28 Şubat 2010 Pazar

Enayi yerine koymak

Maçtan sonra Fenerbahçe Başkan Vekili Sayın Nihat ÖZDEMİR ntv'ye bağlanarak mağlubiyetin faturasını hakem Fırat AYDINUS'a kesti. Merak ediyorum Fenerbahçe ne zaman taraftarı kandırmaya çalışmaktan vazgeçecek ? Kimseyi kandırmaya çalışmayın. Gerçekleri herkes görüyor. Bu takım bitik. Hocası bitik,oyuncusu bitik,başkanı bile bitik. Şampiyon olmak önemli ama taraftarı enayi yerine koyarak şampiyon olunacaksa Fb taraftarı o şampiyonlukları istemez.10 Yılda 500 milyon euro harca sonra bir tek Şampiyonlar Liginde bir kez çeyrek final oyna, Juan FİGER'in kuklası ol taraftarın paralarını hesapsız harca,transfer denince Avrupa aklının ucuna bile gelmesin brezilya'dan çıkma,sonra biz başarılıyız de. Takım hiçbir şey oynamıyor,yönetim suçu hakeme atıyor. Tamam hakem kötü maç yönetti ama Fb 5 gol attı da 5 i de iptal mi edildi ? Taraftar yine görevini yaparak Olimpiyat'a gitmiş. Avrupa yakasından bile gitmenin zor olduğu yere Anadolu yakasından kalkıp gitmişler. Kimse onlara laf söylemesin. Bu havada yolun çilesini çekiyorlarsa iyi oyun ve galibiyet istemek onların hakkı. Ama maça bakınca Alex gol dışında yok. Güiza zaten hiç yok.( Bir de yönetim bu oyuncu için sözleşmeyi 2 yıl daha uzatmak istiyor.) Santos yok,Vederson yok,Bilica yok. Yok Allah yok. Bir tek Emre mücadele etmeye çalışıyor.Zaten taraftarda mücadele edenin hakkını veriyor.

Ve Selçuk. Artık onun kaptırdığı topların akıbetini bilmeyen yok. Garanti gol oluyor. Beşiktaş'ta İbrahim ÜZÜLMEZ yıllardır oynuyor. Sayısız hocayla çalıştı. Kendisini Türk futbol kamuoyu hiç bir zaman beğenmedi ama hiç bir antrenörde ondan vazgeçemedi. Peki Fb'ye gelen hocaların hepsi neden Selçuk'tan vazgeçiyor. Çünkü Selçuk hiçbir zaman kendini geliştirmedi. Son olarak Daum. Eğer Fb sezonu şampiyon olarak tamamlasa bile gönderilmeli. Fb ile yaptığı 3 yıllık sözleşmenin sonunda emekliye ayrılmayı planlayan bir hoca Fb'ye ne verebilir ? Ne kadar verimli olabilir ? Nasıl olsa eskileri almaya başladı, seneye de Zico ile R.Carlos'u geri getirir taraftarı enayi yerine koymaya çalışan,transferin kitabını yazan yönetim

25 Şubat 2010 Perşembe

Hepimize Geçmiş Olsun

Hepimize geçmiş olsun. Zaten çok bir şey beklememek gerekirdi. Galatasaray'ın santraforsuz , Fenerbahçe'nin mantelitesiz başladığı ligin ikinci yarısında düşe kalka ilerlerken avrupa da daha ileriye gitmeleri beklenemezdi. Daha fazla bir şey söylemeye gerek yok. Artık önümüzdeki yıllara bakacağız. Yanlız üzüldüğüm nokta birinin tarihinde UEFA Şampiyonluğu , diğerinin daha iki yıl öncesinde şampiyonlar liginde çeyrek final oynamışlığı var. Fakat bu çıtayı daha da yükseğe taşıyacakları yerde günden güne kötüye gidiyorlar. Bu kadar basiretsiz transfer politikalarıyla ancak bu kadar olur. Şimdi hiç kimse çok iyi oynadık,şansızdık, turu biz hakettik demesin. İki takımımızda elendi ise haketmedik demektir. Eğer gerçekten iyi oynamış olsaydık turu geçen ekipler bizimkiler olurdu. Çünkü iyi oynayan, hak eden kazanır. Şimdi dönelim annemizin ligine paşa paşa birbirimizi yiyelim. Elin Panathinaikos'u her iki maçta da Roma'yı yenerek eliyor, biz ise A.Madrid'le Lille'i eleyemiyoruz. Helal olsun bize. Bu arada bir fırsatı da kaçırdık. Eğer iki kulübümüzde tur atlasaydı,önümüzdeki yıl avrupa kupalarına 6 takımla katılacaktık.Böyle gidersek 20 önceye döner ancak 3 takımla katılabiliriz. Hepimize geçmiş olsun.

23 Şubat 2010 Salı

Siz İstediniz

Fenerbahçe yönetim kurulu bugün yaptığı yazılı açıklamada Bursasporla oynanan maçta taraftarın gösterdiği tepkiye karşılık taraftardan destek istedi. Yapılan davranışları tabi ki tasvip etmiyorum. Ancak dün akşam o tepkileri gösterenler taraftar değil müşteridir. Para ödeyerek aldıkları kombinelerin karşılığını istiyorlar. Bugün Türkiye'nin kulübüne en çok para harcayan taraftarıdır Fb taraftarı. Televizyon gelirlerine bağlı değildir kulübün gelirleri. Diğer bütün kulüplerden daha rahattır kasası. Bu taraftarı müşteri haline getirmek isteyende bu yönetimdir. Dolayısı ile müşteride parasını vererek aldığı hizmetten memnun değildir. Tepki verme biçimi doğru olmasa da tepki vermesi normaldir. Ayrıca müşterinin her tepkisinden sonra kulübün resmi siteden birlik beraberlik mesajları vererek gaz alma yoluna gitmesi kabak tadı vermiştir artık. Taraftarlar tabi ki her koşulda takımını destekleyecektir.Bugüne kadar da hep desteklemiştir ve terinin son damlasına kadar sahada mücadele eden takımının yanında olmuştur. Onlar için önemli olan kazanmak değil,formayı sırılsıklam yapabilmektir. Taraftar sitelerinden akşam üstü yapılan samandıra'ya yürüyüş organizasyonları da iki gün sonra oynanacak Lille maçı içindir. Eğer tur geçilemezse o zaman sadece müşteriler değil taraftarlar da isyan bayrağını çekecektir.

22 Şubat 2010 Pazartesi

Ne Zaman

Merak ediyorum bu Fb na zaman eline geçen fırsatları değerlendirecek. Ne zaman rakipleri puan kaybettiğinde bunu avantaja çevirebilecek. Ne zaman 3 maç üst üste iyi oynayarak taraftarını memnun edecek. Ne zaman milyon eurolar sokağa atılmadan başarılar gelecek. Ne zaman dünya yıldızı diye 2. sınıf topçular alınmayacak.Ne zaman Güiza'ya 17 milyon euro verilmeyecek. Ne zaman taraftar arkasına yaslanıp rahat rahat maç seyredecek. Ne zaman acaba maç ne olacak diye sormadan maçı bekleyecek. Ne zaman cesur,atak,kulübe çağ atlatacak hocalarla çalışacak. Ne zaman mafya haline gelmiş menajerlerin elinde oyuncak olmaktan kurtulacak. Ne zaman istikrardan bahsetmeden istikrardan yana olacak. Ne zaman figüranlığı bırakıp,esas oğlan rolüne bürünecek. Ne zaman .................

21 Şubat 2010 Pazar

Tartışmadan olmaz

Al sana tartışılacak bir derbi daha. Arkadaş bir derbiyide penaltı mı değil mi ? gol mü değil mi ? ofsayt mı değil mi? tartışmaları olmadan geçirelim Allah aşkına. Bu akşamki derbide de 38. dakikada İbrahim ÜZÜLMEZ'in ortasına kafa vuran Holosko'nun top çizgiyi geçti mi geçmedi mi tartışması yaşatacak pozisyon. Şimdi kanallar tekrar tekrar gösterecek. Bütün hafta bu tartışmayla geçer. Ola ki GS şampiyon oldu. Bu pozisyon yıllarca peşinden ayrılmaz Gs'nin

20 Şubat 2010 Cumartesi

Liderin Psikolojisi

Yine sinir edici bir maç daha. Avrupa da hele deplasmanda kontrollü oynarsın ama korkak oynarsan kaybetmeye mahkumsundur.İki gol de evlere şenlik. Volkan'daki konsantrasyon eksikliği daha ilk dakikada başlıyor. Ardından beraberliği sağlıyorsun ama geride kalan dakikalarda en ufak umut verici bir mücadele yok. Yıllardır fb'nin en yaptığı şeylerden bir olan pas trafiğini rekor top kaptırmayla maçı tamamlıyor oyuncular.
Tabi mağlubiyetin sebeplerinden bir de psikolojik. Liderin ruh hali ne ise aynı psikoloji takıma da yansıyor. Zico'nun takıma kattığı değerlerden biri de özgüvendi. Rakip kim olursa olsun her takımı yenebileceklerini biliyordu oyuncular. Özgüvenleri son derece yüksekti. Elendikleri Chelsea maçı dahil hiçbir maçta ezilmemişlerdi. Daum ise tam tersi. Avrupa arenasında tam bir korkak. Bu korkaklıkta ona Avrupa kupalarında sıfır başarı olarak geri dönüyor doğal olarak. Daum olduğu sürece FB belki üç yıl üstüste şampiyon olur ama Şampiyonlar liginde sürekli tecrübe kazanmakla vakit kaybeder.

Bu korkalığın ve özgüven eksikliğinin en çok etkilediği oyuncu 17 milyon euroluk,İspanya gol kralı,Türkiye'de acıların çocuğu serileri ile Emrah'ı bile geride bırakan,hatta Emrah,Ömercik ve Sezercik'i aynı anda cebinden çıkartabilme potansiyeline sahip Güiza. İlk yarıda kaleye vurmayıp Alex'e doğru pas diye verdiği şut,bu özgüven eksikliğinin en çıplak göstergesi. İkinci yarıda kaçırdığı gollerin sebebi de aklının ilk yarıdaki pozisyonda kalması. Adam isteksiz değil,resmen bitik. FB'ye Keneth ANDERSON'dan sonra verimli bir forvette gelmedi zaten. İkinci maçta her şey farklı olur ve FB turu geçebilir. Ancak geçemezse bunun sebebi Daum ve Güiza'dır.

17 Şubat 2010 Çarşamba

İşi Çok Zor

Oldu,olmadı.Geldi,gelmedi. pahalı,ucuz derken en sonunda Hiddink için resmi açıklama TFF tarafından yapıldı. 2+2 Yıllığına Hiddink A Milli Takımın teknik direktörlüğüne getirildi. Bence en doğru seçimlerden biri yapıldı. Mili takım hocalığı için neden yerli bir isim tercih edilmediği günlerce tartışıldı. Yerli bir isim getirilemezdi. Çünkü Fatih TERİM zaten son noktayı koymuştu. Mustafa DENİZLİ hem kulüp çalıştırıyor hemde şu an için sağlık durumu da her iki stresi de kaldırmaya müsait değil. Belki hayati bir durum söz konusu değil ama yine de vücuda fazla yüklenmemek gerekir. Şenol GÜNEŞ ise Trabzon'un başında. Şimdi diyeceksiniz ki Türkiye'de başka isim yok mu? Bence şu an için yok. Ertuğrul SAĞLAM, Yılmaz VURAL, Abdullah AVCI, Tolunay KAFKAS ve daha bir çok teknik adam bu ülkenin yetiştirdiği çok değerli hocalar. Ancak Fatih TERİM ve Mustafa DENİZLİ 2-3 sezon kulüp çalıştırıp milli takımın başına geçmediler. Yıllarca antrenörlükte pişe pişe geldiler başa. Birikimleri ve tecrübeleri ile bu ulusa milli takımlar düzeyinde unutulmaz zaferler tattırdılar. Yukarıda ismi geçen hocalar da elbet bir gün milli takımın başına geçeceklerdir ancak öncelikle avrupa da daha fazla maç yapmalı ve tecrübe kazanmalılardır. Ertuğrul SAĞLAM ve Tolunay KAFKAS bu duruma en yakın iki teknik adam. Onları KIRMIZI BEYAZ eşofmanlarla görmek en büyük arzumuz.
Gelelim Hiddink'in durumuna. Ülkemizde Rijkaard'ın hoca olmamakla itham edildiği, Zico'nun dünya ve avrupa futbolundan bihaber olmakla suçlandığı bir ortamda gerçekten işi çok zor. Gerçi kendisi ülkemizde buna alışkın. Ama 1990 da aldığı sonuçlarla arkasına teneke bağlayanlar eminim savaş baltalarını çıkarmış,kılıçlarını da bilemeye başlamışlardır. En ufak kötü bir sonuçta yine başlayacaklardır sallamaya. Efendim yerli hoca olsaydı böyle olmazdı. Bu adama bu kadar para verilir mi ? Ve daha niceleri.
Tabi ki Hiddink'i anlatmak benim haddime değil. Ancak sevdiğim yönlerinden bir tanesini söylemeden geçemeyeceğim. Hiddink bazı teknik adamlar gibi ille de benim sistemim diye tutturmuyor. Elindeki malzeme neyse ona bir taktik belirliyor. Ayrıca maçın gidişatına göre maç içinde değişik sistemlere geçiş yapabiliyor. Adamın belli bir sisteme takıntısı yok. Son olarak daha önce çalıştırdığı G.Kore ve Rusya da iki yarı final ile halk kahramanı olmayı başardı. Biz ise yarı final ve çeyrek finallere artık alıştık. Bundan sonra bizi ancak finaller tatmin eder. İşte hem bu yüzden hem de ülkemizdeki üstün futbol ulemaları yüzünden işi çok zor Guus Hiddink'in. Allah yardımcısı olsun.( Kırmızı beyaz formada fena durmamış hani)

14 Şubat 2010 Pazar

Çekirge

Bu FB adama ne yapacağını da ne yazacağını da şaşırttırır. İyi oynamaz ama 8 de 8 yapar,iyi oynar ama ligin son dört takımına 4 puan bırakır. İyi oynamadığı zaman alınan galibiyetler memnun etmiyor taraftarı,iyi oynadığı zaman da kaçan puanlara üzülüyor. Yani bir türlü sevinemedi gitti. Ligde ilk 10 maçta kalesinde 6 gol gören takım ikinci yarı sadece son üç maçta 6 gol yedi.
Ünlü bir söz vardır; Ofans maç kazandırır,savunma şampiyon yapar diye.Son maçlarda Volkan da dahil olmak üzere savunmada ciddi bir düşüş var. FB'nin yediği ikinci gol evlere şenlik.Rakibe karşı bir adam fazla olan FB'de 3 savunmacı Isaac topu nereye vuracak diye seyrediyor. Tabi Volkan da savunmasını yanlız bırakmıyor o da seyrediyor. Tamam Isaac çok güzel yere vurdu. Belki yine çıkaramayacaksın ama hiç değilse hamle yap. Eğer savunma toparlanmazsa fener daha çok puan kaybeder. Diyarbakır ve Manisa maçlarında 1 puanı, Bursaspor karşısındada turu son dakikada aldı FB. Çekirge 3 kez sıçradı. Bakalım 4. kez zıplayabilecek mi ?

En Kelepir Transfer

Bazı oyuncuları kendileri için ödenen bedelin kat kat karşılığını verirler dünya futboluna. Onların futbol sanatına olan tutkusu diğerlerinin bir adım ilerisindedir. Onlar para kazanmak için değil sadece sevdikleri için oynarlar bu oyunu.O yüzden futbol sahalarında tual üstünde çalışan bir ressam gibi icra ederler sanatlarını. O yüzden onlar için verilen verilen paralar ne kadar çok olursa olsun, insana son kuruşuna kadar helal olsun dedirtirler. Schmeichel'ı onlardan ayıran tek bir fark var. Bu fark dünya futboluna adını altın harflerle yazdırmış, tüm zamanların gelmiş geçmiş en iyi kalecileri arasında yer almış,bugün futbol sahnesinde devler arasında yer alan Manchester United'ın buralara gelmesinde çok önemli katkısı olan eldiven için bonservisi için bırakın milyon euro ları ,aksine neredeyse bedavaya ManU'ya transfer edilmiş olmasıdır.
1.93 lük cüssesiyle ve kendisine özel hazırlanan XXXL formayla daha maçın başında rakiplerini alkollik yapan Peter gezegenin en iyi kalecilerinden biriydi. Tek eliyle plonjona çıkan başka bir kaleci henüz yeryüzüne inmemiştir. 1963 doğan Schmeichel'ın 8 yaşında formasını giydiği High-Gladsaxe takımında tam 2.5 sene mağlubiyet görmemesi onu o yaşlarda kahramanlığa alıştırdı. 18 Yaşında profesyonel olarak oynadığı Gladsaxe Hero takımı Diyarbakırsporvari ekonomik kriz ve negatif sonuçlarla boğuştuğundan kara günler geçiriyordu. Ligin son maçı çok kritikti. Rakip Stubbekobing tıpkı onlar gibi düşme potasındaydı ve kazanan ligde kalacaktı. Bu maç maç olmaktan çıkmış adeta Bill Shankly nin dediği gibi hayat memat meselesinden bile daha önemli bir hal almıştı. İşte Peter daha sonra defalarca yapacağı gibi hayatının maçlarından birini daha çıkarmış ve maçın kazanılmasındaki en önemli faktör olmuştu. Maçtan sonra hocası Hansen onu deliler gibi kucaklamıştı. Tabi Schmiechel'i kucaklayan yanlız değildi. Hansen'in kızı da bu kucaklama seremoniye katılmış, ilerki yıllarda bu kucaklaşma evlilikle sonuçlanmıştı. 1987 yılında Brondby' etransfer olan Schmeichel 4 yıl ard arda danimarka ligi şampiyonluğu yaşadı. 1991 yılında UEFA kupasında yarı final oynayarak kulüp tarihinin en başarılı performansına imza attı. Tabi bu başarılar Avrupada birinin dikkatini çoktan çekmişti. O da Sir Alex'ten başkası değildi.530 bin pounda ManU'ya transfer olan Peter, Ferguson tarafından tarihin en kelepir transferi olarak nitelendirilmişti1992 yılında ise milli takımla birlikte bir süprize imza atarak Avrupa şampiyonasını kazanıyordu..1999 yılına kadar formasını giydiği ManU'da sayısız başarılara imza attı. 5 lig şampiyonluğu,3 federasyon kupası,1 lig kupası,1 kıtalararası kupa ve 1 de tarihin en güzel ve en dramatik finaline sahne olan 1999 şampiyonlar ligini kazandı. 1997 yılında kalesinde 694 dakika gol yemeyerek bir rekora imza attı. Bu rekor yıllar sonra Cech tarafından 8 yıl sonra 781 dakika ile kırılabilecekti.Onu ManU ya getiren Sir Alex'le 1994 senesinde arası bozulmuştu Peter'in. 3-o önde götürdükleri Liverpool maçı 3-3 bitmiş, soyunma odasında Fergusonla Peter ağız dalaşına girmişlerdi. Hatta o kadar kendilerini kaybetmişlerdi ki Schmeichel' ettiği küfürler soyunma odasından dışarıya taşıyordu. Bunun üzerine yıldız yapyığı isimleri defterden silmekte bir an bile tereddüt etmeyen Sir, doğal olarak Peter'ı da kovdu. Ama ertesi gün Peter hatasını anlayarak tesislere geldi ve kuzu kuzu özür diledi. İşte o zaman Sir Alex belki de daha önce yapmadığı ve daha sonra da asla yapmayacağı bir şey yaptı.Hulusi KENTMEN misali bir baba edasıyla Schmeichel'i affetti. Beckham'ın gözünün yaşına bakmayan, Ronaldo'nun ise suratına dahi bakmaya tenezzül etmeyen Ferguson, Schmeichel'ı kaybetmeyi göze alamadı. Bu karşılıklı feragatlar ve karşılıklı duyulan saygı, sevgi ManU'ya 1999 yılı Şampiyonlar ligi şampiyonluğu getirdi.Arif ERDEM'den yediği gol ise onun karizmasında hiç bir eksikliğe yol açmadı. Ne de olsa bütün maykıllar gelse o golü oradan alamazdı. 1999 yılında inaılmaz geçen bir sezonun ardından inanılmaz bir karara imza atarak S.Lizbon'a transfer oldu. Burada da 1 şampiyonluk yaşayan Schmeichel 2001 de tekrar adaya döndü ve 1 yıl A.Villa, 1 yılda ManU'nun ezeli rakibi Manchester City' e transfer olur. Fakat MaU taraftarının ona sevgisi o kadar büyüktür ki ona saygıda asla kusur etmezler. 23 yıllık kariyerine 2003 yılında nolta koyduğunda premier lige gol atan ilk kaleci olma ünvanınıda cebine koyuyordu. Ayrıca 92 ve 93 yıllarında üst üste dünyanın en iyi kalecisi seçilmişti. Saha içinde her ne kadar güven verse de takım arkadaşları ondan son derece çekiniyorlardı.Aşırı derecede agresifti. Gol yemeyi ya da mağlup olmayı asla kabullenemiyordu. Her maçta stat onun haykırmaları ve bağırmaları ile inliyordu.Mevki kesinlikle ayırmazdı. Savunma,forvet, hakem dahil herkes ondan nasibini alırdı. Takım arkadaşlarının ondan ödü kopuyordu. Az gol yemesinin sebeplerinden biri defansla sürekli diyalog halinde olmasıydı. Vücudunu son derece iyi kullanan,tek elle rakibin üzerinden topu alan,açıyı son derece iyi kapatan bir kaleci idi. Seni seyretme şansını yakaladığımız için ne kadar şükretsek azdır.

11 Şubat 2010 Perşembe

Riski Sevmek

Eğer Bursaspor savunması uzatmalarda 1 saniyeliğine konsantrasyon kaybı yaşamasaydı Ivankov gecenin kahramanı olacaktı. İlk yarıda kurtardığı 2 yüzde yüz gol pozisyonunu kurtaran,ardından penaltı ile takımının ikinci golünü atan Ivankov kahraman olamasada bence gecenin yıldızı idi.
Her iki teknik adam da riskli bir oyun tercih etmişti. Ertuğrul Sağlam gol bulmak için savunma güvenliğini ikinci plana atmış, Daum da hem ilk maçtaki skoru korumak adına, hem de sakatlar ve cezalılar nedeniyle Emre ve Alex i kenarda oturtarak klasik 4-4-2 düzeniyle takımını sahaya sürmüştü. FB İlk 15 dakikada bulduğu iki net pozisyonlada turu kapabilirdi. Ancak hiç top yapamayan orta saha 15. dakikadan sonra Bursaspor a teslim oldu. Tabi ki Daum daha iyi bilir ama benim naçizane fikrim hiç değilse Emre nin ilk onbirde çıkması gerektiği yönündeydi. Nitekim ikinci yarıda oyuna Emre nin girmesiyle FB oyunun kontrolünü ele geçirdi. Bilica yı oyundan almak Daumun doğru kararlarından biriydi. Bilica oyundan atılmak için her türlü agresifliği yaptı ama hakem herhalde iyi niyetinden atmadı.
Heyecanlı bir maç oldu. Heyecanın sebebi topun bir o kalede bir bu kalede olması değil,Bursa nın 3 gol bulmuş olmasıydı. Her iki takımda kalecilerine dua etmeli hem volkan hem de ıvankov bu gecenin gerçek yıldızları oldu. Sonuç olarak yıllar sonra yarı finalde döet büyükler dışında iki takım var. Dileğimiz bu tablonun her yıl tekrarlanması

8 Şubat 2010 Pazartesi

Güneş'in Sevinci

Bu haftanın en karlı iki takımı Trabzon ve Beşiktaş'tı. Fenerbahçe ve Galatasaray birbirleriyle yarışma işini her geçen gün abartıyorlar. Biri kazanırsa öbürü de kazanıyor. Biri kaybederse diğeri de kaybediyor. Biri berabere kalırsa diğeri de kalıyor. Yani biri ne yaparsa diğeri aynısını yapıyor. Ama Trabzon ve BJK öyle değil. Ya rakiplere çalışıyorlar ya da kendilerine. Ama benim bu sefer bahsetmek istediğim konu başka. Trabzon- Manisa maçında dikkat ettiniz mi bilmiyorum. Bir ayrıntı benim dikkatimi çekti. O da Teknik direktör Şenol Güneş'in gollerden sonra sevinci. Şenol Hoca çalıştırdığı takımın teknik direktörü gibi değil tuttuğu takımın taraftarı olan 10 yaşında bir çocuk gibi seviniyordu. Sevincini abartmadan ama coşkuyla,oyuncağına kavuşmuş bir çocuk gibi seviniyordu ve bunu da o kadar masumane bir biçimde ifade ediyordu ki anlatmak mümkün değil. Şimdi diyebilirsiniz ki Şenol hoca'nın Trabzonlu olduğunu herkes biliyor ne var bunda. Öyle değil işte ben daha önce hiç bir hocanın o kadar masumane o kadar çocuksu ve o kadar temiz sevindiğini daha önce hiç görmedim. Trabzon camiası hiç değilse bu sefer evladına sahip çıksın ve olumsuz iki sonuçtan sonra hoca istifa sesleri duyulmasın. Çünkü Trabzon'un elinde ender değerlerden biri Şenol Hoca.