23 Aralık 2009 Çarşamba

KATALAN AÇILIMI


Türk toplumu olarak genellikle söz konusu Barcelona-Real Madrid rekabeti ise Barcelonalıyızdır. Muhakkak Madrid taraftarı da azımsanmayacak kadar vardır ama toplum olarak ezilmişlerin, hor görülmüşlerin tarafında olmayı tercih ettiğimiz için Barcelona tarafında olanların sayısı daha fazladır. Belkide Küçük Emrah'ın ,Ceylan'ın, Ayşeciğin,Ömerciğin zirve yapmasının sebebi bakış açımızın mazlumdan yana olmasıdır. Dün akşamda oynanan Katalunya-Arjantin maçında eminim çoğumuz Katalunya'yı tutmuştur. Peki Katalanların Sultan Orahan zamanında Osmanlılara karşı Romalıların tarafında savaştığını,istediklerini elde edemeyince Osmanlıların tarafına geçtiğini kaçımız biliyoruz. Orhan Gazi'nin kendilerini kaypak olarak nitelediğini ve dışladığını bilen kaç kişi vardır. O zamanlar batı anadoluda kendilerine yerleşmeleri için yer verilseydi ve bugün yaptıkları ayrılıkçı mücadeleyi batı anadoluda yapsalardı aynı sempati ile bakarmıydık.(Bir benzerini yaşıyoruz aslında) Aslına bakarsanız bende Barcelona'lıyım. Ama Barcelona'ya yukarıda yazdığım satırlardaki gibi bakmadığım için Barcelonalı'yım. Ben sadece bir futbolseverim. Benim için Barcelona demek Cruyff,Maradona,Laudrup demek. O yüzden Barcelona'lıyım. Dün akşamki maçta oynayan 6 Barcelona'lı futbolcu benim için Katalunya'lı değil. Sadece özel maç için bir araya gelmiş oyuncular topluluğun içindeki 6 Barçalı o kadar. Annemizin ligine ara verdiğimiz dönemde 6 gollü bir maç seyretmek ve her ne kadar eksiklerde olsa Türk milli takımından sonra tuttuğum ikinci takım olan Arjantini seyretmek benim için güzelce vakit geçirmeye arttıda yetti bile.

16 Aralık 2009 Çarşamba

ADEUS Küçük Dev Adam

Seni televizyonlardan seyrederken hücuma çıkışlarını,sert şutlarını gıptayla izlerdik. Bir gün seni karşımızda görünce gözlerimize inanamadık. Rüyalarımızın sol beki artık bu topraklardaydı. Belki hiç bir zaman Real Madrid'te oynadığın gibi oynamadın ama olsun seni çıplak gözle seyretmek, çubuklu sarı lacivert formanın arkasında (3) R. Carlos yazdığını görmek bize yetti. Dünya futbol tarihine geçmiş en iyi sol beklerden biri olarak bize yaşattığın güzellikler için sonsuz teşekkürler. Türk futbolunun ve Fenerbahçe'nin adını tüm dünyaya duyurmuş olman görevini yerine getirdiğin anlamına gelir. Bizler Madrid'teyken de seni seviyorduk, FB'deyken de. Eğer bu yazıyı okursan emin ol corinthias'ta olduğunda da seni sevmeye devam edeceğiz. Hoşçakal küçük dev adam.

13 Aralık 2009 Pazar

Olmazsa olmaz

Üç maç arka arkaya sıfır çektikten sonra FB nihayet kazandı. Kazandı ama kazanırken müthiş bir futbol oynamadı. Haftalar sonra FB'ye gelen şey kazanma arzusu idi.Üstüste gelen yenilgilerden,hafta içinde medyaya yansıyan seks skandallarından sonra FB'li futbolclar bu maçı ne yapıp edip kazanmaları gerektiğinin farkındaydılar.İkinci yarının başlarında yenik duruma düşmelerine rağmen 90. dakikaya kadar maçı bırakmadılar ve kazanmayı bildiler. Bu galibiyet özgüvenlerinin geri gelmesinde önemli bir yer tutacaktır.
Dün akşamki maç konusunda benim dikkat çekmek istediğim farklı noktalar var. Birincisi son 4 maç bize bu takımın asıl itici gücünün taraftarı olduğunu gösterdi. Seyircisiz oynamanın keyifsizliği bir yana, FB'yi FB yapan asıl unsur taraftar olmayınca el freni çekilmiş gibi oluyor. Kasımpaşa maçı belki yine kaybedilirdi ama hiç değilse taraftar,takımı mücadele etmesi için teşvik edebilirdi. Yani ruh eksik olunca beden hiç bir işe yaramıyor. Umarız FB yönetimi 2 maçlık cezadan sonra daha dikkatli tedbirler alır.İkinci nokta ise Emre'nin yokluğu.Maç ayırımı yapmayan iki oyuncudan biri.(Diğeride Gökhan) Kendisine kavgacı deniyor. Doğru ve ya yanlış. Ama unutulmamalıdır ki kötü oyuna,yenilgiye tahammül etmeyen, her maç canını dişine takan oyuncuda Emre'dir. Eğer ruhun bir parçası taraftarsa, diğer parçasıda Emre'dir. Eğer kaybedilen üç maçta Emre olsaydı,tekniği,orta sahayı toparlaması ve ileriye top taşıması, ayrıca hırsıyla 3 maçında kaybedilmesine engel olabilirdi. Emre'nin yokluğuda takıma oldukça zarar veriyor. İyi bir Emre'nin neler yapabileceğini hepimiz biliyoruz.

Üçüncü nokta Özer HURMACI. FB Alex'e endeksli bir oyun oynuyor. Alex oynarsa kazanıyor,oynamazsa kaybediyor. İşte FB'yi bu tek adama bağlı kalmaktan kurtaracak Emre'den sonra ikinci oyuncu Özer. O da maça tutuk başladı ama dakikalar ilerledikçe kendini buldu. Sürekli hücumu düşünmesi,tek top oynama isteği ve oyun zekası onun kulübeye mahkum olmamaması gerektiğini gösteriyor. Ayrıca Alex'e yaptığı asist onunla aynı dili konuştuğunun bir resmi. Eğer düzenli olarak ilk 11 de oynamaya başlarsa takıma çok önemli katkıları olacaktır.
Son olarakta Mehmet TOPUZ'a değinmek gerekir. Herkes Mehmet'in Kayseri'deki Mehmet kadar olamadığını söylüyor. Belki haklı olabilirler. Ancak unuttukları bir şey var. O da Mehmet'in Kayseri'de serbest, FB'de kanatta oynadığı. Topuz Kayseri'de oyunu istediği gibi yönlendiriyor,sahada istediği gibi dolaşıyordu. Bu durum FB'de Alex varken mümkün mü? FB bu şekilde ancak bir oyuncuyu kaldırabilir. Daum'da kendisini sağ kanatta değerlendiriyor. Mehmet'te yeteri kadar özgür olamadığı için oyuna ağırlığını koyamıyor. Ama yinede koşuyor,pres yapıyor. Fakat üretken olamıyor. Eğer kendisinde ısrar edilir ve Gökhan'a savunma konusunda yardımcı olma alışkanlığı kazandırılırsa onun da çok faydalı olacağına inanıyorum.Hem böylece Kazım gibi futbolcu olmuş ama ahlaki yönden gelişmemiş,profesyonel olmayı becerememiş,takım arkadaşlarını ayartan bir oyncudan da kurtulmuş oluruz.


9 Aralık 2009 Çarşamba

Kara Kartal Düştü


Dün akşam doping nedeniyle CSKA'lı 2 oyuncunun olmaması hepimizin iştahını kabartmıştı. BJK'nın maça istekli başlaması ve Tello'nun kaçırdığı gol sonrasında da bu işin olabileceğine inanmaya başlamıştık. Mustafa DENİZLİ kendisine 1-0 lık skorun yeteceği düşüncesi ile TORAMAN'ı da orta sahaya monte ederek önce gol yememeyi planlamıştı.Ancak CSKA da sinsi sinsi geliryordu BJK kalesine. Nitekim 41. dakikada golü buldular. İşte o dakikadan sonra oyuncularda fundemental sorunlar oluşmaya başladı.Fizik olarak çalışıp çabalıyorlar ama psikolojik olarak çoktan sahayı mağlup olarak terk etmişlerdi bile.
İkinci yarı boyuncada BJK'ın güzel bir oyun sonrasında yendiği ama kimselerin bir sıfata sokmadığı,eksik diye burun kıvırdığı ManU'nun( hemde bu sefer daha da eksik bir kadroyla) Almanya şampiyonuna attığı gollerin haberleri geldikçe sahadaki futbolcularla beraber 70 milyonun da umutları azalmaya başlamıştı. Kartal 85'te golü bulsada CSKA'nın 90+'daki golüne engel olamadı ve yine sahasında mağlup oldu. Şimdi tek umudumuz UEFA'nın rusları diskalifiye etmesi. Bu gerçekleşse bile bu şekilde tur atlamak içimize sinecek mi? Kimse şanssızlık demesin. Şu bir gerçekki BJK bu sene gruptan çıkmayı hakedecek bir oyun oynamadı. Çünkü kendi sahanda oynadığın 3 maçta 1 puan bile alamıyorsan kusura bakma ama avrupa'da devam etmeyi hak edemezsin.
FB'nin şampiyonlar liginde çeyrek final oynadığı sezonu hatırlayalım. Gruplarda kendi evinde oynadığı 3 maçıda kazandı sarı lacivertliler. Dışarda ise 1 mağlubiyet(inter) 2 de beraberlik(psv,cska) aldı. Ayrıca ikinci turda Sevilla'yı,çeyrek finalde de Chelsea'yi mağlup etmeyi başardılar. Yani içerde beraberlik dahi almadılar. Keza GS'da Ali Sami Yen'de Barça,Real Madrid gibi devleri dize getirdi. UEFA'yı aldığı sene evinde Milan'ı mağlup etti ve gruplardan uefa kupasına devam etti.Orada da Dortmund,Leeds gibi güçlü ekiplere şans tanımadılar.
Sonçta Avrupa'da başarının yolu kendi evindeki maçları kazanmaktan geçiyor. Adına boşu boşuna devler ligi denmiyor. Eğer sen kendi evinde galip gelemezsen hemen cezayı kesip, eve dönüş biletini eline veriyorlar.

5 Aralık 2009 Cumartesi

Premier Ligin En İyi 10 Yabancısı



Bütün dünya artık Premier Ligin dünyanın en iyi ligi oldğunu kabul ediyor. Zaten ligin dünyada en çok ülkede yayınlanan lig olması,maddi değeri,oynana futbolun kalitesi ve oyuncularıyla bunu fazlasıyla kanıtlıyor. 1992 yılında kurulduktan sonra Premier ligi bu noktaya getiren bir çok faktör var. Bu faktörlerden bir tanesi de bu ligde oynayan yabancı futbolcular. 17 yıl boyunca Premier lige gelmiş en iyi 10 yabancı futbolcu:



10-David GINOLA

Hem sağ hem de sol ayağını mükemmel şekilde kullanmaktaydı. PSG'den Newcastle oradan Tottenham,daha sonra A.Villa ve Evertonda top koşturdu. Topa tekniğin en incesi ile vurur insanı kendinden geçiren çalımlara imza atardı. Bir çok bayan Ginola sayeside futbolu takip etmeye başlamıştı.



9- Bugün dünyanın en iyi golcüleri arasında gösterilen Drogba 2004 te 25 milyon euro ya Marsilya'dan Chelsea'ye transfer oldu. 2006 kariyerinin zirvesine çıkarak 20 gol ile premier ligde gol kralı oldu. Mesafe ve açı tanımayan sert şutlarıile kalecilerin, yıkılmaz vücudu ile rakip savunmaların korklu rüyası olmaktadır.


8-Ruud van Nistelroy
Sir Alex FERGUSON, ayağı kırık olmasına rağmen onu transfer etmekte tereddüt etmemiş, Ruud'da kendisine güvenen Sir Alex'i mahçup etmemişti. 5 Sezon boyunca 219 maça 150 gol sığdırmıştı.9 maç üst üste gol atma rekoru kendisindedir. ManU'da tam bir gol makinesine dönüştü. Şampiyonlar liginde tam 38 gol atarak taraftarın sevgilisi olmuştu.



7- Patrıck VIERA
9 Sezon boyunca Arsenal'in orta sahasının yükünü çekti. Fiziksel gücü ile savunmaya yaptığı katkının yanısıra pas dağıtma becerisi ile de Bergamp ve Henry gibi iki efsaneyi efsane yapan en güzel gollerin hazırlayıcısı oldu.


6- Peter SCHMEICHEL
Kendisinden sonra Sir Alex tam sekiz tane kaleci denedi ama van der sar' a kadar onun yerini kimse dolduramadı. Manchester'ın futbol tarihini yeniden yazdığı yıllarda başrol tabiki onundu. Daha sonra A.Villa ve Man.City'de eski günlerini aratsa da bay refleks unutulmazlar arasında yerini aldı.


5-Cristiano RONALDO
Brezilyalı mı yoksa Portekizli mi ? Hangi Ronaldo'nun daha iyi olduğu tartışıla dursun. 30 yıl boyunca George Best'i arayan ManU taraftarı Cristiano'nun 18 yaşında adaya ayak basmasından sonra kendilerini neye adayacaklarının cevabını bulmuşlardı. 2008 yılında bir sezonda 40 tan fazla gol atarak onların saygısını haketmişti.94 milyon euro ya Real'e satılmadan önce ManU'nun kazandığı bütün kupalarda hep başroldeydi.




4- Gianfranco ZOLA
Sevimli, ufak italyan. Yaratıcılığı ve estetik golleri ile Premier lige başka bir hava katmıştı. Chelsea taraftarı tarafından Chelsea forması giyen en iyi yabancı seçildi. Mavilerin onunla kazandığı2 FA cup, 1 Lig kupası,1 Kupa galipleri kupası ve 1 Süper kupa şampiyonluklarında aslan payı Zola'nındı.





3- Thiery HENRY
Juventus'ta vasat bir kanat oyuncusu iken Arsenal'de bir gol makinesine dönüştü.Fiziği ile bir atleti andıran Henry Arsenal adına attığı 226 golle Arsenal'in untulmazları arasına girmeyi başardı. Arsenal ile 2 Premier lig 1 de FA cup şampiyonluğu kazandığı.






2- Dennis BERGAMP
Kendisi için İnter'e verilen 7,5 milyon poundluk banservis bedeli oldukça sert tepkilere neden olmuştu.Ancak attığı gollerle, Arsen WENGER ile beraber Arsenal devriminin baş kahramanı oldu. Taktiksel bilgisi ve becerikli pasları ile Premier ligin en muhteşemlerinden biriydi.




1- Eric CANTONA
Listenin 1 numarası. Premier lige gelmiş en iyi yabancısı.Futbolun hırçın çocuğu 1992'de Leeds formasıyla adaya ayak basmış ancak sezon bitmeden kral olacağı ManU 'ya geçmişti. Dik yakaları ve futboluyla sadece kendine değil kaybetmeyede tahammülü yoktu. 31 yaşıda efsane olmayı başarmış bir oyuncuydu. Bir ManU taraftarı için Cantona'dan ötesi yoktur.


































30 Kasım 2009 Pazartesi

SKY TURK DEYİZ


4-4-2 nin Kasım sayısından sonra SKY TURK'deyiz
Eğer dünya bir tiyatro oynuysa futbol bu oyunun başrolüdür. Ruhunu yeşil sahanın çimlerine gömen,altı pasın içinde şiirsel bir roman yazmaya çalışan bir blog tonischumacher. Futbolun güzelliğini anlatmaya çalışan, sadece günümüzle sınırlı kalmayıp
futbolun tarihi ile de ilgilenen,ayrımcı değil birleştirici olan,saygıyı her zaman ön planda tutan bir blog. 2009 Ağustosunda doğan tonischumacher.blogspot sadece maç analizleri değil,oyuncu istatistikleri ve efsanevi futbolcuları da anlatan yazılar içeriyor. Bunun yanısıra FB-GS rekabetinden Liverpool-Manchester United derbisine kadar geniş bir coğrafya da maçları yorumluyor,olayları analiz ediyor,maç öncesi ve sonrası hem psikolojik hem de sosyolojik etkileri masaya yatırıyor. Bir alman gibi disiplinli,bir fransız gibi romantik ve bir Türk olarak coşkulu,skoru değil futbolu kaleme almak ana prensibi.
Bu satırlarla bizlere olan beğenilerini anlattılar. Teşekkürler Ali ECE,Teşekkürler İlker DURALI,
TEŞEKKÜRLER TOTAL FUTBOL





26 Kasım 2009 Perşembe

Trabzonspor Manchester mı ?



Trabzonspor Kasımpaşa maçında aldığı yenilgiden sonra Hugo BROOS ile yollarını ayırdı.Son 27 yılda bir türlü gelmeyen şampiyonluk Trabzon halkını iyiden iyiye germiş durumda. Hafta içinde Trabzon camiasının önde gelenlerinden HACISALİHOĞLU verdiği demeçte Şenol GÜNEŞ'in Trabzonspor'un Alex FERGUSON'u olması gerektiğini söylemişti. Şenol GÜNEŞ yakın tarihte bu ülkenin çıkardığı 3 marka teknik direktörden biri. Milli takımımızı dünya kupası üçüncüsü yapmış bir hoca. Şenol GÜNEŞ'te Ferguson olma potansiyeli vardır veya yoktur. Bu konuda herkesin bir fikri vardır. Peki acaba Trabzon Manchester olabilir mi onu sormak lazım.


Madem Sir Alex özelinde ManU öeneği verildi o zaman ManU'ya bir göz atalım. 1878 yılında kurulan ManU'nun 131 yıllık tarihi var.Kulübü şampiyonluklara alıştıran Matt BUSBY kulübün 24 yıl ile en uzun süre görev yapan teknik adamı.Sir Alex FERGUSON 1986'da göreve başlamış. Onun da 23 yıl olmuş. Yani 47 yılda 2 tane teknik adam çalıştırmış kulübü. Bu iki ismin dışındakilerinde ortalaması4-5 yıl.Ayrıca Sir ManU'nun 131 yıllık tarihinde 19. hocası. Bir başka örnek Arsenal.13 yıldır Arsen WENGER çalıştırıyor topçuları. Kaç şampiyonlukları var? 3 Tane.
Trabzon ise 1967'de kurulmuş. Yani geçmişi 42 yıl. Bu 42 yıda 34 tane değişik hoca ile çalışmış. Üstelik 22 sezonda sezon bitmeden hoca değişikliğine gidilmiş.

Son on yılda istikrardan en çok bahseden Aziz YILDIRIM. Ancak o bile 1. Daum döneminde şampiyonluğu garantilemeden Daum'la devam edileceğini bir türlü açıklayamıyordu. Ne zaman şampiyonluk garantileniyor, o zaman Daum kalacak diye açıklama yapıyordu. Nitekim şampiyon olamadı ve gitti Sayın Daum. Keza BJK ve GS da da durum farklı değil. Del Bosque leri, Skibbe leri bozuk para gibi harcadık.Ferguson göreve geldikten 7 yıl sonra ilk şampiyonluğunu kazandı. Bizde değil 7 yıl, 7 hafta sonra şampiyonluk gelmezse, kendisini Real Madrid başkanı sanan ama aslında çatladıkapı spor başkanlığını bile yapamayacak kadar beceriksiz olan,görevden aldığı teknik direktörün kendince yanlışlarını basının önünde ben bu işten anlıyorum mesajı vermek için ifşa edecek kadar basiretsiz olan başkanlarımız hocalara yol veriyorlar. Skora göre yönetilen kulüplerimiz olduğu sürece skor yorumcularımızda olacaktır.

Toplum olarak başarıya endeksliyiz. Tek başarı kriterimiz birincilik.Sadece futbolda değil,okulda ve işte,hayatımızın her alanında birinci isek başarılıyız,ikinciysek başarısız.İronik olansa bu kadar başarıya endeksli bir topluumda futbolda sadece 1 tane uluslararası birincilik almış olmamız.
Şenol GÜNEŞ'le 4,5 yıllık sözleşme yapılacağı söyleniyor. İnşallah 4,5 değil 14,5 yıl kalır. Önemli olan bütün kulüplerimizin ManU,Liverpool, Arsenal olabilmeleri. Çünkü bu iş onlardan başlar. Onlar bunu başarabilirse bu topraklar nice Fergusonlar ve Wenger'ler çıkarır.









24 Kasım 2009 Salı

Dünya Kupalarının Unutulmaz Beş Anı

Afrika'da düzenlenecek 2010 Dünya Kupası için geri sayım başladı. Oynanan play-off maçlarıyla son biletler sahiplerini buldu. Gerçi İrlanda'nın şaibeli bir golle elenmesi bizi üzdü ama ne yapalım böyle istedi Sayın Blatter. Bize de sadece ilk sevgilimiz olan Arjantini tutmak kaldı. 1930 yılından beri düzenlenen Dünya kupasının her birinin, şüphesiz her millet için ayrı bir önemi ve anlamı olmuştur. Futbol tarihinin altın yapraklarına değeri tarif edilemez mısralarla unutulmaz anlar teker teker yazılmıştır. Buradan hareketle dünya kupaları tarihinin unutlmaz beş anını hatırlatmak istedim.


1- Dünya futbol tarihinde hiçbir topun çizgiyi geçip geçmediği üzerinden 43 yıl geçmiş olmasına rağmen tartışılmay devam etmemiştir. 1966 yılında İngiltere'nin ev sahibi olduğu dünya kupası finalinde İngilte'nin rakibi,futbol sahnesine adımlarını yeni atmış ve bu oyunun en etkili başrollerini sahneleyecek olan Beckenbauer'li Almanya idi. Maçın normal süresi 2-2 berabere bitmiş ve uzatmalara gidilmişti. Geoff Hurst'un vuruşu kaleciyi geçerek önce üst direğe sonra yere çarpmış, hakemden çok mahallenin kasabına benzeyen yan hakem golü vererek orta sahaya koşmaya başlamıştı. Bu karara Almanlar uzun süre itiraz etmiş ancak sonuç değişmemişti. Daha sonra ingilizler 1 gol daha bularak tarihlerindeki tek dünya kupası şampiyonluklarına ulaşacaklardı. Ancak üçüncü golde topun çizgiyi geçip geçmediğinin fotoğrafı hafızalara kazınmış ve aradan geçen bunca zamana karşı popülerliliğini korumuştur.



2- 1986 Dünya kupasında, şimdilerde ailemizin nur yüzlü,sevecen,gülümseyen ifadenin en güzel şekli olan Halit KIVANÇ Meksika'nın Azteca stadından bildiriyordu. O gün Simon KUPER'in dediği gibi futbol asla sadece futbol olmayacaktı. Falkland savaşında guruları çiğnenmiş, onurları yerle bir edilmiş Arjantin'liler İngilizlerden intikamlarını alacaklardı. Maçın ikinci yarısında El Diego ingiltere defansının hatasını affetmiyor ve Shilton'un üzereinden eliyle topu britanya kalesine bırakıyordu. Golden sonra yer yerinden oynamıştı. Maçtan sonra Maradona kendisine uzatılan mikrofonlara o elin kendisinin değil Tanrı'nın Eli olduğunu söyleyerek fotoğrafı ölümsüz kılacaktı.


3- 2006 Dünya kupası final maçı Zidane için kariyerinin jübile maçıydı. Bu son maçında da kupayı alarak veda etmek istiyordu yeşil sahalara. Ancak maçtan bir gece önce rüyasında kupayla değil de Cüneyt Arkın misali bir hareketle futbol tarihine geçeceğini görse herhalde kendisi de inanmazdı gördüğüne. Materazzi ile aralarında geçen konuşmanın konusunun bugün bile hala gizemini koruduğu bir diyalogtan sonra 1998 dünya kupası finalinde Brezilya'ya attığı kafa golüne benzeyen bir kafayıda Materzzi'nin göğsüne indirerek Materazzi'nin artistik düşüşünün başlangıç noktasını oluşturmuştu. Gördüğü kırmızı kartın ardıdan soyunma odasına giderken yanından geçtiği dünya kupasına hüzünlü bir veda busesi dokundurmak istemişti.

4-Tanrı'nın elinden sadece 5 dakika sonra geliyor El Diego'yu Maradona'lığa terfi ettiren gol. Zafere kaçış filminde Pele'nin dalga geçmek için tahtaya çizdiği slalomun nasıl gerçekleştirileceğini göstermek için nakış işler gibi 5 İngilizi geçerek golü atmıştı. Golü attığında herhalde Maradona bile tahmin etmemişti 2002 de yapılacak oylamada tüm zamanların en güzel golü seçileceğini. Tanrı'nın elinden sonra hakeme itiraz eden britanyalılar bu golden sonra büyük bir ihtimalle kaderlerine isyan etmişti.

5-Bir fransıza Hitlerden daha çok kimden nefret ettiği sorulsa şüphesiz Toni Schumacher cevabını verir. 1986 dünya kupası yarı finalinde 25 Haziran'da Almanlarla Fransızlar kozlarını paylaşmak için sahaya çıkmışlardı. Bir pozisyonda Battiston'la karşı karşıya kalan Toni Schumacher topu hiç umursamadan Battiston'a resmen dalarak kaburgalarının ve dişlerinin kırılmasına sebep olmuştu. O olaydan sonra Fransa'da yapılan ankette Schumacher Hitler'den bile daha çok nefret edilen kişi seçilmişti. Daha sonra Battiston kendisini affettiğini açıklasa da fransızlar onu asla affetmedi. Her ne kadar sportmenlik dışı bir hareket olsa da dünya kupalarının en unutulmaz anları arasında yer almıştır.


















22 Kasım 2009 Pazar

Rekorlar Sezonu

Fb için rekorlarla geçen bir sezon oluyor. İlk sekiz haftada sekiz galibiyet alarak kendi rekornu kıran Fb dün akşam da bu haftaya kadar hiç bir maçta iki gol atamayan Bjk'den üç gol yiyerek başka bir rekora imza attı. Maçın bu skora gelmesinde en büyük faktör Daum'un tercihleri oldu. Geçen sezon Bjk maçında Gökhan mecburiyetten stoper oynamış,iyi bir performans gösterdi diye Aragones de onu sezon sonuna kadar stoper oynatmıştı. Bu sene de aynı işi Daum Kazım'la yapıyor.Gs maçında iyi performans gösteren Kazım' hala tek forvat olarak sahaya sürüyor. Adeta Kazım'dan Drogba yaratmaya çalışıyor. Elinde Semih varken neden böyle bir tercih yapıyor anlamak mümkün değil. Semih' yapılan büyük bir ayıptır bu. Ondan sonra 70. dakidan itibaren Semih'ten takımı kurtarmasını bekliyorsun.
Bunun yanı sıra Emre'de sakatlanınca Santos'u Emre'nin yerine çekiyorsun. Santos zaten haftalardır formsuz, bir de üstüne sol bek oynaması gereken oyuncunu orta sahaya kaydırıyorsun. 7 maçta 21 puan toplayan Fb son 3 deplasmandan 1 puan çıkarabildi. Ayrıca Ankaraspor'un ligden düşürülmesi Bjk'a yaradı. Bjk, Ankaraspor'un kigden düşürülmesinden bu yana hiç puan kaybetmedi. Bjk maçından önce haftayı bay geçen takımlar maç temposunu kaybettiği için Bjk önünde çuvallıyor. Bu durum Fb'de sadece takımın değil Daum'un temposunu bozmuş ki hem ilk 11 tercihi hem de maç içinde oyuncu değişiklikleri anlamsızdı. Lugano'nun yorgunluğuda açık seçik ortadaydı. Diri olan bir Lugano ikinci golde Bobo'ya o vuruşu yaptırmazdı. Zaten maçın koptuğu anda ikinci goldü.

Özellikle bu sezon Alex oynarsa Fb kazanıyor, oynamazsa kazanamıyor. Bu belki de Fb için en önemli problem. Alex olamadan da Fb kazanmayı bir an önce alışkanlık haline getirmeli. Alex ayrıldıktan sonra yönetim yeni bir Alex bulmak için yine Brezilya seferlerine mi çıkacak ? Hangisi daha kolay acaba 10 numara olmadan da bir oyun planı belirlemek ve bundan sonraki yıların planlamasını yapmak ve takımı yavaş yavaş bu sistemi oturtmak mı, yoksa her 10 numara oyuncun takımdan ayrıldığında yeni bir 10 numara bulmaya çalışmak mı ? Ayrıca her bulduğun 10 numara Alex kalitesinde olacak diye de bir kaide yok.
Tabi bir de Özer durumu var takımda. Fb geleceğini kurtarmak istiyorsa Özer mutlaka 15 dakikadan daha fazla süre almalı. Maçın başında tercih etmeyebilirsin ama baktın takımda bir sıkıntı var,hiç değilse ikinci yarının başında oyuna al değil mi? İllede 70 dakikayı beklemek zorunda mısın?
Kazananı eleştirirken kaybedeni de alkışlamak gerekir. Bjk maçı sonuna kadar hak etti. Maçın adamları İ.Üzülmez ve Fink'ti. İbrahim yaptığı iki asistle, Fink'te hem attığı muhteşem gol hem de Ale x'i oynatmaması ile( Alex'te bu konuda kendisine çok yardımcı oldu) maçın adamı olmayı hak ettiler.


16 Kasım 2009 Pazartesi

İzinden Gitmek

'' Ben sporcunun zeki,çevik ve ahlaklısını severim.'' demiş Gazi Mustafa Kemal. Peki ahlaklı olma sorumluluğu sadece sporculara mı ait? Taraftarın böyle bir sorumluluğu yok mudur? Atatürk'ün bize, gençliğe emanet ettiği bu topraklarda şimdiki nesil böyle mi değer veriyor Atasının sözlerine. Atam izindeyiz diye bağırıyor, evlerimizi, iş yerlerimizi onun bayraklarıyla donatıyoruz. Ama onun sözlerine bile değer vermiyoruz. O zaman nasıl Atamızın izinde oluyoruz sormak istiyorum ? Eskiden basketbol seyircisi daha bir elit tabakadan oluşuyordu. Futbol holiganizminin başladığı dönemlerde onlar hala asaletlerini koruyorlardı. Ancak futbol holiganlarının salonlara girmesiyle birlikte onlarda salonları terkettiler ve böylece basketbol holiganizmi başladı. Hafta sonu oynanan derbide (Artık ne kadar derbi denirse) basketbol tarihine kara bir leke olarak geçti. Zaten son yıllar, spor tarihine kara bir leke olarak geçecek o kadar çok spor müsabakası adı altında kavga döğüşe tanık oldu ki.



Bir baba oğlunu götürmüş maça ve arbedenin içinde kalmışlar. O psikolji içinde, o çocuğa spor sevgisini nasıl aşılayabiliriz bndan sonra ? Veya sporun dostluk,barış ve kardeşlik olduğu konusunda nasıl ikna edebiliriz? Maalesef gerekli tedbirler alınmadığı sürece bunlar ya da daha kötüleri yaşanmaya devam edecektir. Olaylardan sonra yönetilerin demeçleri de ilginçtir. Fb den özür dilemeyeceklerini açıklıyorlar. Sebep olarakta Fb'nin kendilerinden özür dilememesini gösteriyorlar. İşte bu tarz açıklamalar dar zihniyetli taraftarları bu hale getiriyor. Zaten Fb den özür dilemeyin. Ama Türk halkından ve Türk basketbolundan özür dileyin. Demeçlerinizle hem iki kulüp arasındaki ebedi dostluğu zedeliyorsunuz hemde bu tür olaylara göz yummuş oluyorsunuz. Pazar günkü maçta çıkan olayları tüm Gs taraftarlarına mal edilemez. Bu çıbanlar her camiada var.
İşin bir de yüzsüzlük boyut var. Maçlarda olay çıkararıyorlar,ertesi günde radyolara ve televizyonlara bağlanıp olayları kınıyorlar. Bu ne pişkinliktir. Öyle 5 maç 10 maç seyircisiz oynama cezasıyla işin çözüleceğini sanmıyorum. 10 maç verseniz ne olur. Ceza bitince gözü dönmüş,insanlıktan nasibini almamış ucubeler yine o tribünlerde olacaktır.Yapılması gereken o kişilerin tespitinden sonra 5 yada 10 yıl boyunca her türlü maç saatinde maç boyunca karakolda polis nezaretinde olmalıdır. Karakolda oldukları süre içersinde gerçek spor severleri rahatsız edemeyeceklerdir. Bu ve bunun gibi tedbirler olmadıkça daha biz çok üzücü olay yaşarız.

8 Kasım 2009 Pazar

Hepimize Kapak Olsun


Premier Lig bir kez daha neden premier olduğunu hepimize gösterdi. Chelsea-ManU maçı bizim için ders alınması gereken sahnelerle doluydu. Daha maç başlamadan saygının ne demek olduğun anlattı İngilizler. Rememberance Day dedikleri Britanya için savaşmış,hayatını kaybetmiş ya da gazi olmuş askerlerini anıyorlardı bugün.Her iki takım oyuncuları sahaya çıkarken bir koridor oluşturdular ve 14 tane gaziyi 45 bin kişiyle beraber alkışlayarak sahaya çıkarttılar. Saygı duruşunda ise Stamford Bridge'de söz gümüşse sükut altındı. Bir kaç cılız öksürük sesinin ve bir cep telefonuna gelen mesaj sesinin bile duyulabildiği, saygı duyulması gereken bir saygı durşu vardı. Bir densizin Chelsea diye bağırması infial yaratmamış, 45 bin kişi şehitler ölmez Britanya bölünmez diye bağırmamış, bazı sağduyulu taraftarlar tarafından sakince bastırılmıştı.
Maçta ise tek gol vardı ama her an her şey olabilecek gibiydi. İki takımın da yakaladığı %100 net pozisyon yoktu. Ancak topu alan her oyuncu bir an evvel rakip yarı sahaya geçmek ve tempoyu düşürmemek için birbirleriyle yarışıyorlardı. Maçın 57. dakikasında İvanoviç Giggs'e faul yapıyor ve top taca çıkıyordu. Hakem faul atışına karar verdiğinde Giggs neden tacı kullandırmadığı ve tempoyu düşürdüğü için hakeme tepki veriyordu. Maçın sonlarına doğru ceza sahası içinde Drogba hava topuna yükseldiği sırada rakibinin göğüs kafesine attığı tekmeyle yerde kaldığında hakem penaltı vermeyi bir kenara bırakın Drogba'ya sarı kart gösteriyordu. O an Türkiye'de herhangi bir statta yaşansa ne olurdu bir düşünün. Bir anda 45 bin kişi küfre başlar,sahaya terkos gölünü dolduracak kadar su şişesi yağar,koltuklar sökülür,federasyon ve Mhk istifaya davet edilir, kart gören oyuncunun kulüp başkanı takımı ligden çekmekle tehtid ederdi. Ama bunların hiçbiri orada olmadı. Sadece bir anlık bir uğultu oldu ve o şekilde protesto bitti. İşte bu bakış açısına sahip olduğu için Premier lig dünyanın en iyi,en izlenebilir ve an pahalı ligi. Öncesi,maç anı ve sonrasıyla hepimize kapak olsun.
Bir parantezde Tuncay'a açmak gerekir. Hocası onu 81. dakikada oyuna aldı, 87.dakikada oyundan aldı. Tuncay da haklı olarak buna sinirlendi ve direk soyunma odasına gitti. Stoke City'ye geldiğinden beri zaten düzenli olarak oynayamıyordu ve bu yüzden sıkıntıları vardı ama yaşanan bu olaydan sonra da Tuncay'la Stoke menajerinin arasının düzeleceğini hiç sanmam. Belki de devre arasında stokta Tuncay kalmaz.

6 Kasım 2009 Cuma

İSTEMEK


Bir kere herşeyden önce şunu söylemek lazım Bükreş takımı her ne kadar grup sonuncusu olsada asla kötü bir takım değil. Topu yere indirince ve ayağa pas yaptıkları sürece neler yapabilceklerini gösterdiler. Ancak Fb'de bu akşam çok bariz bir istek vardı. Maçın 80. dakikasında Gökhan rakip ceza sahasının önünde pres yapıyordu. Ne demişti futbolun yüce insanı Cruyff , '' Futbol aslinda basit bir oyundur. Zor olan onu basit oynamaktır.'' İşte Fb bu akşam zor olanı yaptı ve futbolu basit oynadı. Santos üzerindeki ölü toprağını biraz olsun atınca defansif anlamda da Carlos'a yardımcı oldu. Mücadelesini de maçın son 10 dakikasına kadar bırakmadı. Uzun bir süreden sonrada gol atması moral oldu. Orta yuvarlağı geçmiyor diye eleştirilen Cristian ise zaman zaman rakip ceza yayının üzerinden kaleyi yokladı. Bu adam box to box diye tabir edilen,oyunun her iki yönünüde oynayabilen avrupanın sayılı oyuncuları arasına girecektir. Özer nihayet 5 dakikadan fazla süre oynadı. 20 dakikada olsa İleride Fb için ne kadar faydalı olacağını yine gösterdi. Eğer yeterince üzerine düşebilirsek Alex Fb'den ayrıldıktan sonra onun yokluğunu aratmayacaktır. Bir sözde tüm takıma söylemek gerekir. Madem böyle basit, tek top,ayağa pas oynayabiliyorsunuz, Kayseri maçında niye oynamadınız ? Sonuç olarak Fb haklı bir galibiyet aldı ve büyük ölçüde gruptan çıkmayı garantiledi. Eğer böyle oynamaya devam ederse final serilerinde mutlaka ismini yazdıracaktır.

5 Kasım 2009 Perşembe

4-4-2 deyiz



Teşekürler....

Bu ayki 4-4-2 dergisinde blog köşesinde kendi blogumu görmek beni gerçekten çok mutlu etti. Bana dergide yer vererek yaptıklarımın beğenildiğini ve takdir edildiğini gösterdiler. Türkiye'nin en önemli futbol dergisinde olmak gurur verici. Futbolun felsefini anlamak ve anlatmak,bunun hayat memat meselesinden daha önemli bir şey olduğunu bilerek ama sonuçta sporun dostluk barış ve kardeşlik olduğunu anlatmak her zaman prensibim olacaktır. Onların ve spor dünyasının her zaman bu beğenisine layık olmaya çalışacağım. Teşekkürler 4-4-2.



2 Kasım 2009 Pazartesi

GELENEK

Fenrbahçe derbi galibiyetinin ardından çok önemli bir deplasmana gitmişti. Derbi galibiyetinin anlamlı hale gelmesi için bu maçın mutlaka kazanılması gerekiyordu. Kayseri bu maça kadar evinde oynadığı 6 maçın 3 ünü kazanmış 2 sini berabere bitirmişti. Yani yenilgi yüzü görmemişti. Ayrıca 10 gol atmış sadece 1 gol yemişti. Bu istatistikler kayseri deplasmanının zor bir deplasman olduğunun başka bir göstergesi idi. Fb piyangodan çıkan bir golle öne geçmesine rağmen özellikle 2. yarı tamamen kendi yarı sahasına mahkum oynayarak 1 puanı zor kurtardı. Benim dikkat çekmek istediğim nokta ise FB de artık bir deplasman geleneği olduğu gerçeği. Geçen hafta Gs maçlarında Fb galibiyetinin bir gelenek olduğunu yazmıştım. Fb son 5 sezonda deplasmanda oynadığı 74 maçın 34 ünde puan kaybetmiş. Bu da %45 lik bir orana denk geliyor. Yani Fb neredeyse deplasmanda oynadığı 2 maçtan birinde puan kaybediyor. Gelenekten kastettiğim işte budur. Deplasmanda puan kaybetmek Fb için bir gelenek halini aldı. Şimdi daha ligin başı deplasmanda alınan 1 mağlubiyet, 1 beraberlik önemsiz gelebilir. Ancak şampiyonluk artık anadoludan geçiyor. Fb'nin Manisaspor, Denizlispor ve Ankaraspor deplasmanlarında bıraktığı puanlarla şampiyonlukların arkasından mendil salladığı günleri hatırlaması ve tedbirini testi kırılmadan alması gerekiyor. Ne de olsa bu kayıpların nelere mal olduğunu en iyi Sayın Aziz YILDIRIM ve Herr Daum biliyor.

31 Ekim 2009 Cumartesi

Arsenalbahçe-Tottenhamsaray

İnsanlar çift yaratılmıştır denir. Bir kişinin başka birisine tıpatıp benzemesini ifade etmek için kullanılır bu söz. Ancak bence başka bir anlamı daha vardır bu cümlenin. O da herşeyin bir persektifinin olduğudur. Dünyanın bir yerinde olan veya yaşanan bir şeyin dünyanın başka bir yerinde bir benzerinin yaşandığı görülebilmektedir.

Ülkemizde yaşanan FB-GS rekabetinin de perspektifi Premier ligde Arsenal-Tottenham arasında yaşanmakta. FB ve GS gibi aynı şehrin, Londra'nın iki takımı olan Arsenal ve Tottenham'ın ezeli rekabeti tüm futbol sevdalıları tarafından bilinir. İstanbul ve Londra derbileri arasında Tarihçe,sosyolojik kültür,fiziksel etkenler arasında mutlaka farklılıklar vardır. Ama bazı benzer taraflarda yok değil. Nasıl FB GS'a karşı 10 yıldır Kadıköy'de kaybetmiyorsa Arsenal de ezeli rakibine karşı hem içerde hemde dışarıda 10 yıldır yenilmiyor. Bu gün oynanan maçta da Topçular v.Persie (2) ve Fabregas'ın golleri ile sahadan 3-0 galip ayrıldılar. İster psikolojik deyin ister fizyolojik, mantıklı bir açıklaması olsa da olmasa da futbolda bazı sonuçlar gelenek haline gelmekte. Tıpkı GS oyuncuların FB karşısında ayaklarına pranga vurulmuşçasına oynayamamalarının aynısını Tottenhamlı oyuncular sergiledi. Maçın başlarında yakaladıkları 1 pozisyon haricinde Arsenal kalesine dahi gidemediler. Arsen WENGER ezeli rakiplerinin 12 önünde olduklarını söylemiş. Görünen o ki pek de haksız değil. Eğer Tottenham kendine bir Alex FERGUSON bulamazsa bu fark kapanacak gibi durmuyor.

27 Ekim 2009 Salı

85 Km- 75 Km


Bir maçın kazanılmasında ya da kaybedilmesinde bir çok faktör rol oynamaktadır.Fiziki güç,taktik,seyirci baskısıbunlardan bir kaçıdır. Ancak pazar akşamı Fenerbahçe'yi galip taraf yapan faktör bunlardan farklıdır. Ne Rijkaard'ın taktiksel yanlışları, ne Daum'un Galatasaray'a karşı aldığı önlemler, ne Saracoğlu etkisi, ne de Galatasaray'ın 10 yıldır galip gelememiş olmanın getirdiği psikolojik baskısı. Pazar akşamı Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı yenmesindeki en önemli etken başlıktaki rakamlarda gizlidir. Maçtan sonra istatistiklere bakıldığında Fenerbahçeli futbolcuların 85 km, Galatasaraylı futbolcuların 75 km mesafe katettikleri görüldü. Bir maçta kazanmakta vardır katbetmekte. Ama rakibinden daha az koşar ve daha az mücadele edersen kaybetmeye mahkumsundur.

20 Ekim 2009 Salı

SÖZ SAVUNMANIN

Savunma ve savunmacıların önemi büyüktür futbolda. Savunmanın en önemli parçası kalecidir. Takımınız ne kadar iyi olursa olsun eğer kaleciniz kötü ise işler sizin için bir anda tepetaklak gitmeye başlayabilir. Kaleden sonra savunma oyuncuları gelir. Bugün futbolda toplu hücum toplu defans felsefesi benimsenmekte. Her ne kadar forvetlerde savunmanın bir parçası olsa da gerçek savunmacıların önemi hala geçerliliğini korumaktadır. Dünya futbolunda bazı istisnalar hariç maddi anlamda en az gelire sahip olan bölgesidir savunma. Ancak unutulmamalıdır ki yıldız golcüler gollerini atabilmeleri için kendi savunmalarına hala ihtiyaç duymaktadırlar. Çünkü hücm savunmadan başlar ve zaten doğru olan da budur. Bir teknik direktörün dediği gibi '' Bir gol atarsanız maçı kazanabilirsiniz ama bir gol yerseniz maçı kazanmak için 2 gol atmanız gerekecektir.'' Bu bağlamda son 40 yılın en iyi savunmacılarını hatırlamak istiyoruz.
P.S: Liste istatistiki bilgilerle değil oyuncuların değerleri ve değer kattıklarıyla oluşturulmuştur.




1- Roberto CARLOS



Gelmiş geçmiş en iyi sol beklerden biridir. 1990 da Palmeiras ta başlayan kariyeri 1996 da İnter e transfer olmasıyla devam etti. Ancak İnter de aradığını bulamadı ve 1 yıl sonra efsane olacağı Real Madrid e gitti. 11 Yıl aralıksız forma giydi. Teneriffe'e sıfırdan attığı gol matematikçiler tarafından imkansız olarak nitelendirildi.Real de 4 lig,3 süper kupa,3 şampiyonlar ligi,1 UEFA Süper kupası,2 kıtalararası kupa şampiyonluğu yaşadı. Milli formayla ise 1 Dünya şampiyonluğunun yanında 2 de Copa Amerika şampiyonluğu tattı. Fizik kurallarına aykırı şutları, hücuma verdiği destekle hafızalara kazındı.

2- Carles PUYOL



1899 da Barcelona yı kuran Carles PUYOL'un aklına gelir miydi acaba kendisinden 100 yıl sonra yine Carles Puyol Barcelona tarihine damga vuracağı. 2. Carles PUYOL 17 yaşında barcelona ya geldiğinde antrenör takımı karşısına alır ve sorar;

- Savunmada oynayanlar bir adım öne çıksın.



Puyol öne çıkar. Antrenör daha sonra orta sahada oynayanların öne çıkmasını ister yine Puyol öne çıkar. Son olarak hoca forvet oynayanların bir adım ileriye çıkmasını ister. Puyol yine öne çıkınca antrenör dayanamaz ve Puyol a tam olarak nerede oynadığını sorar. Puyol un verdiği cevap tam bir ders niteliğindedir.


- Ben F.C. Barcelona da oynuyorum

İşte bu duygudur 6 attıkları Madrid maçında binlerce madritistanın önünde krala isyan edercesine katalan bayrağı şeklindeki kaptanlık pazı bandını öptüren. 1999 yılında Van GAAL onu A takıma aldı. 2002 de UEFA tarafından yılın en iyi sağ beki seçildi. 2003 yılından bu yana Barça nın kaptanlığını yapmaktadır. 2006 yılında şampiyonlar ligini kazanmış 2009 da da hem şampiyonlar ligi hem lig şampiyonluğunu hem de kral kupasını kazanarak tarihi 3 lemeye imza atanlardan biri olmuştur.

3- Paolo MALDİNİ (Azzuri)


26 Haziran 1968 doğumlu olan Maldini İtalya'da efsane olmuş futbolculardan biridir. Kariyerinin tamamını Milan'da geçirerek forma aşkının ne anlama geldiğini futbol dünyasına göstermiştir. Cesare Maldini'nin oğlu olan Paolo 1984 yılında henüz 16 yaşında Milan forması giymiş ve 2009 yılında futbolu bırakana kadar ararlıksız 25 yıl aynı formayı giyerek kırılması güç bir rekora imza atmıştır. Milan kulübü 3 numaralı formayı müzeye kaldırarak vefasını göstermiştir.( Sadece Maldini'nin oğullarından biri Milan forması giyerse 3 numaralı formaya sahip olabilecektir.) 41 Yaşına kadar futbol oynayarak ne kadar iyi bir profesyonel olduğunu göstermiştir. İstanbul'daki Şampiyonlar Ligi finalinde 50.saniyede attığı golle Şampiyonlar Ligi'nin en erken golü rekorunu kırdı ama bu rekor Milan'ın kupayı almasına yetmedi. Dünyada yılın futbolcusu ödülünü alan ilk savunmacı olmuştur. Kariyerinde 7 Serie A , 5 Şampiyonlar ligi,4 Avrupa Süper kupası, 2 Kıtalararası kupa ve 1 de İtalya Süper kupa şampiyonlukları vardır.İstaikrar ve azmin adıdır AZZURİ.


4-Roland KOEMAN



Kariyerine F.C. Groningen takımında başlayan Koeman önceleri orta sahada görev alıyordu. Daha sonra libero mevkiine geçerek emin adımlarla zirveye doğru ilerlemeye başladı. Başarılı futbolu Ajax'a transfer oldu. 3 Sezon sonra ise PSV yolunu tutan Roland 88-89 sezonunda Barcelona'ya transfer olur. Kademe anlayışı, usta frikikleri ile avrupa ve dünya futboluna damga vurmuştur.



5- Marcel DESAILLY


Afrika'nın elmas madenleri ile zenginliği kıta avrupası tarafından yüzyıllardır sömürülmesine neden olmuştur. Yanlız avrupa sadece madenlerini değil her türlü bereketini vakum gibi çekmiştir kara kıtanın. Bu her şeyin içinde futbolda vardır. Özellikle Fransızlar çok kaymağını yemiştir. Marcel Desailly de Gana'da doğmasına rağmen 4 yaşında Fransa'ya göç etmiştir. Onunkisi tam olarak bir sömürülme hikayesi değildir ama somuçta o da afrika doğumlu devşirme fransızdır. 1987 de Nantes takımında futbola başlayan Desailly 1992 de Marsilya'ya transfer oldu. 1993 te Şampiyonlar ligini kazandı ve Milan'a transfer oldu. Milan'la da şampiyonlar ligini kazanmasıyla iki sezon arka arkaya farklı takımlarla kupayı kazanan ilk oyuncu oldu. 4 Serie A şampiyonluğu kazandıktan sonra artık İtalya'da misyonunu tamamladığını düşünerek Londra'nın mavi yakasına Chelsea'ye geçti. İngiltere de yılın neredeyse tamamının yağmurlu geçtiği 6 sezonun artından süpriz bir kararla Katar ligini tercih etti ve oradaki iki sezonunda 1 şampiyonluk kazanarak futbola veda etti.1995 ve 1998 yıllarında FIFA tarafından yılın defans oyuncusu ödülüne layık görülmüştür. Milli forma altında da 1 dünya kupası ve 1 avrupa şampiyonluğu ile 2 konfederasyon kupası zaferi elde eden Desailly bugün ön libero diye tabir edilen mevkiinin ilk oyuncusudur. Capello onu defansın göbeğinden, önüne çekmiş ve Desailly'de buradaki oyunu ile futbola yepyeni bir anlayış getirmiştir.





6- CAFU
Brezilya milli takımının en fazla forma giyen oyuncusu olan Cafu 7 Haziran 1970 te dünyaya gelmiştir. Gerçek adı Cafurunnna Mucact'tır. 1988 de Brezily'nın popüler kulüplerinden Sao Paolo da futbola başlamış, 5 sezonda 3 Libertodores kupası kazanarak 1995 te Real Zaragoza'ya transfer olmuştur. Burada 1 yıl oynayarak kupa galipleri kupasını kazanmıştır. 1996 de ise tekrar Brezilya'ya dönmüş ve Palmeiras'ta forma giymiştir. Avrupa defterini kapatmayan Cafu 1997 de çizmeye ayak basmış, sırtına Roma forması geçirmişti. Roma forması ile 6 yıl boyunca ter dökecek ve 1 Serie A şampiyonluğu yaşayacaktı.2003 te ise Milan'a transfer oldu ve futbolu Milan forması ile bıraktı. 2 Dünya kupası kazanan Cafurunnna 2004 te Pele tarafından açıklanan yaşayan en iyi 125 futbolcu listesine seçildi.







7-Paul BREITNER





Savaşın üzerinden ve Almanya'nın yıkılmasının üzerinden yanlızca 6 yıl geçmişti. Kendini yeniden kurmaya çalışan, faşist bir diktatörün bıraktığı kötü mirastan arınmak için çabalayan bir ülkede 1951 yılında dünyaya gözlerini açtı Breitner. B.Munich'teki başarılı futboluyla dikkatleri üzerine çekti. Facetti'nin öncülük ettiği modern bek anlayışını bir adım öteye taşıdı. Savunmadan çok hücumu düşünen bir sol bekti.1974 te Bayern ile şampiyon kulüpler kupasını kazandıktan sonraReal Madrid'e transfer oldu.1972 de avrupa şampiyonu 1974 te de dünya şampiyonu olan Almanya'nın kadrosunda yer aldı. İki dünya kupası finalinde de gol atan 4 futbolcdan biridir.



8-Alessandro NESTA





İtalya'nın en iyi oyuncusu olmak için 1976 da çizmeye ve dünyaya gözlerinin açmıştır Nesta. Çalım atma ve oyunu okuma olarak dünyanın en iyi defans oyuncusu olarak gösterilmektedir. Baresi onun için '' Benden daha iyi olmasa onu veliahtım olarak gösterirdim.'' demiştir. FIFA tarafından dünyanın en iyi savunmacısı ve en iyi 13. futbolcusu olarak gösterilmiştir. 1994 Yılından bu yana verilen yılın savunmacısı ödülünü son 9 yıldır Nesta kazanmaktadır. 2010 yılından itibaren ödülün adı Nesta'dan sonra gelen en iyi savunmacı olarak değişecektir. Bir maçta en çok kayarak top çalma rekoru ondadır. 2007 de Man. United ile oynanan maçta tam 48 kez topa yatarak müdahele etmiş ve hepsinde de topu almayı başarmıştır. 2006 da Dünya şampiyonluğunu, 2000 ve 2004 Serie A'yı,2003 ve 2007 de de hem şampiyonlar ligini hemde süper kupayı kazanmıştır.


9-Franz BECKENBAUER (Kaizer)






2. Dünya Savaşının ardından yıkıntılar arasında 11 Eylül 1945 yılında doğdu. 14 Yaşında futbola sol bek olarak Münih 1906 takımında başlamıştır.1964' te Bayern Münih'e transfer olduktan sonra orta sahaya bir yıl sonra da liberoya geçti.1971 ve 1976 da yılın futbolcusu seçildi. 1974 te dünya kupası finalinde Cruyff'lu Hollanda'ya karşı 2-1 lik skorla galip gelerek Dünya kupasını kaldırdı. 1977 de B.Münih'teki kariyerine son vererek Pele'nin takımı NY Cosmos'a transfer oldu. Burada da kariyerine 2 NASL şampiyonluğu ekleyen Kaiser 1982 de Almanya'ya döndü ve Hamburg'a geldi. Hamburg'la Bundesliga şampiyonluğunu tadan Beckenbauer tekrar Cosmos'a döndü. 1 Yıl daha futbol oynadıktan sonra aktif futbolculuk hayatına nokta koydu. Ancak futbol için yapacakları henüz bitmemişti. Teknik direktör olarak 1990 yılında İtalya'da düzenlenen Dünya kupasında, dünya kupası finallerinin en sıkıcı olanında Arjantin'i 1-0 mağlup ederek dünya kupasının bir kez daha sahibi oldu. Beckenbauer'e kadar libero orta sahayı geçmeyen, sadece savunma yapan oyuncu idi.Franz'la beraber libero stili değişti. Defanstan atakları organize eden, rakip alana geçen,geri dönmeyip gol atan isim oldu Beckenbauer.Oyunu geriden çok iyi okuyan Beckenbauer takım üzerindeki etkisiyle tam bir liderdi. Kariyerinde 4 Bundesliga,4 Almanya kupası,3 Şampiyon Kulüpler kupası,1 Kupa Galipleri kupası şampiyonluğu kazandı. 1972 de avrupa 1974 te de dünya şampiyonu oldu. Zagallo ile birlikte dünya kupasını hem oyuncu hem de teknik direktör olarak kazanan iki kişiden biridir.


10- Franco BARESİ



8 Mayıs 1960 ta dünyaya geldi. Maldini onun rekorunu kırmadan önce 20 yılla Milan formasını en çok giyen futbolcuydu. 6 Kez Serie A şampiyonluğu 3 kez de avrupa şampiyonluğu yaşadı. 6 Numaralı forması Milan tarafından emekliye ayrıldı.1982 yılındaki dünya kupası kadrosuna alınsa da hiç forma giymedi. 1986 da ise kadroya alınmamıştı. Son olarak 1994 yılındaki dünya kupası finalinde sahaya kaptan olarak çıkmış ama Brezilya'ya penaltılarla boyum eğerek yine altın kupayı kazanamaımıştı. Yine de oyuun stili ile dünya futbolna ismini yazdırmış bir oyuncuydu. O yıllarda Baresisiz bir Milan yada İtalya düşünülemezdi.