26 Nisan 2012 Perşembe

47 ve 77

Açıkçası maç öncesi bazı çakincelerim vardı. Hem Fb nin ideal kadrosunda ki sekiz oyuncunun olmayışı. Hem de Bülent KORKMAZ'ın bu tür maçlarda çalıştırdığı takımları iyi motivasyonun yanında sağlam bir şekilde savunma ağırlıklı oynatarak istediği sonucu almasını bilmesi kafam da bazı soru işaretleri yaratıyordu. Ancak maç başladıktan sonra Karabükspor'un oyuna adapte olamaması ve buna ilave olarak Fb nin de istekli oyununu görünce zihnimde ki soru işaretlerinin yersiz olduğunu ortaya çıkardı. Toplamda sekiz oyuncunun yan yana uzun süre oynamamasının beraberinde getirdiği bazı sıkıntılar vardı ama genel olarak oyuna olumsuz bir şekilde yansımıyordu. Belli idmanlarda bol bol çalışmışlardı. Stoch,Özer,Dia ve Semih dörtlüsü ile hücum organizasyonlarını şekillendirmeye çalışan Fb de Stoch,Dia ve Özer sık sık yer değiştiriyor  ve rakip savunmayı şaşırtmak istiyordu. Semih uzun süre oynamamanın verdiği iştahla sürekli rakibe pres yapıyor ve sürekli gol arıyordu. Nitekim aradığı golü de beklenmedik bir şekilde serbest vuruştan attı.
İkinci yarının başında dakikalar 47 yi gösterdiğinde  Mehmet YILDIZ'ın karşı karşıya kaçırdığı pozisyon ise maçın kırılma anı idi. Zira Mehmet YILDIZ topu filelerle buluşturabilseydi maça denge gelecekti ama bence sonuç değişmeyecekti. Çünkü 77. dakikada    2-0 öndeyken bilee Fb li oyuncular bu sene bazı maçlar dışında görmeye alışık olmadığımız bir şekilde rakibe baskı yapıyor ve topu kazanıp üçüncü golü arıyorlardı. Fb li oyuncuların hemen hemen hepsi iyi oynadı. Mert'in kendine güveni,Semih'in 90 dakika boyunca bitmeyen enerjisi ve Stoch'un oyunun liderliğini alması Fb yi finale taşıyan faktörler oldu.

23 Nisan 2012 Pazartesi

1996-2012


Sevinmek belki de en çok onun hakkı. Ziegler ve Stoch galibiyetin baş aktörleri olsa da asıl dün akşam ki 3 puanın asıl mimarı Volkan dır. Kritik anlar da yaptığı kurtarışlarla hem takım arkadaşlarının hem de milyonlarca Fb taraftarının 90 dakika boyunca oyuna ortak olmalarını ve ayakta kalmalarını sağladı. Eskiden sırt numaraları birden onbire kadar olduğu dönemde antrenörüm bana kalecinin neden 1 numarayı aldığını şu sözlerle açıklamıştı '' Çünkü kaleci takımın 1 numaralı oyuncusudur.''
İşte Volkan da neden 1 numaralı kazağı giydiğini bir kez daha kanıtladı. 


Dün akşam ki maç beni 16 yıl öncesine Trabzonspor Fenerbahçe maçına götürdü. 1996 Yılında Rüştü kalesinde devleşerek Fb nin Trabzon deplasmanından galip dönmesinde ve Fb nin şampiyonluğa ulaşmasında  nasıl başrol oynadıysa,dün akşam da Volkan belki de Fb nin bu sezon mutlu sona ulaşmasında baş rol oynadı. Dün akşam bir benzerlikte Fatih TERİM ve Şenol GÜNEŞ arasında vardı bence.
O da iki hoca da kendilerine beraberliğin yetmesine rağmen kazanma hırslarına engel olmayıp maçı kaybetmeleri idi. 1996 da Şenol Hoca, dün akşam da Fatih hoca kazanmak üzerine hamleler yaparak maçı kaybettiler.

İlk yarıda herkes Fb nin savunmada kalıp kontra ile sonuca gideceğini düşünürken Fb maça ortak olarak başladı. Golü buldıktan sonra da bazılarının zannettiği gibi geriye yaslanmadı. Tam anlamıyla rakibi uyutma taktiğine başladı. Bu güne kadar topa hep daha fazla sahip olmayı isteyen ve de öyle oynayan sarı lacivertliler bu kez topu rakibe bırakıp, sahayı tamamen daraltarak oynadılar. Yani kendilerini değil rakibi koşturmayı tercih ettiler.
İkinci yarıda herkesin beklediği gibi gs ın atakları arka arkaya gelmeye başladı. Caner'in yaptığı faul sonucunda Gs'ın ve sezonun adamı Selçuk sarı kıırmızılıları umutlandıran golü attı.Fatih TERİM bence (ki benim futbol bilgim onunkinin yanında hiç kalır ) asıl hatayı Necati'yi oyundan alıp yerine Baros'u almakla yaptı. Bu da ileride Necati-Elmander uymunu sezon boyunca yakalayamayan Gs'ın galip gelmesini engelledi. 
  Dün akşam daha iyi oynayan değil, daha sakin ve daha akıllı oynayan kazandı. Süper Final şimdi adına yakışacak bir final olmaya şimdi başladı.

1 Nisan 2012 Pazar

DEMİR LEBLEBİLER


Çocukluğumuzda kadife perdeler vardı yere kadar uzanan.Kalın ve bir o kadar da yumuşak. 70 lerde ve 80 lerde evlenen kızların evinde mutlaka tül perdenin evin içine bakan kısmına takılırdı. O dönemde oldukça modaydı. Bizim gibi 70 lerde ya da 80 lerde çocuk olanların da bildiği iki çeşit perde vardı. Tül ve kadife. 
Fakat Demir Perde tabirini işittiğimiz zaman resmen afallamıştık, bütün ezberimiz bozulmuştu. Demir Perde de neyin nesiydi ? Anlamını sorduğumuzda büyüklerimizden aldığımız siyasi cevaplar açıkçası bizlerin pek de ilgisini çekmemişti. Bizler çocuktuk ,siyaset bizi ilgilendirmiyordu. Bizim aklımız fikrimiz toptu. Okuldan geldikten sonra akşama babamızdan sopa yemek pahasına kan ter içinde kalarak o güzelim ayakkabılarımızı berbat etmenin yegane yöntemi futbol oynamaktı. Babadan ya da anneden zılgıtı yedikten sonra odamıza giderken aklımızda kalan ebevenlerimizin nasihatleri değil rakibe attığımız goldü. Babalarımız siyasi olarak perdenin arkasını merak ediyor olabilirdi. Biz de kayıtsız kalamadık.Ama siyasi olarak değil. Bizim sevdamız futboldu. Siyasi olarak kendini demirden bir perde ile dünyadan soyutlayan ülkelerin kalıpları dışına çıkmak için, adeta olataya takılan bir balığın çırpınması gibi çırpınan futbol takımlarını takip edebilirdik.

Tabi 70 lerde ve 80 lerde ne televizyon bu kadar fonksiyoneldi ne de internet vardı. TRT 2 nin bile 1987 de açıldığını düşünürsek takip etmek bu günkü kadar kolay değildi. Sadece haftalık ya da aylık çıkan spor dergilerinden takip edebiliyorduk. Tabi bir de Almanya'da yaşayan kuzenler istihbarat servisinin elemanı vazifesi görüyordu. Bilgiye ulaşmanın sıkıntılı olduğu o günlerde yine de vazgeçmiyorduk. Hepimiz bu adeta demir leblebi olan bu takımların gerek yerel liglerinde gerekse Avrupa kupalarında estirdikleri fırtınalardan bir şekilde haberdar oluyorduk. Hemen hemen hepimiz o yıllarda Milan'ı,Liverpool'u,Real'i ya da Barça'yı tutuyorduk ama bu haddini bilmeden onlara kafa tutan bu takımları hayranlıkla takip ediyorduk. Belki de bu yüzden akşamları perdeyi aralarken babalarımız ya da dedelerimiz kadar ürkek davranmıyorduk. İşte o dönemlerde bizim hayranlığımız kazanan Demir Perde nin Demir Leblebilerinden bazıları :

DYNAMO KIEV


Demir perde takımı deyince akla gelen ilk takımdır. SSCB'nin hem ulusal hem de uluslararası alanda en başarılı takımıdır.Takımın maçlarını oynadığı stada adını veren Valery LEBANOVSKY Kiev ekibini gerçek bir dinamoya dönüştürür. Kurlrşu 1927 olmasına rağmen asıl fırtınayı 1970'lerde ve 1980'lerde estirmiştir ki bu süreçte BJK da onlarla eşleşme şanssızlığına sahip olmuştur.O yıllarda SSCB milli takımının hocası da oyuncusu da Dinamo Kiev'den oluşturuluyordu. 1975'de hem Kupa Galipleri Kupasını hem de Süper Kupayı alan Kiev ekibi 1986 da bir kez daha Kupa Galipleri Kupasını müzesine götürüyordu.SSCB yıkılana kadar 13 kez SSCB ligi şampiyonluğu kazanmıştı. 80'li yıllarda oynadıkları futboldan ötürü  2000'li yılların takımı deniyordu.

KIZILYILDIZ


Kızılyıdız 1945'de savaş sonrası Belgrad'ta kurulmuştur. D.Kiev'den sonra en çok tanınan demir perde takımıdır.Altyapısında Savicevic,Jugovic, Mihajlovic,Stankovic,Stojkovic gibi yıldızlar yetişmiştir. 1956-57 de Şampiyon Kulüpler kupasında yarı final, bir yıl sonra da çeyrek final oynama başarısını göstermiştir. Asıl ayak sesleri ise 70 li yılların sonuna doğru duyulmaya başlanmış ve 79 da UEFA kupasında finale kalmışlardır. Finale kadar Dinamo Berlin,Sporting Gijon,Arsenal,WBA, ve Hertha Berlin'i eledikten sonra finalde Monchengladbach'a yenilerek ilk tarihi zaferlerinin alamamış oldular. 80 lerde Şampiyon Kulüpler  kupasında 3 kez yarı final , 1  kez de çeyrek final oynadılar. O yıllarda Kızılyıdız fırtınası Avrupa futbolunda her ülkeyi kasıp kavuruyordu. Nihayet bekledikleri an 1991 yılında geldi.Şampiyon Kulüpler Kupasında sırasıyla Grasshopper,Rangers,D.Dresden ve Bayern'i eleyen Kızılyıdız. Avrupa'nın en büyük kupasına bu kadar yaklaşmışken bırakmak istemiyordu.Finalde Marsilya'yı penaltılarla 5-3 yenerek Avrupa'nın en büyüğü oldu.Süper Kupayı 1-0 lık mağlubiyet ile ManU'ya kaptırdı ama Tokyo'da yapılan Kıtalararası Şampiyonasında finalde Colo-colo'yu yenerek kupanın sahibi oldu.İç savaş yüzünden 1995'e kadar Avrupa kupalarına katılamayan Kızılyıldız kadrosunda ki sırp,boşnak,hırvat yıldızları elden çıkarmak zorunda kaldı ve eski günlerini mumla arar oldu.

SLOVAN BRATISLAVA 


İddia ortaya çıkana kadar yeni neslin adını pek de bilmediği bir takımdır Slovan Bratislava. Ancak 60 lı yıllarda hem SSCB ligini hemde Avrupa'yı sallayan bir takımdı Slovan. Bir demir perde ülkesi'nin takımı olmayı oyun felsefesine de yansıtan savunmasına adeta bir başka demirden perde kuran Bratislava zor atan ama bir o kadar da zor yiyen bir ekipti. Az gol yemesi onlara 68-69 sezonunda Kupa Galipleri Kupası kazandırmıştı. Elemelerde Porto,Torino,Dumferline gibi güçlü ekipleri elemiş finalde ise büyük bir sürprize imza atarak Barcelona'yı yenerek kupayı müzesine götürmüştü.

DYNAMO TİFLİS 



Dynamo Tiflis, SSCB topraklarında, Dynamo Kiev'den sonra futbolda Moskova takımlarının egemenliğini bitiren ikinci takımdır. 1981 de Carl Zeiss Jena'yı Kupa Galipleri Kupası finalinde 2-1 mağlup ederek uluslar arası alanda SSCB'ye kupa kazandıran Kiev'den sonra ikinci takım olmuştur. Bu finalin bir özelliği de final yolunda herkesin favorisi olan Roma,Valencia,Feyenord,Benfica gibi ekipleri bir bir saf dışı bırakarak Tiflis'in adını yazdırması ve finalde yine başka bir demir perde ülkesi takımı ile karşıya gelmesiydi.
Bunlar sadece o dönemlerde adından söz ettirmeyi başarmış takımlardan dört tanesi. Bunların yanında Lokomotif Leipzeig,FC Magdeburg,Dynamo Dresden gibi daha nice takımlar var. Onlar belli kalıplar içinde,belli sınırlar dahilinde yeşil zeminde dünyaya değil, kendi ülkelerinin siyasi tönetimlerine baş kaldırıyorlardı aslında. Onların isyanı politika ile insanları sömüren demir perdelerin arkasına hapsetmeye çalışan politikacılara idi.