28 Aralık 2010 Salı

Ustalara Saygı Kuşağı-5

              Sandor KOCSIS

Kafa gollerinin adamı.'' Altın kafalı adam.'': Macar Sandor KOCSIS. 1954 Dünya kupasında 5 maçta 11 gol atarak gol krallığı tacını taktı. Macarların futbolda dünyayı kasıp kavurduğu yıllarda 68 kez milli formayı giydi ve 75 gol atma başarısını gösterdi.7 maçta rakip ağları 3'er kez havalandırdı. Fakat her zaman Ferenc PUSKAS'ın gölgesinde kaldı. Belki de onun şanssızlığı Puskas la aynı dönemde doğmuş olmasıydı.
21 Eylül 1929 da Budapeşte'de  dünyaya gözlerini açan Sandor futbol sahalarında adeta bir gol makinesi idi. Annesi onu okusun adam olsun diye değil sadece gol atması için dünyaya getirmişti adeta.KTC formasıyla 1944 yılında sahalara adım attığında henüz avrupa, Hitlerin çizmelerinden kurtulamamıştı. Savaş bittikten 1 yıl sonra  Ferencvaros takımına transfer oldu ve 1949 yılında macar ligi şampiyonluğu kazandı. Tabi kendisi de gol kralı olmuştu. Bu krallığı 2 yıl daha kimseye bırakmayarak aynı başarıyı 1950 ve 1951 yıllarında tekrarladı.Macarlar milli takım düzeyinde Avrupa'yı sallarken kendisi de macar ligini sallıyordu. 1952 yılında Macarların ünlü takımı Honved'e transfer oldu. O yıllarda Honved takımının durumu ile 2 yıl önce Fb'ye rakip olan Honved arasında dağlar kadar fark vardı.Sandor efsanevi macar oyuncu Puskas ile Honved de müthiş bir ikili oluşturdu ve 1952,54 ve 55 te lig şampiyonluğu yaşadı. 1952 de 36, 1954 te de 33 gol atarak avrupa'nın en golcü oyuncusu olmuştu.
Milli formayı 1948 de giymeye başlayan Sandor KOCSIS, Macarların 6 yıllık yenilmezlik döneminde kilit rol oynamıştı. 1952 de kazanılan Olimpiyat şampiyonluğunda Puskas ile birlikte en önemli etken Kocsis'ti. 1953 yılında Wembley'de İngiltere'yi 6-3 yendikleri karşılaşmada en kilit isim yine Kocsis olmuştu. Bu günün İspanya'sı neyse, o zamanların Macaristan'ı da oydu. Tek fark Macarların Dünya şampiyonluğunu kaçırmalarıydı. Hem de final maçında. İşte o Macar milli takımı 1954 Dünya kupasında her zaman olduğu gibi önüne geleni devirmiş ve finalde Almanlara rakip olmuştu. Herkesin favorisi Puskas'lı,Kocsis'li,Hidegkuti'li Macarlardı. Macarlarda kendilerinden o kadar emindi ki maç sonrası şampiyonluk kutlamalarını bile organize etmişlerdi. Maça Macarlar, herkesin tahmin ettiği gibi hızlı başlamış ve 2-0 öne geçmişlerdi. Ancak Almanlar disiplini elden bırakmayarak önce Macarları durdurdular,ardından da tarihin en iyi geri dönüşlerinden birini gerçekleştirerek maçı 3-2 kazandılar. Macar efsanesi sona ermişti artık. Turnuvayı 11 golle gol kralı olarak tamamlayan Kocsis  bu sevinci yaşayamamıştı bile. Son milli maçını 1956 da Avustury' ya karşı oynayarak milli formaya veda etti.

1956 Yılında Honved formasıyla İspanya turuna çıktı. Aynı yıl Sovyetler Macaristan'ı işgal edince diğer arkadaşları gibi ülkesine dönmek istemedi. Bir süre Young Boys Servant takımında oyuncu-antrenör olarak görev yaptıktan sonra takım arkadaşı Puskas gibi İspanya'nın yolunu tuttu ve Barcelona'ya transfer oldu. 24 Eylül 1957 de açılan 90 bin kişilik  Nou Camp stadında  katalan halkına unutulmaz anlar yaşattı. O zaman İNTER-CİTİES FAİRS adıyla oynatılan Fuar Şehirleri kupası, şimdiki adıyla UEFA Avrupa Liginde 1958 ve 1960 ta iki kez kupayı Barcelona şehrine getirdi.1959 ve 1960 ta La Liga'nın da zirvesinden inmeyen Barça ile 2 kez de Kral Kupası kazandı.1966 Yılında 37 yaşında sahalara veda eden Macar oyuncu 194 maçta 140 gol atarak başarılması güç bir iş çıkardı.
1978 yılında hayata gözlerini yumarken ardında sayısız başarı bıraktı.Uluslararası Futbol Tarihçileri ve İstatistikçileri Federasyonu (IFFHS) tarafından ''Yüzyılın Macar Oyuncusu'' seçildi.

22 Aralık 2010 Çarşamba

Lütfen !!!


Sayın Aziz YILDIRIM Fb kulübünün vizyon anlamında en başarılı başkanı. Buna kimsenin itiraz hakkı yok. Kendisi her fırsatta Fb'nin bir spor kulübü olduğunu ısrarla vurguluyor ki bu konuda da haklıdır. Sporun her branşı ile ilgileniyor. Bir spor kulübü başkanı olarak yapması gereken her şeyi yapıyor. Hatta bu uğurda zaman zaman sağlığını da tehlikeye atıyor. Voleybolun başında Sayın Mehmet Ali AYDINLAR var. Bayanlar dünya şampiyonu oldu,geçen sezonda avrupa şampiyonlar liginde final oynadı. Basketbol ise Aydın ÖRS'e emanet. Onlarda THY  EURO ligde dolu dizgin gidiyorlar. Yani kısacası Sayın Yıldırım'ın profesyonellere bırakıp da müdahale etmediği branşlar başarılı. Fakat Sayın Aziz YILDIRIM'ın bir fiil müdahale de bulunduğu futbol ise tam tersi durumda. Bu bana çok garip geliyor. Biri bana bunun mantıklı bir açıklamasını yapsın lütfen. 

21 Aralık 2010 Salı

EL MATADOR

Xabi ALONSO



İspanya'nın dünyaca ünlü boğa güreşinin efsaneleridir matadorlar. Boğaya karşı sadece kılıçla karşı koyarlar.Binlerce çift göz boğanın boynuzlarının mı yoksa müthiş bir cesaretle ona karşı koyan matadorun mu galip geleceğini merak eder.Bill Shankly'nin '' Futbol bir ölüm kalım meselesi değildir. Ondan çok daha önemlidir.'' dediği gibi ise, futbol da bir nevi matador ile boğa arasında geçen ölüm kalım meselesi gibidir.
İşte Xabi ALONSO da ünü futbol arenalarının dışına taşmış matadorlarının en iyilerinden biridir.Oyunu okumada ki zekası,aklın ayaklara hükmetmesiyle verilen derinlemesine paslar,orta sahayı bir komutan gibi yönetmesi Alonso'yu Alonso yapan özelliklerdir.Liverpool'un bu sezon Premier ligde alt sıralarda olmasının sebebi sadece Benitez'in yarattığı kalıcı etki değildir.Tıpkı Real Madrid'in son iki yıldır (şampiyon olamasa da) gösterdiği performansın sırrının Ronaldo,Kaka,Mesut'un başlı başına sebep olmaması gibi.Her iki durumda da Alonso'nun Liverpool dan ayrılması ya da Madrid'e gelmesi önemli bir faktördür.
Futbolda daima en zor olanı yani basit oynamayı seçer Alonso. Kademe anlayışı,topu oyuna sokması,rakibin zayıf noktalarını görmesi onun futbol aklının derecesini göstermektedir.Alonso'nun varlığı kendisini fazlasıyla hissettirir. Ancak yokluğu bir çocuğun elindeki dondurmayı Piccasso'nun en güzel tablosuna yapıştırmasından bile daha acı vericidir.Futbol Vivaldi'nin Dört Mevsimi ise Alonso Dört Mevsimin ilkbaharıdır. Attığı mesafe tanımayan paslar karşısında çimlerin bile dile geldiği oyuncudur o. Real de Ronaldo ve Mesut süvari ise O,karargahtır.
İşte O karargah 1981 yılında yaprakların rengini değiştirdiği ve yer çekimine karşı koyamadığı kasım ayının yirmi beşinde Bask bölgesinde San Sebastian'ın güneyinde yer alan Tolosa da dünyaya gözlerini açtı. Futbol dolu bir bölgede ve ailede büyüdü.Babası Periko ALONSO La Liga'yı Real Sociedad la 2 ,Barcelona ile 1 kez kazanmış ve milli formayıda 20 kez giymiş bir futbolcuydu. Dolayısı ile küçük Xabi'nin de futbola duyarsız kalması kaçınılmazdı.Aileden gelen futbol tutkusu çocuk yaşlarda San Sebastian'da ''Playa De La Concha'  (Shell Beach) da oynarak başlamıştı. O yıllarda en yakın arkadaşı da şimdi Everton da forma giyen Mikel ARTETA dır.  Yıllar sonra Xabi, Arteta ile olan dostluğunun top tekniğini geliştirmesinde oldukça faydalı olduğunu  söylemişti.
Abisi ile birlikte babasının antremanlarına gitmek hayatta en çok zevk aldığı şeylerden biridir. Şu anda oynadığı pozisyon için de babasından feyz almıştır. Bu pozisyon ona topun nasıl iyi dağıtılması gerektiğini öğretmiştir. Shell Beach te beraber top oynadığı en yakın arkadaşı Arteta ile birlikte bir gün beraberce Sociedad forması giymeyi hayal ediyorlardı. Alonso Sociedad formasını giymeyi başarmış ancak Arteta  ile yolları ayrılmıştı. Çünkü Arteta o zaman Barcelona'ya transfer olmuştu. İlk bakışta Arteta Xabi den daha iyi bir sıçrama yapmış gibi görünüyordu.

Sociedad formasıyla ilk maçına 18 yaşında Copa Del Rey de CD Logrones'e karşı çıktı.Ancak o sezon bir daha forma şansı bulamayacaktı. 2000-2001 sezonun başında takım Javier CLEMENTE ye emanet edilmişti. O da dahiyane bir fikirle Alonso'yu ikinci lig takımı SD Eibar'a kiralık olarak göndermişti. Javier yaptığı dahiyane hareketlerde bununla sınırlı kalmamış oynattığı futbol yüzünden Sociedad 2001 Ocak ayında La liga da son sırada yerini almıştı. Bu durum tabi ki böyle devam etmemiş Clemente'nin görevine son verilerek takımın başına yolu Türkiye'den de geçmiş Liverpool'un efsanevi oyuncularından Galli teknik adam John B. TOSHACK getirilmişti. Ülkemizde değeri anlaşılamamış sayısız teknik adamdan biri olan Toshack, Clemente'nin yaptığı ilk icraatın tersini yaparak Xabi'yi takıma geri çağırmış ona 19 yaşında kaptanlığı vermişti. Takım daha sonra toparlanıp ligi 14. bitirerek ligde kalmayı başarmıştı. Toshack Alonso daki yeteneği fark etmiş  ve ona ileride en iyi orta saha oyuncularından birisi olmasını sağlayacak,topa dokunuş ve kontrol etmede yeteneklerini en üst düzeye çıkaracak özel antremanlar yaptırıyordu. İlk golünü attığı ve toplamda 3 gole ulaştığı 2001-02 sezonunda 30 maç formaya giyecek ancak Real Sociedad sezonu bu kez de 13. bitirecekti.2002 sezonun başında Sociedad teknik direktörlüne Raynald DENOUEİX getirilecekti.  John B. Toshack'ın takıma kazandırdığı Nihat KAHVECİ ile birlikte Karpin'li,Kovaçeviç'li kaleci Vesterfeld'li kadrosuyla Sociedad şampiyon olduğu 1981-82 sezonundan sonra ilk defa o sezon şampiyonluğa çok yaklaşacak Real Madrid'in ardından sezonu ikinci bitirecekti. Tarihinde ilk defa Şampiyonlar Ligine katılma başarısı gösteren Sociedad da o sezon Alonso 12 golün yanı sıra attığı mükemmel paslarla Nihat'ı ve Kovaçeviç'i birer yıldız yapacaktı. O yıl ispanyol spor dergisi de Xabi'yi en iyi ispanyol oyuncu seçecekti. Gösterdiği performans aynı zaman da ona milli yakımın kapılarını da açmıştı.

Milli takım hocası Saez onun için ''Fantastik bir isabetli pas mesafesi var ve futbolu olağanüstü bir netlikle görüyor.'' demişti.
2003-04 Sezonunda işler biraz karışmıştı. Şampiyonlar liginde Galatasaray'ın da bulunduğu gruptan çıkmış ancak avrupa da ve ligde fırtına gibi esmeye başlayan Lyon'a elenmişlerdi. Yoğun maç trafiğini oyuncular kaldıramamış ve ligi ancak 15. bitirebilmişlerdi.Sezon sonunda Real Madrid Alonso'yu istemişti ancak o sürpriz bir kararla kulübünde kalmayı tercih etti. Çocukken beraber oynadıkları, kendi gelişimine önemli derecede katkıda bulunan Arteta Sociedad' a gelmişti. Biraz gecikmeli de olsa ikisinin de beraber oynama hayalleri gerçekleşmişti. Ancak bu mutluluk fazla uzun sürmedi. Sezon öncesi hazırlık kampına alınmayan Xabi 10,7 milyon pound karşılığında Liverpool'a satılacaktı. Artık ispanya çimleri onun mesafe tanımayan paslarından mahrum kalacaktı.Valencia da elde ettiği iki La Liga şampiyonluğu ve bir UEFA kupası zaferinden sonra Liverpool'un başına geçen Benitez onu ısrarla takımında görmek istemişti. Alonso Liverpool'a gelir gelmez katkı sağlamaya başladı. İkinci maçında oyuna sonradan girmiş ilk devreyi 2-0 yenik kapadıkları Fulham karşısında Alonso'nun bir de frikikten gol attığı maçı 4-2 kazandılar.

 Orta sahada, MR.LİVERPOOL yani Gerard ile birlikte harika bir iki oluşturmuşlardı. Adeta birbirlerini tamamlıyorlardı. Alonso hem defansif görev yapıyor hemde Salvador Dali'nin fırça darbesi misali attığı paslarla Gerard'ın yükünü hafifletiyordu. O sezon Şampiyonlar Liginde Juventus ile oynadıkları çeyrek final rövanş maçından sonra The Guardian gazetesinden Kevin Mc CARRA Alonso için '' Bu olağanüstü futbolcu Della Alpi de tekniğin ciddi bir fiziksel dezavantajı alt edebileceğini kanıtladı. Ligde işler çok ta istenildiği gibi gitmiyordu. Ama Alonso,Gerard ikilisi Şampiyonlar liginde Chelsea'yi de elemişlerdi ve sırada final maçında Milan vardı. 2005 finali İstanbul'daydı ve bu masallar şehri bir masala daha tanık olacaktı. Maldini ile şampiyonlar liginin en erken gol rekorunu kıran Milan,Crespo'nun iki golü ile soyunma odasına 3-0 önde girecekti. Herkes maçın bittiğini düşünüyordu ama masal henüz başlamamıştı. İkinci yarı altı dakika içinde tarihin en iyi geri dönüşlerinden biri yaşandı. Önce Gerard'ın kafası farkı ikiye indirdi. Ardından Smicer'in şutu ağlarla buluştuğunda  Liverpool maçı bırakmadığını gösteriyordu. Artık İstanbul Olimpiyat Stadyumunda ''YOU''LL NEVER WALK ALONE'' dan başka bir şey duyulmaz olmuştu.
Elli dokuzuncu dakikada Gattuso'dan tarihi hata geldi. Gattuso, Gerard'ı ceza sahası içinde düşürmüş ve penaltıya sebep olmuştu. Kazanılan penaltıyı Alonso kullanmış ilk vuruşta Dida topu kurtarmayı başarmıştı. Fakat son sözü yine Alonso söyledi ve dönen topu ağlarla buluşturarak beraberliği sağladı.Maç uzatmalara gitti. Uzatmalarda gol olmayınca penaltılar Liverpool'a Şampiyonlar Ligi kupasını getirdi. Alonso 23 yaşında bu kupayı kazanarak Liverpool ile harika bir sezon geçirmişti. Bunu bir de Süper kupayla süslediler. Ligde alınan beşincilik kimsenin umurunda değildi.2005-06 Sezonunda FA Cup ve FA Community Shield'i aldılar. Ancak sakatlıklar Alonso'nun yeşil sahalardaki resitallerine ara vermesini gerektiriyordu. Sadece manevi anlamda değil maddi anlamda da taraftarını mutlu ediyordu.Nisan 2006 da NEWCASTLE  maçında 65 yardtan attığı golle, kendisine 200 poundluk bahis oynayan bir taraftar bunun karşılığnda bahis sitesinden 25.000 pound kazanmıştı. Bu gol aynı zamanda Premier ligin en uzun mesafe golüdür. Sadece Premier ligin değil İngiltere'nin en uzun mesafe gol rekoru da kendisine aittir. 2005 te FA cup maçında Luton Town'a 78 yard tan da gol atmayı başarmıştır. Milli takımında değişmez oyuncularından olan Xabi 2008 yılında İspanya'nın kazandığı Avrupa Şampiyonluğundaki baş aktörlerden biridir. O Liverpool tarftarlarının gönlünde taht kurmayı çoktan başarmıştı. Kop tribününde ayrı bir yeri vardı onun. Fakat ayrılık zamanı gelmişti. Ronaldo ile başlayan Real fırtınası Alonso'yu da içine almak istiyordu. Liverpool şehri buna şiddetle karşı çıkıyor ancak Liverpool takımı içinde bulunduğu maddi durumdan dolayı aynı direnci gösteremiyordu. Sonunda Xabi ALONSO 30 MİLYON sterlin karşılığında Real Madrid'e transfer oluyordu.

Bir önceki sezon hayl kırıklığı yaratan Madrid onun gelişi ile birlikte toparlanmıştı.2008-09 sezonunda 10 mağlubiyet alıp kalesinde tam 52 gol gören Real o geldikten sonra sezonu sadece 4 mağlubiyet ve kalesinde 30 gol görerek tamamlıyordu.İlk sezonunda sakat ve ya cezalı değilse Pellegrini tarafından sürekli ilk on birde oynatılıyordu. (Bu sezon da Mourinho için de durum pek farklı değil). İlk sezonunda 96 puanla muhteşem Barcelona'nın ardından ligi ikinci bitiren Madrid'in maliyet  fayda analizi yapıldığında en değerli oyuncusuydu Alonso.  2010 yazında Afrikada düzenlenen Dünya kupasında İspanya şampiyon olurken,Xavi'nin ,İniesta'nın David Villa'nın katkısı ne kadarsa Alonso'nun katkısı da en az onlar kadardı.

 San Sebastian topraklarına ve İspanyollara böyle bir oyuncu için ne kadar teşekkür etsek azdır.

12 Aralık 2010 Pazar

2004 MODEL YUNANİSTAN


Fenerbahçe'yi yenmenin en kestirme yolu bu. 2004 model Yunanistan taktiği. Sonuna kadar kapan sonra 2 şutla maçı al. İkinci yarılarda Fb'nin oyundan düştüğünü artık orta okul çocukları bile biliyor. Ümit ÖZAT ta ilk yarı takımını Otto REHAGEL'in bile kıskanacağı şekilde oynattı ve toplamda üç şut ve iki golle istediğini aldı. İlk yarıda yarı sahayı geçecekler diye az kalsın ödleri patlayacaktı. Bunu o kadar abarttılar ki 2004 te Yunanistan milli formasını giyen oyuncuları bile bunaltacak  seviyeye getirdiler.
Aslında ilk ayrı Fb maçı kazanma adına her şeyi yapmıştı. Ceza sahası dışından şut,ver-kaç larla rakip ceza sahasına girme,kanatlara inip oyunu açma. Hepsi vardı sarı lacivertli oyuncularda ama bir tek son vuruşlarda etkisiz kaldılar.İkinci yarıda daha vasat oynamalarına rağmen gol için biraz daha açıldıkları dakikalarda kontradan golü yediler. Fakat golün de Caner'in kanadından geleceği bas bas bağırıyordu.



Fb'nin deplasmanlarda puan kaybı yaşamasının iki ana nedeni var. İlki, kontraya çıkamaması.Aykut Hoca'nın istediği gibi hızlı bir şekilde atağa çıkamıyor Fb. Sürekli set hücumu varyasyonları deniyor. Böyle olunca da rakipler, savunma pozisyonlarını rahatça alabiliyor.  Bir diğer sıkıntı ise ters kanada tek topla dönemiyor.Devamlı yerden iki ya da üç pasla kanat değiştiriyor. Bu da zaman kaybı yaratıyor.Eğer bu iki sıkıntıyı giderebilirse daha iyi sonuçlar alabileceğine eminim.
Trabzon'un kazandığı,Kayseri'nin kaybettiği hafta da bu mağlubiyet hiç de iyi olmadı. Liderle puan farkı dokuza çıktı ve bu fark hiç de az değil.Devre sonuna doğru şampiyonluk için iddialı olabilecek bir konuma gelmişken farkın tekrar açılması ağır bir yara daha aldırdı Fb'ye.  

11 Aralık 2010 Cumartesi

Futbola Dair-14



Golü önce kafanızda,düşüncenizde atmalısınız. Düşünmeden atılan gol,gol değildir.

                                                                                     Metin OKTAY

8 Aralık 2010 Çarşamba

Not Defteri




Not defteri bu akşam sezonu açtı. Fuat AKDAĞ ve Rıdvan DİLMEN uzun bir  aradan sonra tekrardan beraberce ekranda göründüler. Ne yalan söyleyeyim özlemişiz. Sezonun ilk programının konuğu Emre BELÖZOĞLU idi.
Malumunuz Fenerbahçeli taraftarlar dışında pek seveni yoktur kendisinin. Yetmiş milyon sadece milli maçlar sırasında hep beraberce sever Emre' yi. Saha içinde topa karşı agresif tavırları rakip takım taraftarları tarafından pek de hoş karşılanmaz. Ancak onu yakından tanıyanlar kendisinin saha dışında bambaşka bir insan olduğunu söyler.
Programın ilk bölümünü kaçırdım. Ancak seyrettiğim bölümlerde Emre'nin tavırları,konuşması,fikirleri beni oldukça mutlu etti. Gerçekten de saha dışında tam bir efendi. Gerek Rıdvan DİLMEN'e gerek Fuat AKDAĞ'a saygısı son derece samimi idi. Kaptanına sahip çıkması ve sahip çıkarken de söylediklerinin altını doldurması ona ne kadar değer verdiğinin bir göstergesi. Basının ikiye bölünmesine sebep olan Aykut Hoca'ya saygısı ve sevgisi en üst düzeyde. Hocasına olan bu duygularını da onun yanında yer alarak bir kez daha belirtti. Türk futbolunun geçmişi ile bu gününü değerlendirirken asıl sorunun sadece saha içinde olmadığını dünya ve avrupa futbolunda bir yerlere gelmek için oyuncunun saha dışında da eğitilmesinin gerektiğinin altını çizdi.  Dikkatimi çeken bir nokta da Emre nin 2012  Dünya kupasına ev sahipliği yapacak ülkenin seçiminde lobi faaliyetlerinde David BECKHAM'ın orada bulunmasını vurgulamasıydı. Avrupa Şampiyonası adayı olup onu alamayan bir ülkeye çok ince bir mesaj verdi Emre. Gündemi sürekli takip etmesi. Dünyadaki gelişmeleri takip etmesi, gençleri sürekli okumaya teşvik etmesi ve yaptığı öz eleştirilerle ne kadar  aklı başında ve  lider karakterli göstermiş oldu.