3 Ekim 2012 Çarşamba

10'U HATIRLAMAK



    Bazı oyuncular kraldır. Kral gibi yaşarlar, kral gibi ölürler.Yaşamları da ölümleri de sansasyoneldir. Her yaptıkları olay olduğu gibi vedaları da olay olur. Tıpkı 10'un gibi.  Pazartesi günü sabahından itibaren yaşananlar dakikası dakikasına tartışılıyor,sorgulanıyor ve neticesinde yargılanıyor. Alex'in yeşil sahalarımızda sekiz yıldır her yaptığı nasıl olay olduysa vedası da olaylı oldu.
    Kimileri Aykut Hocayı infaz etti,kimileri Alex'te aradı kusuru. Ben kimin haklı kimin haksız olduğu noktasında değilim. Bu konuya da şimdilik girmek istemiyorum.Ben Alex'i,  gidişiyle değil,beyaz çizgilerin sınırladığı yeşil zeminde yaptıklarıyla futbol severlere yaşattıklarıyla hatırlamak istiyorum.Böylesi daha iyi.
    Sen bu güzel oyunu seyretmeye başladığımdan beri izlediğim en iyi üç 10 numaradan biriydin. Ne 9,5 ne de 10,5'dun. Tamı tamına 10 numara idin. Futbol ayakla oynanır ama zekası ile oynayan ender oyunculardan biri idin. Biz ,Türk futbol severler Misak-ı Milli sınırlarını terk ederken yaşadıkların ve yaşattıkların ile  değil sekiz yılda yeşil tuval üzerine futbol topu ile çizdiğin resimlerle hatırlamak istiyoruz. Kışın en soğuk günlerinde içimizi ısıtan pasların ile, en karanlık gecelerde attığın gollerle Kadıköy'ün üzerine bir güneş gibi doğduğun zamanlar ile hatırlamak istiyoruz.
   Serbest vuruş için topun başına geldiğinde kalplerin atım hızının arttığı saniyeleri, gol attıktan sonra kendi tribününe koşmanı, şampiyonluklarda  ailen ile birlikte sahayı dolaşırken seni alkışlayan binlerce çift ele alkışla karşılık vermeni kazıyacağız hafızalarımıza.
    CSKA'ya, Samsun'a attığın golleri, Şampiyonlar Liginde İnternazionale maçında Deivid'e asist yapmadan önce rakibini çarşı pazar gezdirmeni özleyeceğiz. Sen istediğin zaman neler yapabileceğini hepimize gösterdin.  Sekiz yıl boyunca haftalarca senin senfonilerini büyük bir keyifle dinledik.Maç başlamadan orta sahada diz çöküp dua etmen,simsiyah kramponların,kafanla attığın çalımlar,sen son sözü söylemeden bitmeyen maçlar. Hepsi belleklerimize kaydoldu  ve kayıtların bu şekilde kalmasını istiyoruz. Sadece takım arkadaşların değil, seni seyreden on binler bile sahada seni arıyordu. Seni arıyordu çünkü topla bir an önce buluşmanı ve gözlerinin pasını almanı sabırsızlıkla bekliyordu. Senin topla yaptığın resitalleri seyredip mutlu olan binlerce gözden şimdi yaşlar süzülüyor.  Seni kaybetmek zamansız oldu ama biz seni hafızalarımıza yerleştirdiğimiz gibi hatırlamak istiyoruz.

21 Eylül 2012 Cuma

Ne Yaptın HOCAM


Üzüntülü değilim. Ya da belki üzüntülüyüm ama farkında değilim. Farkında değilim çünkü sinirim üzüntümün önüne geçti. Bu kaçıncı ? Bu gün herkes Türkiye de Fenerbahçelisi,Galatasaraylısı,Beşiktaşlısı, Bursasporlusu, hatta çatladıkkapısporlusu bile dün akşam ki hayal kırıklığını konuştu bugün. Beş yaşındaki çocuktan futbolu adı gibi bilen futbol adamlarına kadar kimse dün akşam olan bitene bir anlam verememişti. Aykut Kocaman düşmanlarına yeni bir fırsat daha doğarken benim gibi her fırsatta Hoca'ya desteğini esirgemeyen futbol sevdalıları bile ne diyeceğini şaşırdı. Sen Aykut KOCAMAN çocukluğumuzdan geçliğe geçiş döneminde attığın  gollerle bizi sevindiren, yokluğunda kara kara düşündüren, üç sıfırdan dört üçe dönen maçta isyan fitilini ateşleyen, Trabzon'da maçtan bir gün evvel kulüpten gönderileceğin sana bildirilmişken nasıl bir Fenerbahçeli olduğunu ispatlayarak şampiyonluk golünü atan, KOCAMAN umutlarımızın sahibi olan bir kahramansın. Ama ne yaptın be Hocam. Her ne kadar futbol kamuoyunun takdirini toplamasan da bence dün akşam oyunun geneline baktığımız da aslında istediklerinin çoğunu sahaya yansıtan bir takım vardı sahada ama ne olduysa son on dakikada oldu. Skor iki sıfıra gelmişken hatta gollerden birini de kaptan Alex atmış ve iyice maorallenmişken sen yine Alex-Aykut KOCAMAN gerginliğini  manşetlere taşıyacak futbol ukalalarının ekmeğine yağ sürdün. Ben senin kadar futbolu bilmem. Sadece kendi çapında yazan bir futbol severim. Alex'i  oyundan almayı kafana koydun ama hiç değilse on dakika daha morali üst seviyede olarak sahada tutsaydın. Ya da madem Alex'i aldın iki dakika sonra neden Sow'u dışarı çıkartıyorsun. Sow hem rakip stoperleri geride tutuyordu hem de maç tam onun istediği kıvama gelmişti. Alex'in yerine Stoch'u alarak onun koşu yoluna paslar atmasını sağlayabilirdin. Sow'un yerine girecek adam Bienvenü müdür Allah aşkına ? Veya Sow'u çıkaracaksın Alex'i ilerde kullanarak ileride top tutmayı sağlayabilirdin. Tüm bunlar benim aklıma geldiyse senin de mutlaka gelmiştir. Gelmiştir ama uygulamayı neden böyle yapmadın maçın bitiş düdüğünden beri aklımı kemiriyor.Seni destekleyen kadar Fb nin başında olmanı istemeyenler de var. Bense yıllardan beri takımın başına geçeceğin günü iple çekerdim. Geldiğin gün benim bayramım olmuştu. Sana olan inancım bir gün olsun bile eksilmedi. Hala da  sana da inancım tam. Kaybedilen puanlardan sonra gerek medya gerekse taraftarlar seni yerin dibine sokarken ben senin futbol bilgine ve Fenerbahçeyi bugüne kadar en fazla seven Teknik Direktör olmana inanarak hep bir bildiğin vardır dedim. Hala da söylediklerim konusunda inancım tam. Ama dün akşam Ne Yaptın HOCAM ?

17 Eylül 2012 Pazartesi

Hem İyi Hem Kötü


Daima söylerim. Futbolda taktiklerin geçerliliği başlama düdüğü çalana kadardır. İlk dakikalarda atacağınız ve yiyeceğiniz bir gol oyun planlarınızı değiştirebilir. Tıpkı dün akşam olduğu gibi. Fb nin yediği gole tamamen şanssızlık olduğunu söyleyemeyiz. Tamam topun Meireless'e çarparak direkten içeri girmesi şans ama Gökhan'ın kalitesinde bir oyuncunun basit bir şekilde topu kaptırarak ceza alanının hemen köşesinde hatayı hata ile telafi etme adına yaptığı faul de ona hiç yakışmadı. Daha ilk dakikalarda yenik duruma düşen Fb ilk yarının sonuna kadar oyunu domine ederek Mersin üzerinde müthiş bir baskı kurdu. Eğer ilk yarıda Fb nin öne geçecek golleri bulamaması tamamen M.İ.Y kalecisinin bireysel becerisi. Alex'in vuruşunu ve Gökhan'ın yakın mesafeden kafa şutunu mükemmel çıkardı. Fb de Meireless'in gelişi ile M.Topal'ın performansının artması,M.TOPUZ'un bitmek bilmeyen enerjisi,takımın golü bulma arzusu ve bu bağlamda oyunun kontrolünün ele alıp sürekli öne doğru oynaması dün akşamın iyi notu alacak unsurlarıydı.
 Ama işin bir de kötü tarafı var. Perşembe akşamı Marsilya ile Avrupa macerasına başlayacak olan Fb de henüz Stoch'un hazır olmayışı (Hele Krasiç'in sakat olduğu dönemde), Alex'in oyunun büyük bir kısmında sorumluluk almaması,beraberliği sağladıktan sonra ikinci yarıda daha fazla rakibin üstüne gitmesi beklenen takımın beraberliğe razı gibi bir oyun sergilemesi,Nokta santrafor özelliği olmayan Kuyt'tan verim alınamaması. Eğer dün akşam özellikle ikinci yarıda oynana oyun perşembe akşamı da devam ederse sonuç Fb açısından pek de iç açıcı olmayacaktır.

13 Eylül 2012 Perşembe

Metin'e Veda


Seni ilk defa siyah beyaz bir filmde görmüştüm. Yaşım seni yeşil sahalarda seyretmeye yetmemişti. Yeşil zemin yerine siyah beyaz bir camın arkasında bile mükemmel top oynuyordun. Hele filmin bir sahnesinde zengin kayın pederine  posta koyup para yerine futbol aşkını tercih ediyordun ya ! İşte o sahne de futbola ve takıma olan sevdanın ne anlama geldiğini anlamıştım. İkimiz de aynı renklere aşık değildik ama ortak yanlarımız da yok değildi.Futbola sevgimiz ortaktı. Bir de  ikimizde sarıyı seviyorduk. Sen sarının yanına kırmızıyı koymuştun ben ise laciverdi. Ama olsun hiç değilse sarı ortaktı. Bir de tabi ki futbol tutkusu. Sevenleri üzmeyelim baba demiştin ama aniden Cennetspor'a transfer olunca bizi üzdün. Huzur içinde yat kaptan 

3 Eylül 2012 Pazartesi

SORUN SAHA İÇİ DEĞİL


Fenerbahçeli yerli, yabancıları gözden geçirdiğimizde kağıt üstünde harika isimler. Yerlilerden Volkan,Mert,Gökhan,Hasan Ali,Mehmet Topal,Egemen Türk milli takımının,Kuyt Hollanda,Sow Senegal,Yobo Nijerya ve Stoch Slovak,Krasic de sırp milli takımının oyuncuları. Alex milli değil ama onun da kalitesi belli zaten tartışmaya gerek yok. Kağıt üstünde bir Real Madrid ve ya Milan değil kabul ediyorum ama yine de bireysel olarak analiz edildiğinde her teknik adamın kadrosunda görmek istediği isimler. Böyle bir kadroyu elinde bulunduran hoca rahat bir şekilde başarıların hayalini kurabilir. Ancak iş sahadaki oyuna geldiği zaman evdeki hesap çarşıya uymuyor. Fb nin geride bıraktığı sekiz maçta sadece deplasmanda Waslui ve Kadıköy'deki Antep maçında galip gelebildi. Tabi O maçlarda da Wasluinin kaçan penaltısını ve Antep'in skor 2-0 a gelene kadar baskılı oyununu unutmamak gerekir.
Spor basınının bazı kesimi tarafından Yeniköy de kasaplık mertebesine yükseltilip daha sonra Türk spor tarihinin en baba tazminatını alarak Madrid'te kasap zinciri kuran daha sonra futboldan anlamayan İspanyollara bir Dünya, iki de Avrupa şampiyonluğu yaşatan Del Bosque Los Galaktikos'u çalıştırırken kağıt üstündeki yıldızlardan nasıl bir takım oluşturulacağı dersi vermişti.
Her zaman iyi ve pahalı oyuncularla başarı yakalamaya bilirsiniz ama iyi oyuncularla yakalama şansınız her zaman daha fazladır. Önemli olan onları egosunu yönetebilmektir. Ben Aykut Kocaman bu egoyu yönetemiyor demiyorum. Zira öyle olsaydı ilk sene şampiyonluk ikinci yılda da Türkiye kupası zaferi gelmezdi. Ancak bir gerçek var ki bu oyuncular tam kapasitelerini sahaya yansıtmıyorlar. Takım son yılların en önemli maçına çıkarken Alex'in mesajlarını konuşuyor. Genellikle maçların ilk kırk beş dakikası boşa geçiriliyor.Kalan 45 dakikada birşeyler için çabalamakla geçiyor. Dolayısıyla oyun anlamında da sistem anlamında da birşeyler görme imkanımız pek olmuyor. Tatmin etmeyen bir oyun ve arzu edilmeyen bir skorun ardından da sezon başlamasına rağmen transfer haberleri de bazen  transferler de arka arkaya geliyor. Son yıllarda nedense hiçbir zaman sezon başı kampımıza takımımızın son haliyle gidemedik. lig başladıktan sonra bile kadro inşaatımız devam etti. oysa ki kadro mühendisliği denen kavram gereği istediğiniz transferleri yapın ya da yapamayın sezon başı kampınıza takımınızın son haliyle gitmesi gerektiği gerçeğini göz ardı ettik. Böyle olunca da her maç sonrası eleştiri, her maç sonrası transfer ve her transfer bir önceki maç eleştirilen oyuncuların moral motivasyon açısından çöküşe girmeleri kaçınılmaz oluyor.
Ancak  her transfer de soruna ilaç olmuyor. Fb nin bu sezon ki sorunu saha dışı organizasyonu. Oyuncular da ki kafa karışıklığı doğal olarak sahaya yansıyor. Aykut Hoca'nın sahadaki oyuna değil, maç dışında kalan zamanlara çare bulması gerekiyor. Tabi sadece hoca'nın değil başkanından,yardımcı antrenörüne kadar asıl kafa patlatılması gereken konu bu. Yoksa istediğiniz kadar transfer yapın saha dışını halletmedikçe saha içinde bir şey elde edemezsiniz. Gs'ın geçen yılki başarısınıın ardında da temel olarak bu yatmaktadır. Saha dışında huzurlu olan oyuncu sahaya performasının %100 e yakınını yansıtabilir.

26 Temmuz 2012 Perşembe

Ferguson Değil Wenger Olmalı


Dünya futbolunda da var mıdır bilmiyorum ama Türk futbolunda klişe bir söz vardır. ''Alex FERGUSON olmak'' Her türlü zorluklara katlanmayı becerebilen,her türlü eleştiriye açık ve kötü sonuçlara göğüs gerebilen (!)  kulüp yöneticilerimiz,takımın başına getirdikleri yeni hoca için hep aynı cümleyi kurarlar. '' Hocamızla uzun vadeli bir sözleşme yaptık. Onun kulübümüzün Alex Ferguson'u olmasını istiyoruz.''  Fakat aynı yöneticiler daha ağızlarından çıkan kelimeler havaya karışıp oksijen ile tepkimeye girmeden alınan iki kötü sonuçtan sonra hoca ile yollarını ayırırlar. Sonra aynı filmi başa sarıp futbol kamuoyuna tekrar seyrettirirler.Arada sırada da hocalarımız yöneticisine söz bırakmadan amacının Ferguson olmak olduğunu dile getirir. Daha sonra da yönetimin önünü açmak adına (!) istifasını verir. 


Sir Alex Ferguson( Boru değil adamın adının başında Sir ünvanı var) 26 yıl gibi uzun bir süredir ManU'nun başında. 1986 Yılında geldiği kulüpte 6 yıl orta sıralarda gezindikten sonra 1993 yılından itibaren zirveye yerleşmiş ve çok nadiren zirveyi rakiplerine bırakmıştır. 26 yıllık süre zarfında 12 Premier Lig, 5 FA Cup, 8 Community Shield, 2 Şampiyonlar Ligi,1 Kupa Galipleri Kupası, 2 Kıtalar arası Kupa,1 de UEFA Süper Kupa olmak üzere toplam 31 kupa kazanmıştır. Belki kupasız geçen 6 sezon sabretmek de bir başarıdır ama sonraki yıllarda her yıl takımına bir kupa kazandıran teknik adamı kovmak da o derece ahmaklıktır.



Bir başka uzun soluklu Teknik adam da Arsene WENGER. 1996 Yılından beri Londra ekibinin başında bulunan Wenger, 16 yıllık sürede Topçular ile ilk zaferinin kazanmak için Fergie kadar uzun beklememiş, göreve geldikten 2 yıl sonra bir üçleme ile (Lig,FA,Community Shield)  sezonu tamamlamıştır. 16 Yılda Topçular ile kazandığı kupa sayısı 3 Premier Lig, 3 FA Cup, 4 Community Shield olmak üzere 10 tanedir. En son kupasını  almasının üzerinden de sekiz yıl geçmiştir. Üstelik kazandığı kupaların tamamı yereldir. Yani uluslar arası hiç bir zaferi yoktur. 2000 de UEFA finalini, 2006 da da Şampiyonlar ligi finalini kaybetmiştir. Ancak hala Arsenal'in menajeridir. İşte asıl istikrar budur. Başarıya  ve sonuçlara endeksli olmayan istikrar.




Sokaktaki her Fenerbahçeliye '' Aykut Hoca'nın Fb'nin Alex Ferguson'nu olmasını ister misiniz ? '' diye sorsalar hemen hemen hepsi evet der. Ancak ben aynı şekilde düşünmüyorum.  Yukarıdaki verilerden durumu iyice tahlil ettikten sonra ben Aykut Hoca'nın Ferguson değil Wenger olmasından yanayım. Kupalar tabi ki önemlidir. Rakipler ile aranızdaki farkı yaratacak şey kazandığınız başarılardır. Ama unutulmaması gereken asıl fark istikrarda yatar. Yönetimle,hocayla,oyuncuyla ne kadar istikrar sağlarsanız bir süre sonra başarılarda da istikrar sağlarsınız.
İki ya da üç sene başarı gelmediğinde bile Fb Aykut Hoca'yı gerek bilgisi,gerek kişiliği, gerekse zor günlerde sorumluluk alarak kulübü ve takımı ayakta tutmasıyla on altı ya da yirmi altı yıl boyunca takımın başında tutmalıdır. Aykut Hoca bir değerdir ve bu takıma yıllarca katacağı çok şey vardır. Duruşuyla sonuna kadar Fb teknik direktörlüğüne yakışmaktadır. Asıl yapılması gereken Ferguson'u değil Wenger'i takımın başında tutabilmektir.

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Ustalara Saygı Kuşağı-9

Rinat DASAEV


Her yerde, her yayında,her konuşmada söylenen,sokaktaki çocuğun bile bildiği bir söz vardır; Kalecilik nankördür. Evet hem de fazlasıyla. Mutlaka her kaleci de bir şekilde iz bırakır oynadığı döneme. Kah yedikleriyle,kah çıkardıklarıyla. Kah takımını yakmasıyla ,kah kurtarmasıyla. Mutlaka ama mutlaka futbol tarihinin yapraklarında bir şekilde yerini alır. İşte Dasaev de tarihin en iyi golünü yiyen kaleci olarak anılır her zaman. 1988 Avrupa Şampiyonası finalinde Van Basten'in ayağından çıkan o şutu çıkarmış olsaydı belki takımın kupayı almasında önemli bir rol almış olacaktı ama hem o statta hem de tv başında maçı seyreden milyonlarca futbol severe böyle bir golü engellediği için haksızlık etmiş olacaktı. Topu fileler ile buluşmasını sanki o da istemişti. Her ne kadar '' Tarihin en iyi golünü yiyen kaleci '' olsa da bu durum onun tarihin en iyi kalecilerinden biri olduğu gerçeğini değiştirmez.


Rinat DASAEV 1957 yılının 13 Haziran günü Astrakhan'da dünyaya geldi. Sekiz yaşında yerel bir takım olan Volgar da futbola başladı.1978 de Spartak Moskova'ya adımını atan Dasaev 10 yıl boyunca Moskova'nın kalesini korudu. En son 1969 yılında Şampiyonluğa ulaşan Moskova ekibi eski oyuncularından Beskov'un takımın başına gelmesiyle eski parlak günlerine dönmeye başladı. Aynı yıl Dasaev için yükselişin başladığı yıl olmuştu.1979da ligi ilk sırada bitirerek 10 yıllık hasrete son verdiler ama ikinci şampiyonluk için de 8 yıl baklemek zorunda kalacaklardı. Aradaki yıllar için de başarısız geçti denemez. 8 yıllık süreçte 5 kez ikincilik,2 kez dde üçüncülük yaşadılar.Dasaev Ogonyok dergisi tarafından 1980,82,85,87 ve 88 yıllarından SSCB'nin en iyi kalecisi seçildi.
Refleksleri mükemmel denebilecek kadar iyi idi.Uzun boyu sayesinde de yan toplarda ya da hava toplarında oldukça başarılı bir eldivendi. Bunların yanı sıra günümüzde kalecilerin mutlak olması gereken özelliklerinden biri olan ayakalarını da kullanabilmek o yıllar için Dasaev'in avantajlarından bir tanesi idi.
SSCB Milli takımının kalesini yıllarca başarıyla koruyan Dasaev ilk kez Doğu Almanya karşısında 1979 yılında milli oldu.1980 de Olimpiyat oyunlarında bronz madalya kazandı. 1982,86 ve 90 Dünya Kupalarında SSCB nin kalesi yine ona emanet edilmişti. IFFHS Tarafından 1988 yılının en iyi kalecisi seçildi.


Sovyet Rusya'nın dünya futboluna yaptığı en büyük kötülük belki de kendi yıldızlarının başka ülkelerde oynamasını yasaklayarak böyle yıldızları çok az seyretmemize sebep olmasıdır.1988 de bu yasağı delebilen Dasaev, Sevilla formasıyla 2 sezon oynadıktan sonra futbol sahnesinden ayrılmıştır.
Lev Yashin den sonra tundra ikliminin futbola armağan ettiği en büyük kaleci olarak futbol yapraklarında ki yerini almıştır. 


1 Haziran 2012 Cuma

Bize Düşen Teşekkür Etmek



2008 Avrupa Şampiyonası sonrasında Fb ye transfer oldun. Basında Fb formalı fotoğrafların yayımlandığı zaman aslında tüm kamuoyu şaşırmıştı. Çünkü herkes için sürpriz olmuştu O andan itibaren herkesin kafasında soru işaretleri oluşmaya başladı. Daha önce gs forması giydiğin için sarı kırmızılı taraftarlardan nasıl bir tepki alacaktın ? Ya da yine aynı sebepten Fb li taraftarlar seni kabullenecek miydi ?
 İlk maçına çıktığın anda sorular cevaplarını bulmuştu. İnter'e giderken Gs'ye para kazandırmadığın için zaten Gs lı taraftarlar seni çoktan silmişti. Bu yüzden Fb ye imza atarak kimse tarafından hain ilan edilmedin. Ayrıca biraz da Başkan Aziz YILDIRIM'ın da seni koruma altına alan söylemlerinden ( Hatta Hasan ŞAŞ'ın da senin Fb li olmanı doğrulamasından) sonra Fb taraftarı tarafından çok kolay bir şekilde daha ilk maçında kabullenildin.
Günler geçtikçe taraftar seni daha çok sevdi.  Taraftarın sahaya inip forması için yapmak istediklerini, çubuklu forma altında yapan adamdın. Yıllarca Fenerbahçelilerin özlediği,hayalini kurduğu bay Fenerbahçeydin. Yenilgiyi  asla kabullenmeyen, haksızlığa isyan eden ve sadece Fb nin galibiyetini düşünen bir yapıya sahip olman taraftarlar içinde sevilmene yol açan sebeplerdendi. Ancak milli maçlarda sana yakışmayan hareketlerin, ligdeki maçlarda rakip futbolculara ya da hakemlere yaptığın hareketler diğer takım taraftarlarının gözünde  senin kredinin azalmasına sebep oldu. Fakat yine de Fb taraftarı senin arkanda durmaya devam ediyordu. Ta ki...
Ne zaman bu kulübün sembol isimlerinden biri olan ve aynı zamanda senin hocan olan, 3 Temmuz dan bu yana taraflı tarafsız herkesin saygısını kazanan, Fb taraftarının gözünde değeri on kat daha artan Aykut KOCAMAN'a saygısızlık yaparak üstüne yürüdün, işte o andan itibaren Fb taraftarı da senden vazgeçti. Sen taraftarın gözünde büyüktün. Ama Aykut Hoca daha büyüktü. Aykut KOCAMAN senin gibi bir oyuncuyu kaybetmek istemiyordu ama kendisine yaptığın saygısızlığı da affetmemeliydi. 
Bu gün yeni kulübüyle sözleşme imzaladı Emre ve Fenerbahçeli taraftarlara düşen ona teşekkür etmektir. 4 Yıl boyunca sahada ama sadece sahada verdiği mücadeleden dolayı, gerçekten bu camianın insanı olmak adına terinin son damlasına kadar savaşmasından dolayı teşekkür etmelidir. Yolun açık olsun Emre.


19 Mayıs 2012 Cumartesi

'' Gidin beyler gidin, bizde Fenerbahçe'yi yeniden kurarız.''



        Fotoğraf Altınordu futbol takımına ait. 1910 yılında Galatasaray'ın A takım kadrosuna giremeyen oyuncular ile Aydınoğlu Raşit Bey tarafından Progres  International adıyla kurulmuştur. Daha sonra adı Altınordu olarak değiştirilmiş ve bir süre sonra da Sadrazam Talat Paşa'nın takımı olmuştu. Yani İttihat Terakki'nin. Tabi arkasına iktidarın desteğini aldıktan sonra da para konusunda hiç bir sıkıntısı olmayan bir kulüp haline gelmişti.
O yıllarda Altınordu da forma giyen oyuncuların İstanbul dışında askerlik yapmamak ve cepheye gitmemek gibi lüksleri vardı. Diğer kulüplerin oyuncuların cepheden maça gelip, maçtan cepheye giderken bu vatana olan borçlarını kanlarıya öderken Altınordulu oyuncuların böyle bir kaygıları yoktu. Tabi Altınordu'nun da gözünü diktiği bazı oyuncular vardı. Bunların başında da otomobil Nuri vardı. Nuri'nin ailesi varlıklıydı ve Nuri de pek cepheye gitme taraftarı değildi. Bunun yanı sıra da müthiş yetenekli bir oyuncuydu.Yetenekli oluşu,maddi sıkıntısı olmaması onun asi oluşunun baş faktörleriydi. Ama artık yaptığı sorumsuzca davranışlar sonunda Fb yönetimi ona ihtar çeker '' Ya kulübün yoluna gir ya da sonuçlarına katlan '' denmişti kendisine. Nuri de zaten cepheye gitmemek için Altınordu'ya kapağı atmanın yolunu arıyordu. İhtarın ardından Fb yönetimini tehdit etmişti. ''Ben gidersem Fb arkamdan gelir.'' Ama yaptığı tehdite cevap çok sert gelmişti. Fb başkanı Hamit Hüsnü Bey de '' Gidin beyler gidin,biz de Fenerbahçe'yi yeniden kurarız.''
Beklemediği bir cevap alan Otomobil Nuri 6 arkadaşıyla beraber Altınordu'ya geçer.Fenerbahçe çökmenin eşiğine gelmiş takımın yaş ortalaması on beşe düşmüştü. Çoluk çocuk diye bakılan kadro ertesi hafta Anadolu maçını 7-0 kazanmıştı. Gollerin üçünü Zeki Rıza (Sporel) atmıştı.İşte Hamit Hüsnü Bey'in yeniden kurarız dediği Fenerbahçe, yeniden kurulmaya Anadolu maçıyla başlamıştı.
   
    Bir diğer girişim de 1951 yılında Adalet tarafından yapıldı yine Fenerbahçe'ye karşı. Türkiye'nin ilk özel kurum takımı olarak Adalet Mensucat tarafından kurulmuştu Adalet. Fenerbahçeli Müjdat,Halit,Mehmet Ali,Lefter,Hilmi,Samim,Selahattin ve Erol'a astronomik teklifler yapılarak Fenerbahçe'den koparmak ve Fenerbahçe'yi zayıflatmak istemişlerdi.Fenerbahçe yönetimi başta BJK olmak üzere diğer kulüplerle  antlaşma yaparak Adalet'in birinci lige alınmasını engellemişti. Bu hamle üzerine Adalet transferlerden vazgeçmiş ve bunun üstüne bir de Fenerbahçe'ye 15 bin lira tazminat ödemek zorunda kalmıştı. Böylece Fenerbahçe bir Altınordu dejavusundan kurtulmuş oluyordu.

   Türk futbol tarihi bize gösteriyor ki her zaman birilerinin gözü Fenerbahçe'de oluyor.Her zaman Fenerbahçe'nin gücünü kontrol etmek ya da zayıflatmak istemişlerdir.Bu gün gelinen noktaya bakıldığında da durum 1916 dan ya da 1951 den farklı değil.Evet bu gün takımın yarısını transfer etmeye çalışmıyorlar ama kulübün başına örülen çoraplarla zaten kemik kadronun yarısının takımdan ayrılmasına sebep olabiliyorlar.

     Yine aynı şekilde yaklaşık bir yıldır dünyada eşi benzeri görülmemiş şekilde başkanına, takımına, futbolcusuna, camiasına ve kulübüne sahip çıkarak taraftarlığın nasıl olması gerektiğini en ince detayına kadar cümle aleme gösteren ve bu direnişi ile taraflı tarafsız herkesin takdirini kazanan Fenerbahçe taraftarını halkın gözünde küçük düşürmek için mükemmel şekilde provokasyonlar düzenliyorlar. Ancak bilmedikleri bir şey var ki o da Fenerbahçenin hücum edilmez bir vücut içinde ölmez bir ruhu olduğudur. Ve bu ruhun haykırışıdır '' BİZDE FENERBAHÇE'Yİ YENİDEN KURARIZ.''

6 Mayıs 2012 Pazar

BAŞTAN SONA REZİLLİK

Özellikle yazıya fotoğraf koymadım. Çünkü bu akşam Avni Aker de yaşanan rezillikler dizisine bir katkı da ben yapmak istemedim. Fotoğraf koymaya kalksam bir tane futbola ait fotoğraf bulamazdım. Maçın başlama düdüğü çalmadan bir hafta önce başladı rezillikler. Hoş daha Trabzon'un başkanından yöneticisine teknik adamından oyuncusuna kadar aylardır verilen tahrik dolu demeçler maalesef bizlere bu günü yaşattı.
Bir başkan ! düşünün ki maçın oynanacağı hafta ''Fenerbahçe'ye yenilmemiz dünyanın sonu'' diyerek koca bir kenti galeyana getirsin. Bir başkan! düşünün ki her gün kanal kanal gezerek utanmadan gözyaşı döker gibi,bir çocuğun şekeri için ağlaması gibi ''kupa'' diyerek bas bas bağırsın. ( Bir Allah'ın kulu da çıkıp canlı yayında ''Başkanım  Fb ile puan puana geldikten sonra siz de hiç puan kaybetmediniz '' diye sormuyor.) Bir başkan ! düşünün ki yine hafta içi ''Zokora Emre'nin elini sıkmayacak.''  diye tansiyon yükseltsin.Sonra Zokora da başkanına! yalakalık olsun diye el sıkmıyor. Ya da bir teknik adam düşünün ki durumu güneydoğu olaylarına benzeterek koca bir şehre hedef göstersin. Sonra da yalandan saha içine girerek çıkan olayları engellemeye kalksın. Şenol Hoca her zaman saygı duyduğum bir insan ve teknik adamdı. Ama özellikle son haftalarda verdiği demeçler ile kimse bana hocanın tansiyonu düşürmeye, gerginliği azaltmaya çalıştığını söylemesin. Sadri ŞENER bu işin buralara gelmesinde bir numaralı kişisi ise Şenol Hocanın da  bunda payı vardır.
Hakeme söylenecek hiç bir söz yok. Zokora'nın başkanın gazıyla Emre'nin hayalarına tekme atsın sonra sarı kartla yırtsın. Daha maçın 35. dakikasında tatil edilmesi gereken maçı tatil etmeyerek tırstığını cümle aleme gösterdi.Mustafa Kamil ABİTOĞLU ,eğer sen hakemsen bende cumhuriyet savcısıyım.Sadri ŞENER başta olmak üzere tüm Trabzonspor yönetimi şimdi oturun kına yakın. Halkı kin ve düşmanlığa sevkederek futbolun altına dinamiti siz koydunuz. Unutmayın ki Yugoslavya'nın parçalanmasına yol açan savaşın da fitilini ateşleyen bir futbol maçı olmuştu.