10 Mart 2010 Çarşamba

Koşan Kule


Takımın maçı kazanmasında hücumun mu yoksa savunmanın mı daha önemli olduğu hep tartışılmıştır.Kimine göre hücum kimine göre savunmadır bu sorunun cevabı.Savunması iyi olan takım rakibine oranla bir adım öndedir. Ancak unutulmamalıdır ki yemediklerinizle değil attıklarınızla maçı kazanırsınız.Goldür size maçı kazandıran.Gol ayaklarınızın becerisiyle ve kalitesiyle artar kazanma şansınız.Takımın en önemli yeri kale ise,ikinci sırada golcüler gelir. Futbolun meyvesi de gol değil midir zaten ? Seyirciler gol görmek için doldurur statları. Bir taraftar için takımının yenilmesinden daha kötü bir şey varsa o da golsüz biten bir maçtır. Sinemada  seyircinin  Ayhan IŞIK'la  Belgin DORUK'un kavuşmasını beklediği gibi bekler topun ağlarla buluşmasını.Her kaçan golde de Sadri ALIŞIK'ın hakime isyan ettiği gibi isyan eder ''Bu da mı gol değil ? '' diye.İşte bu yüzden forvetler futbol sinemasının en şöhretli aktörleridir.Spot ışıkları hep onların üstünde parıldar. Flaşlar onlar için patlar. Bu yüzden gişe hasılatından en fazla payı onlar alır.
Peki her zaman verdklerinin karşılığını tam olarak verirler mi? Elbette hayır. Bazen ışıklar gözlerini kamaştırır,bazen de aldıkları ücretin altında ezilirler. Tıpkı Güiza da olduğu gibi. Lille ve Bursa maçlarında kaçırdığı gollerle belki de bir takımın kaderiyle oynamıştır. Güiza'nın yedek kulübesinde ağlayan görüntüsü,onu acıların çocuğu olmaktan Sadri ALIŞIK'ın Ofsayt OSMAN'lığına terfi ettirmişti ve içinden tüm Türkiye'ye haykırıyordu ''Bu da mı gol değil'' diye.
Aslında FB'nin son on yıldaki forvet tercihlerine baktığımızda hep başarısız girişimler karşımıza çıkmıştır. Taraftarı ve futbol kamuoyunu bir türlü memnun edememiş KEZMAN. Çok büyük bir oyuncu ve dünya çapında bir yetenek olmasına rağmen içindeki isteksizliği bir türlü yenememiş ANELKA.Johnson'un bonusu olarak gelen PREKO. Tam bir fiyasko OULARE.Türk Dil Kurumunu kurulduğuna isyan ettiren BESCHASTNYKH.Tabi faydalı olanlarda olmadı değil.Şu anda BJK taraftarına saç baş yolduran,devre arasında gelip FB'nin şampiyonluğuna katkıda bulunan NOBRE de var. Ama bir isim var kiondan sonra gerçek bir pivot santrafor gelmedi Fb'ye.Hava toplarındaki hakimiyetinin yanında her iki ayağınıda iyi kullanabilentepeden tırnağa bir forvet olan Bernt Kennet ANDERSSON. FB'de oynayabildiği iki sezon da73 maçta 19 gole imza atmıştı ama gol sayısı az gibi gözüksede total fayda hiç de azımsanacak gibi değildi.




Yılın büyük bir kısmını beyazlar içinde geçiren İsveç'in hentbol takımıyla ünlü Eskilstuna şehrinde 6 Ekim 1967 de dünyaya gözlerini açtı. Sarı saçlarıyla güneşe nazire yaparcasına etrafına ışık saçıyordu. Bu ışık ilerleyen yıllarda çapını daha da genişletecek,önce tüm İsveç'e ,daha sonra Fransa,İtalya ve en sonunda Türkiye'ye ulaşacaktı.Futbola 9 yaşında Tunafors'ta başlayan küçük Kennet,1981'e kadar bu kulüpte oynadı.1985'te profesyonel olarak IFK  Eskilstuna ile sözleşme imzaladı ve 76 maçta 20 gol atmayı başardı. Hem her iki ayağını kullanması, hem de uzun boyu nedeniyle hava toplarındaki üstünlüğü İsveç'in dünyadaki en meşhur kulübü Göteborg'un dikkatini çekti. 1989 yılında Kennet Andersson artık Göteborg'lu idi. Altın saçlı çocuk artık gollerini Göteborg için atacaktı. 2 yıllık Göteborg macerasında 2 İsveç şampiyonluğu 1 de İsveç kupası kazanmıştı.63 maçta 29 gol atarak kulübün bu başarısında en önemli paylardan biri şüphesiz Andersson'a aitti. Artık İsveç'ten ayrılma vakti gelmişti. Belçika'nın Mechelen takımına transfer oldu. Ancak herhalde Göteborg kebabını özlediği için olsa gerek burada pek de iyi bir perrformans sergileyemedi ve 33 maçta 8 gol atarak 1993 yılında tekrar İsveç'e dönerek yarım sezon Norrkoping forması giydi. Burada bir nebze olsun kendine gelerek 13 maçta 8 gol atarak sezonu tamamladı. Buradaki performans onun Lille takımına taşıdı. Bu kez ne olursa olsun geçen seferki gibi evinin yolunu tutmamaya kararlıydı. Fransa'da önce Lille sonra Caen takımlarında 63 maçta 20 gol onu avrupada tutmaya yetmişti.
Artık daha güneye inmek istiyordu. Bu nedenle İtalya'nın yolunu tuttu.Bir sezon Bari forması giydi ve 33 maçta 12 gol attı. Ama onu İtalya da kalıcı yapan Bologna formasıyla 5 sezon boyunca 114 maçta attığı 33 goldü. 1996-2001 yılları arasına bir 2 maçlık Lazio macerası sıkıştırmıştı. 1999-2000  sezonunda UEFA kupasında Galatasaray'a karşı forma giymiş ama o sezon avrupada fırtına gibi esen sarı kırmızılılara o bile dur diyememişti. Bologna'lılıar ona Koşan Kule adını vermişlerdi.Sert italyan futbolunda savunmacılara karşı fiziğini son derece iyi kullanabiliyor,beklenmedik anlarda çektiği sert vuruşlar yapabiliyordu. Güçlü fiziği sayesinde rakip savunmacıların analarından emdikleri sütü burunlarından getirebiliyordu. Andersson  için pasın nereden ve nasıl geldiğinin hiç bir önemi yoktu. O her pozisyonda topu yumuşatıp kalecilerin kabusu olmayı başarıyordu. 94 Dünya kupasında Ravelli'li  Brolin'li,Larsson'lu kadrosuyla İsveç'e altın çağını yaşattı. 1-1 berabere kaldıkları Brezilya maçında Brolin'in pasını önce göğsüyle düzeltip ceza yayının köşesinden yaptığı aşırtma vuruşla Taffarel'i avlıyor ve Ara Güler 'in en güzel fotğraflarından oluşan albüme bir fotoğrafta kendisi ekliyordu. Aynı golün benzerini yıllar sonra Kadıköy de Taffarel'e bir kez daha atacaktı. Yarı finalde tekrar Brezilyaile eşleşecekler bu kez 1-0 kaybederek eleneceklerdi. Ancak o turnuvanın en beğenilen takımı İsveç olacaktı. Üçüncülük maçında Bulgaristana 4 gol atarak İsveç'in bronz madalya almasında önemli bir pay sahibi olacaktı. Kennet toplamda attığı 5 golle, 6 gol atan Letchkov ve Salenko'nun ardından gol krallığında 2. olacaktı. Evet belki İsveç final oynayamamıştı ama Brezilya ve İtalya'dan daha fazla beğenilmişti.2000-2001 sezonunun başında Aziz YILDIRIM dünyaca ünlü bir santrafor alacaklarını açıkladığında kimse inanmamıştı. Ama uçaktan inen futbolcunun Kennet ANDERSSON olduğunu gördüklerinde neredeyse küçük dillerini yutuyorlardı. 2000-2002 sezonunda ligi şampiyon olarak tamamlayan Fenerbahçe'de en önemli unsur şüphesiz  Andersson ve Rapaiç'in varlıkları idi. Andersson tek başına maçın sonucunu değiştirecek bir oyuncu değildi ama 90 dakika dimdik ayakta kalmayı başarabiliyordu. Asla pes etmezdi. Belkide böyle bir karaktere sahip olduğu için ilk yarısını 3-0 yenik kapattıkları Gaziantep maçının devre arasında diğer arkadaşlarını da şahlandırmayı başarmıştı. Tek başına maçı çevirmiyordu belki ama o sezonu tek başına çevirmişti. İlk sezonunda 30 maçta 13 gol ve 10 asistle oynadı.Mücadeleci ve profesyonel oyun anlayışı Fb'nin o sezon takım olmasında pay sahibiydi.İkinci sezonu ise sakatlıklarla boğuşarak geçmişti ve bu sakatlıklar yüzünden bizde kendisinden mahrum kalmıştık.Her sakatlık sonrası kendini yeniden ispatlamak istiyordu. Kendisine yaşlı diyenleri utandırırcasına her geri dönüşte herkesten fazla koşuyor,her ortaya kafa vuruyor,orta sahada her topa basıyordu. Onu her futbolsevere sevdiren özellikleri bir bir futbol tiyatrosunda sahneye koyuyordu.2002 de Fb'de son maçına Diyarbakırspor karşısında çıkan Kennet maç bittiğinde herkes tarafından ayakta alkışlanmıştı. Statta ya da televizyon karşısında onu seyreden herkes avuçları patlayıncaya kadar sarı saçlarıyla futbolu seven herkese ışık saçan buz adamı,koşan kuleyi alkışladı. Teklif ilk geldiğinde hayır diyen ancak İstanbul'u gördükten sonra tarihe mal olmuş şehre, ''İsveç milli takımıyla dünyanın her yerine gittim ama böyle muhteşem bir yer görmedim'' diyecek kadar aşık olan cevabını evete çeviren Andersson'a bizler de aşık olmuştuk. Fakat hiç bir aşk sonsuza kadar sürmemişti ve onun da bu topraklardan ayrılma zamanı gelmişti. Ama Andersson Türk futbolseverlerin kalbinde asla unutulmayan lise yıllarındaki sevgili gibi olmuştu.Hiçbir istatistiki veri onu anlatmaya yetmez. 1.93 lük boyuna rağmen iki ayağını da bir ressamın fırçasını kullandığı ustalıkla kullanıyordu ve bizlere de asla pes etmemeyi öğretmişti. Fb hep 10 numaraların peşinden koştu ama yaptığı en büyük hata Toshack gibi bir pivot bulmuşken yanına bir Kevin Keagen yerleştiremedi.Kimbilir belki bir gün başka bir Andersson'un yanına başka bir Kenny Dalglish bulabilir.


1 yorum:

  1. Yazı tek kelimeyle muhteşem, yarısından sonra alt kısımda bir yerden alıntı yaptınmı diye merak etmekten alamadım kendimi ama baktımki tamamı sana ait. Sen bu işi biliyorsun dostum. Yolun açık olsun....

    YanıtlaSil