30 Temmuz 2010 Cuma

Ustalara Saygı Kuşağı-4

Robert Bobby CHARLTON
Münih faciasından kurtulan bir kaç kişiden biri olan,Britanya futbolunun yeniden doğmasını sağlayan ve kendisini futbolun elçiliğine adayan  Sir R.Bobby CHARLTON.
11 Ekim 1937 de  Ada'nın kuzeydoğusunda Ashington'un Northumberland kasabasında dünyaya gözlerini açtı   Sir Bobby. Annesi Cissie onu futbol oynaması konusunda teşvik eden ilk kişiydi. 1953 yılında ManU'ya katılana kadar okul takımında ve amatör kulüplerde oynadı.Doğu Northumberland okulunun formasını giydiği bir maçta kırmızı şeytanların efsanevi menajeri Matt BUSBY tarafından keşfedildi ve 15 yaşında ilk kontratını yaptı.Önceleri biraz daha tecrübe kazanması amacı ile küçük kulüplerde oynamaya devam etti. Ancak 1956 yılına gelindiğinde profesyonel olarak çıktığı ilk maçta Charlton Athletic ağlarına 2 gol bırakarak ManU'nun maçı 4-2 kazanmasında önemli bir pay sahibi oldu. Bir yandan yeşil sahalarda rakiplerini tek tek çimlere gömerken diğer yanda Shrewsbury' de askerlik görevini yerine getiriyordu.
ManU'nun şampiyon olduğu 1956-57 sezonunda sol açık mevkiinde oynadı ve 14 maçta 10 gol kaydetti.Kader  büyük bir trajedi ile futbolla arasına girdi.6 Şubat 1958 de Bayern Münih'le Şampiyon Kulüpler Kupası maçı  için Münih'e giden ManU dönüşte tam bir facia yaşamıştı. ManU'lu oyuncuları taşıyan uçak dönüşte düşmüş ve Busby'nin bebeklerinden sadece 9 oyuncu kurtulabilmişti.  O dokuz oyuncudan biri de Bobby idi. Olayın psikolojisinden uzun süre kurtulamayan Sir, ancak 5 yıl sonra 1963 te Federasyon Kupası finalinde sahaya çıktı. 1965 ve 1967 deki lig şampiyonluklarının arasında 1966 da İngiltere'de düzenlenen Dünya Kupasında İngiltere'ye tarihinin tek dünya şampiyonluğunu kazandıran oyuncular arasındaydı.
Münih faciasından on yıl sonra Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde Benfica'yı 4-1 yendikleri maçta takımının ilk ve sonuncu gollerini atarak bu kupayı kazanan ilk ingiliz kulübü olmasında pay sahibi oldu.
Çok güçlü ve çok yönlü bir oyuncu olan Sir Bobby çok iyi de bir tekniğe sahipti. Ayrıca o zamanın en iyi dağıtıcılarından biriydi.Milimetrik pasları sadece rakiplerini değil takım arkadaşlarını bile şaşırtıyordu. İngiltere adına 106 maçta 49 gol sevinci yaşadı. Bu aynı zamanda hala kırılamamış bir rekordur.İngiltere adına yaptığı hizmetlerden dolayı kendisine SİR ünvanı verilmiştir. 1971-72 sezonu sonuna kadar ManU'da oynayan Bobby   CHARLTON futbol hayatının son iki sezonunu Preston North End kulübünde sürdürdü.Kariyerinde toplam 751 maça çıkan İngiliz 245 gol attı. Bir sezon Preston'da teknik direktörlük yaptı ancak uyum sorunları nedeniyle ayrıldı.1984 Yılında ManU'nun yönetimine girdi ve 2007 ye kadar bu görevini devam ettirdi.

29 Temmuz 2010 Perşembe

Ne Mutlu Türküm Diyene


Ulu önder neden '' Ne mutlu Türk olana '' dememişte,Türk'üm diyene demiş. Çünkü ona göre kendini Türk hisseden herkes Türk'tü. Önemli olan damarlarındaki kanın kökeni değil,ne hissettiği önemliydi. Elvan da kendisinin bu ülkede Türk geçinen milyonlarca insandan daha Türk olduğunu Avrupa Şampiyonu olduktan sonra ''Aldığım madalyaları Türk halkına hediye ediyorum'' diyerek bir kez daha kanıtladı. Yabancı kökenli olduğu için başarılarını kabullenemeyenler aslında Türk bayrağının göndere çekilmesini hazmedemiyorlar. Sonuçta Elvan Afrika kökenli bir sporcu olabilir. Türk vatandaşlığına geçtiği için ailesini öldürmekle tehdit ettiler ancak o yine de yolundan dönmedi. Bu gün üç kuruş için tarihini,bayrağını,vatanını satanlara adeta ders verdi. O hayatta en çok değer verdiği ailesini kaybetmeyi göze alarak  bu ülkedeki pek çok kansıza sevginin ve vatandaşlığın nasıl olduğunu gösterdi. Ayrıca yarışlardan sonra resimde de görüldüğü gibi omuzlarına şanlı Türk bayrağını almaktadır. Elvan bu ülkede hazırlanıyor, bu ülke bayrağını tutuyorsa, kürsüye çıktığında İstiklal Marşını çaldırıyorsa ve de kazandıklarını Türk halkına armağan ediyorsa, bu uğurda sevdiklerini kaybetmeyi göze alıyorsa  hepimizden daha Türk'tür. Seninle gurur duyuyoruz Elvan.

Maça Beşli


Young Boys maçını nereden baktığınıza bağlı olarak iki farklı şekilde yorumlayabilirsiniz. Bardağın dolu tarafını ya da boş tarafını görmek istediğinize bağlı. Dolu tarafından bakarsanız takımda Gökhan,Lugano,Dia ve forvet eksikliğine rağmen alınan avantajlı sonuç var ortada. İkincisi ilk yarıda hücum anlamında rakip kaleye geçen yıldan biraz daha hızlı gitme çabası vardı Fb li oyuncularda. Üçüncü olarak disiplin açısından da  daha ciddiler. Öte yandan   bardağın boş tarafını görmek istersek özellikle ikinci yarıda kalesinde çok pozisyon verdi Fb. Bu da demektir ki savunma organizasyonlarına daha fazla çalıştırmalı Aykut Hoca. Bununla beraber 90 dakikayı kaldıracak fizik kapasitede değil oyuncular.
Bu genelleme ile bir kaç özele değinmek gerekir diye düşünüyorum. O da maça tesir eden oyuncular ile ilgili. Bunların başında Emre geliyor. Çalışkanlığı,yorulana kadar sahada basmadık yer bırakmaması,hırsı ve gerçek bir lider olması ile bu takımın bu sezon da vazgeçilmezi olacağını kanıtladı. Bir diğeri Alex. Dün akşam var mı yok mu belli değildi. Sanki takımdan ayrılmak isteyen bir oyuncu gibiydi. Bu güne kadar gelen hocalar tarafından hep el üstünde tutuldu ama böyle devam ederse zaten sistemi değiştirmek isteyen Aykut Hoca'nın planlarını erkene almasına sebep olabilir. Üçüncü oyuncu Stoch. O da son dakikalara kadar ayakta kalan oyunculardandı. On kişi kaldıktan sonra savunmaya yardım etmesi,hücumda sorumluluk alması Fb'nin akıllı bir transfer yaptığı sinyallerini bize verdi.
Volkan dan da bahsetmemek olmaz eğer Fb turu geçerse bunun mimarlarından biri de Volkan'dır. Sevilla fatihi yaptığı kurtarışlarla hem takımı ayakta tuttu hem de başlayacak sezon için kalesinde bir kez daha güven verdi. Yönetim Volkan'ı zorlayacak iyi bir yedek kaleci de alabilirse kale kolay kolay yıkılmaz.
Son olarak da sorumsuzluk abidesi Kazım. Bir insan yedisinde neyse yetmişin de de odur diye boşuna dememişler. Adam sorumsuzun önde gideni. Anlaşılan Fransa cezası az gelmiş adama. Bu kadar bilinçsizce atılmasaydı belki de Fb skoru üçe ya da dörde taşıyabilirdi. İnşallah Dia iyi çıkarda Kazım'a mahkum olmaz Fb.

23 Temmuz 2010 Cuma

Yanlışlar Arasındaki Doğrular


Şüphesiz hatasız kul olmaz. Hepimiz insanız. Hayatımız boyunca sayısız hatalar yapmışızdır ve yapmaya devam  edeceğiz. Sayın Aziz YILDIRIM'da başkanlığı döneminde sayısız hatalar yapmıştır. Hele geçen sezon öyle bir hata yaptı ki dünya aleme rezil oldu Fb. Herkes bir şeyler yazdı çizdi. O yüzden ben de detaya girip de aynı yemeği tekrardan ısıtmayacağım. Ancak başarısız oldu diye gönderdiği teknik adama kurtarıcı diye sarılmak başkanlık tarihinin en büyük hatası olduğunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Bununla birlikte yıllardır ısrarla yaptığı bir hata daha vardı Fb'nin. O da hep Brezilya pazarına yönelmesi. Elin avrupalı kulüplerinin kafası çalışmadığı için kadrolarında 2-3 Brezilyalı bulunduruyorlar,bizim kulüplerimiz akıllı olduğu için neredeyse hepsini Brezilya'dan alıyordu. Bu kulüplerin en başında da Fb geliyordu. Neyse ki bu sezon bu hatadan dönüldüğünü görmek nasip oldu ve sağa Senegal asıllı Fransız, sola da Slovak oyuncu aldılar. Ayrıca bundan sonra ki transferleri  de ya Afrikalı ya da Avrupalı olacak. Bu Fb adına oldukça sevindirici bir gelişmedir. Çünkü Avrupa arenasında full Brezilyalılarla hiç bir şey yapılamadığını gördük. Bu transferler Fb nin avrupa da final oynamasını garanti etmez. Ancak  gerek ŞL de gerek UEFA da oynanacak maçlarda kadroda daha dirençli oyuncular olacak. Sahada samba yapmanın değil kazanmanın yolunu arayacaklar. İki farklı geriye düştüklerinde maçı bırakmayacaklar. İkili mücadelelerde ayakta kalacaklar. Kaybetseler bile dövüşerek kaybedecekler. Bundan eminim çünkü Brezilyalıların karakterinde yumuşaklık var. Çok yumuşaklar. Öyle olmasalar Avrupanın önde gelen kulüpleri yabancı haklarının hepsini onlardan yana kullanır. Ama öyle değil.ŞL ligi şampiyonu İnter'in kadrosunda 4,Barcelona'nın 3 Brezilyalısı var. ManU'nun ise hiç yok. Onlar futbolu bilmiyorlar da bizi mi biliyoruz. Neyse ki bazı hatalardan ders alındığını umuyoruz. İnşakllah bundan sonra da tüm kulüplerimiz için bu avrupalı ve afrikalı transfer politikası devam eder.

16 Temmuz 2010 Cuma

Ustalara Saygı Kuşağı-3

Waldir Pereira DİDİ


Brezilya Milli Takımının belkemiği sayılan Didi, ince bedenli,uzun boyluydu. Çim sahanın mutlak hakimi oydu.Adeta değil tam anlamıyla bir maestrouydu. Sahanın her noktasından istediği yere yöne topu gönderebilirdi.
1929 yılının 8 Ekim günü dünyaya gözlerini açan Didi'nin nüfus kağıdında doğum yeri Brezilya'nın ünlü şehri Rio de jenerio'nun Camos kasabası yazıyordu. 3 Dünya Kupasında oynamak ve bunların 2 tanesinde kupayı ülkeye getirmek kolay bir iş değildi.Futbola doğduğu kasabanın takımı olan Americano de Campos'ta başlayan Didi henüz 14 yaşındayken sağ bacağında çıkan çıbana rağmen futbol sevdası yüzünden topa vurunca çıban patlamış ve 6 ay boyunca tekerlekli sandalyeye mahkum kalmıştı. Sadece sandalye olsa iyi, az kalsın sağ bacağını kaybedecekmiş. Neyse ki Allah onun bu halde kalmasına izin vermemiş ki dünya futbolu onun gibi bir virtüözden mahrum kalmamış.Kendisini kanıtlamak uğruna  henüz 16 yaşında evden ayrılmış ve yollara düşmüştü.Medureira,Lensaos takımlarında 1949 a kadar oynadı. Gösterdiği performansla  Brezilya'nın ünlü kulübü Fluminense'nin dikkatini çekmişti.


Hücuma dönük orta saha oyuncusu olarak görev yapan Didi o zamanın bir Ronaldiho dan farksızdı. Verdiği paslar ve attığı frikikler ile belki Ronaldinho bile onun yanında sönük kalırdı. Teknik kapasite ve yaratıcılık konusunda ise  o zamanlar onun eline kimse su dökemezdi. Dünya futbolu oyunun nasıl yönlendirileceğini ise ondan öğrenmişti.Kavisli frikik atışlarına ''Düşen Yaprak'' ismi verilmişti.
Brezilya Milli Takımı ile ilk kez 1952 Nisanında Meksika karşına çıkan Didi,1954 te düzenlenen dünya kupasında takımın genç yeteneklerinden biriydi.Etiyopya Prensi lakabıyla sahalarda boy gösteren Didi 1958 ve 1962 yıllarında Dünya Kupasının kazanılmasında Pele ile birlikte en büyük pay sahibi idi.1958 de turnuvada gösterdiği performansla en iyi oyuncu seçilmesi kaçınılmazdı.Dünya kupalarında 15 maçta forma giydi ve 3 gol attı. 15 maçın tamamında da 90 dakika mücadele etti.
  1957 yılına kadar Fluminense de oynadı.2 yıllık Botafago tecrübesinin ardından Avrupaya yelken açtı ve Real Madrid'e transfer oldu. 1 sezon mor beyazlı formayı giydi ve Şampiyon Kulüpler Kupasını kazandı. Fakat Di Stefano'nun boykotuyla karşılaşınca Botafago'ya geri döndü.1961 ve 1962 yıllarında şampiyonluk yaşadı.1962-63 sezonunda Sao Paulo ve ardından Peru'nun Sporting Cristal takımlarında oynadı. 1963 te de şampiyonluk yaşan Didi futbol hayatına nokta koydu. 
1970 Dünya Kupasında Peru Milli Takımını çalıştırdı.1972-75 yılları arasında Fenerbahçe'yi çalıştırdı ve 1973-74, 1974-75 sezonlarında şampiyon yaptı. 8 kupa alarak Fb'nin en çok kupa kazanan teknik adamı oldu. 8 Mayıs 2001 yılında tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi.

13 Temmuz 2010 Salı

Bir Garip Oyun ve Kazanan Futbol


Futbol garip bir oyun. Kazansanız da kaybetsenizde, iyi de oynasanız kötü de oynasanız mutlaka eleştiri alıyorsunuz. Final maçında Hollanda maçı kaybedince dünyadaki bütün spor yazarları Hollanda'nın anti futbollarından bahseder oldu. Şayet kupayı Hollanda alsaydı bu sefer portakallar için şu yorumlar yapılırdı;
''Zaten İspanya'yı başka türlü durduramazsınız.''
''Hollanda dersine iyi çalışmış.''
''İspanya'nın bütün pas trafiğini kestiler.''
...............
Bu ve bunun gibi yorumlar çoğaltılabilir. Ancak kupayı İspanya alınca işin rengi değişti. Bu kez de bütün dünya İspanya'nın haketiğini konuşur hale geldi. Tamam Hollanda'nın kültüründe olmadığı halde defansif  ve sert bir futbolla haketmediğini kabul ediyorum. Peki ama İspanya ne kadar haketti acaba. Turnuva boyunca Aragones'in İspanyasını sadece Almanya maçında seyrettik. Onun dışında final dahil İspanya hiç bir maçta bildiğimiz gibi oynamadı. Bence bu kupayı hakeden iki takım vardı. Birincisi yıldız sayısı 1-2 yi geçmemesine rağmen yarı final oynayan  Uruguay,ikincisi de çok genç bir kadroya sahip olmasına rağmen gerçekten futbol oynayan Almanya.
Yine de herşeye rağmen İspanya'nın kazanması futbolun da kazanmasını sağladı. Kupa oynatmayarak oyunu vasatlaştıran değil,oynamak isteyen,yeşil çimlerde her pasta ayrı şiirler yazanın oldu. Sonuçta asıl kazanan futbol oldu. Yoksa 2004 Avrupa Şampiyonasını kazanan Yunanistan kabusu ikinci bölümle karşımıza çıkabilirdi.

11 Temmuz 2010 Pazar

Futbola Dair-7


'' Eğer rakibinizin depara kalktığını görürseniz,geç kalmış demektir.''
                                                                 Johan CRUYFF

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Dört Yıl Daha Maradona

Özellikle bu yıl hemen hemen her gün sorulan soru cevabını buldu. Messi mi Maradona mı sorusu 4 yıl için Maradona cevabıyla sonuçlandı. Arjantin'in Almanya dan 4 gol yemesiyle Dünya Kupasına vedası Messi için hayal kırıklığı oldu. Peki neden cevap Maradona. Çünkü Maradona futbolcu olarak Dünya Kupası sahibi. 1986 da Arjantin kupayı alırken Maradona tek başına değildi. O takımda şimdi olduğu gibi birçok yıldız oyuncu vardı ama Maradona oynadığı oyunla kupaya damgasını vurmuş,İngiltere'yi tek başına alt etmiş,kupanın kazanılmasında baş rol onun olmuştu. 2010 da ise Messi yanındaki önemli yıldızlara rağmen çeyrek finalde evinin yolunu tuttu. Ayrıca Maradona Napoli'yi tek başına İtalya şampiyonu yaptı. Bir şehri futbol tiyatrosunda adeta yeniden inşa etti.
Bu şu an dünyanın en iyi futbolcusunun Messi olduğu gerçeğinin değiştirmez ama eğer Maradona ile kıyaslanacaksan o kupayı alacaksın.Messi bir sonraki dünya kupasını beklemek zorunda. 2014 Brezilya da  messi kupayı alabilirse Maradona'ya bir adım daha yaklaşmış olacak. Önümüzdeki 4 yıl içinde oynadığı takımı tek başına şampiyon yaparsa o zaman kıyaslama yapılacak kıvama gelmiş olacaktır. Bu sebeplerden dolayı Dört Yıl Daha Maradona

2 Temmuz 2010 Cuma

Futbola Dair-6



'' Birinciysen birincisindir , ikinciysen  hiçbirşey.''
                                Bill SHANKLY
                (Efsanevi Liverpool Teknik Direktörü)