşme yenileme teklifi yapılmayan Joe Cole ile öne geçtiler.  İkinci yarıda açık bir ofsayt golüyle de farkı ikiye çıkardıktan sonra Sir, Nani'yi oyuna aldı ve Nani de ilk 11 başlamamasının nasıl bir hata olduğunu gösterdi. Nani'nin soldan getirdiği topu Macheda el yardımıyla skoru 2-1 e getirdi ancak geri kalan dakikalar ManU'nun beraberliği kurtarmasına yetmedi. 90 Dakikanın geneline bakıldığı aslında çok tempolu ve Premier lige yakışan bir karşılaşma olmadı.ManU skoru 2-1 e getirdikten sonra biraz tempo oldu o kadar. Ancak bu sezon ligde üst üste 4. kez şampiyon olarak bir rekor kırmak isteyen kırmızı şeytanların bu maçtaki umutsuz,isteksiz ve  ve çaresiz oyunları sanırım bu rekor işini zora sokabilir. Ligin bitmesine  5 hafta kaldı ve Maviler 2 puan farkla öne geçti. Raporlara göre Rooney 2 ya da 3 hafta yok. Dolayısı ile  Sir Ferguson için en zor haftalar bu haftalar. Eğer Rooney'in yokluğunda ManU puan kaybetmeye devam ederse şampiyonluk hayal olacaktır.

Sarı Melekler

Sarı Melekler yani Fenerbahçe Acıbadem bayan voleybol takımımız Cannes'te yapılan Indesit Bayanlar Şampiyonlar Ligi final four da Cannes'i 3-2 yenerek finale yükseldi. Kızlarımızı tebrik ediyor, final maçından da bir zafer bekliyoruz. Sarı Melekler tüm Türkiye sizinle gurur duyuyor.

1 Nisan 2010 Perşembe

Nice Yıllara

Ferenc PUSKAS. Macar futbolunun yetiştirdiği efsane. Yandaki resim Real Madrid'in  Puskas için çıkardığı lisans Bu takımda aynı zamanda Alfredo Di Stéfano, Francisco Gento, Raymond Kopa, Héctor Rial ve José Santamaria oynuyordu.
Puskás, sol ayağıyla attığı sert şutlar ile, kariyeri boyunca çok üretken bir golcü oldu; Macar liginde oynadığı dört sezonda gol kralı oldu ve 1948 yılında tüm Avrupa liglerinin gol kralı oldu. Real Madrid'de oynarken İspanya gol kralına verilen "Pichichi Ödülü"nü dört kez kazandı. Real Madrid'le oynadığı iki Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası Kupası finalinde toplam yedi gol attı.Milli takım kariyerinde 84 maçta 83 gol,kulüp kariyerinde 533 maçta 511 gol attı. 2006 da 79 yaşında hayata gözlerini yumdu.  Ve 2 Nisan bu yüzyılın golcüsünün doğum günü. Nice Yıllara.