31 Ağustos 2009 Pazartesi

EMRE DE SOUZA


Beş yıldır Türkiye de Alex. Geçtiğimiz 5 yılda Fenerbahçe ye yaptığı katkılar yadsınamaz.Bazı kesimler Alex olmadan Fenerbahçe nin olmayacağını söylüyorlar. Bence tam tersi. Maç içinde 1-2 hareket yapmasını beklemekle 90 dakikayı heba ediyoruz. Eğer elinizde Emre gibi bir oyuncu varsa Alex e mahkum olmamak gerekir. Şimdi soruyorum: Emre önlibero oynayabilir mi? EVET. Forvet arkası oynayabilir mi ? EVET. Oyun kurucu olur mu? EVET. Koşup mücadele eder mi? EVET.Hücum pres yapar mık? EVET. Peki Alex bunlardan kaçını yapar? Dünyada artık Alex tarzı oyunculara yer yok.Günümüzün hızlı, mücadeleci, fiziki savaşların yaşandığı, sahadaki bir oyuncunun sahada bir kaç işi birden yaptığı oyunda Alex ler lüks kaçıyor. Eğer Fenerbahçe Emre yi Alex in pozisyonunda oynatırsa ne kazanır? 1- Yabancı kontejyanı baoşalır 2-Orta sahaya Emrenin yerine bir oyuncu daha yerleştirilir böylece daha dirençli bir orta saha kurgusu olur. 3- Semih ve Güiza ile forvet hattı güçlendirilir. Ve daha çok şey kazanır.

30 Ağustos 2009 Pazar

Bir Fenerbahçe Klasiği

Anlaşılan o ki Fenerbahçeli futbolcular milli maç arasına erken girmiş.Yine dün taraftarlara bütün tırnaklarını yedirdi takım. Mesut Bakkal DİYARBAKIR kadar olmasa da orta alanda taktik faullerle rakibi durdurmayı başardı. Yanlız bir gerçek var o da bu takımda Bilica nın yedek olmaması gerektiği. Onun yokluğunda defans oyunu bir türlü kuramadı. Nitekim yenilen golde de Lugano nun kontrolsüz bir şekilde attığı topu Cristian tutamadı ve kaptırdığı top Fenerbahçe kalesine gol olarak geri döndü. Bilica nın bir an önce hazır olup takıma dönmesi gerekiyor. Ayrıca her maç farklı bir tandem oluşturulması fener savunmasına zarar veriyor. Defansın oyun kuramaması Cristianın da geriye çok gelmesine ve böylece hem Emre ye hemde dolaylı olarak takımın hücum gücüne yardımcı olamamasına neden oldu. Ayrıca dün akşam gökhanın önemi bir kez daha ortaya çıktı. O olmayınca hem defans zayıflıyor hem de hücum. Bekir kesinlikle gökhan ın alternatifi olabilecek bir oyuncu değil. Kazım a gelince istikrarı olmadığı için her zaman güvenemeyeceğiniz bir oyuncu. Bu takıma bir an önce Özer ve Mehmet Topuz un katılması gerektiği inancındayım.

25 Ağustos 2009 Salı

BİR GARİP GERİLİM

Geçen sezon Barca nın futbolu için söyleniyordu' onların oynadığı futbolsa bizim oynadığımız ne ' diye.Bende soruyorum o zaman 'Diyarbakır seyircisinin yaptığı taraftarlık ise bizimki ne' Kendilerine ve futbola garezi olanlar toplulıuğu idi dün akşam stadı dolduranlar.Bir atmosfer ancak bu kadar çirkinleştirilebilirdi ve ancak bu kadarı ellerinden gelmişti. Maça dönecek olursak;Diyarbakırlı oyuncular ilk dakikadan itibaren sert oynuyor hakemde kontrolü kaybetmek için 8. dakikayı bekliyordu. Bu sezon ki Fenerbahçe ile geçen sezonki arasında 2 önemli fark var. Birincisi hırs ve mücadele isteği. Eğer eski Fenrbahçe olsaydı golü yediği dakika maçı bırakırdı. Halbuki dün akşam öyle olmadı. Maçı bırakmadılar,asıldılar,istediler ve aldılar. İkinci fark ise skor artık 1-2 oyuncuya bağlı değil.Geçen yıl Alex atarsa kazanıyor atamazsa kaybediyordu. Oysa bu yıl kanat oyuncuların katkısı çok daha fazla.
İki oyuncu içinde ayrıca parantez açmak gerekiyor. Bir tanesi Gökhan.İleri gidiyor,geri geliyor,stoperlerin kadenesine giriyor,kornerlerde ortaya gelip kaleye cepheden şut çekiyor bir de üstüne gol atıyor.Tam bir avrupalı bek gibi oynuyor.
Diğer oyuncu ise Cristian.Boş alanları ve boş adamları iyi görüyor.Terse top atıyor.Maldonado gibi sürekli geriye değil hem yana hemde ileri oynuyor.Orta alandaki pas trafiğinin en önemli parçalarından. Adeta bir köprü vazifesi görüyor.Sanki bir gün önce Brezilya milli takımında oynamış kaldığı yerden devam ediyor.Defansif anlamda Emre nin yükünü azalttığı için Emre nin ofansa katkısı daha fazla oluyor. Eğer futbolu Aurelio kadar seviyorsa Fenerbahçe yakın bir zamana kadar Aurelio nun adını bile anmaz.

22 Ağustos 2009 Cumartesi

TRABZONUN DİŞİNE GÖRE

2008-2009 Sezonun son maçında Trabzon evinde Fenerbahçe yi konuk ediyordu.Avrupa macerası açısından her iki takımdan da kritik bir maçtı.Trabzon kazanıp Şampiyonlar ligine Fenerbahçe de galip gelip ligi 4. sırada bitirerek bir ön eleme az oynamak istitordu.Sivaspor Galatasaray karşısında mağlup olması Trabzonunişine geliyordu. Nitekim 90. dakikada skor 1-1 iken Trabzon şampiyonlar ligine giderken 90+1 de yedikleri gol onları avrupa ligine itiyordu. Bu durum bazı çevrelerin tepkisini çekmişti.Onlara göre avrupada daha tecrübeli olan Trabzon şampiyonlar ligine gitmeli idi. Türkiye yi sivas tan daha iyi temsil edeceğini iddia ediyorlardı.Sivas ın Şampiyonlar ligine ilk turda veda etmesi ekmeklerine yağ sürüyor ve ' işte gördünüz mü?' demeye başlamışlardı ki Toulouse karşılarına çıktı ve bize son yıllarda aslında alışkın olduğumuz Trabzonspor un süpriz elenişlerini unutmamıza fırsat vermedi. İşte son yıllarda türk futboluna damga vuran Trabzonun süpriz elenişleri.



1-98-99 Sezonu

Trabzon bir önceki sezon UEFA kupasına katılmayı haketmişti. Rakip Wisla Krakov du.Gazeteler için çok kolay bir rakipti ama Trabzon için değil. Trabzonspor ilk maçı 5-1 ikinci maçı da 2-1 kaybederek eleniyordu.

2-2004-2005 Sezonu

Bu sefer hedef şampiyonlar ligi idi ve rakip bir zamanların güçlü Dinamo Kiev i idi.Bu kez gazeteler daha temkinli davranıyor işin biraz zor olduğunu fakat trabzonun kalitesinin turu geçeceğini söylüyorlardı. Sonuç Trabzon ilk maçı 2-1 ikinci maçı da 2-0 kaybederek eleniyordu.

3-2005-2006 Sezonu

Bu sefer tam çantada keklikti. Kıbrıs rum kesiminden famagusta rakipti. Rum futbolu bırakın dünyayı bizim futbolumuzun bile çok gersinde idi. Ama bizim hepimizin unuttuğu bir şey vardı. O da trabzun un dünyada elenemeyeceği takım yoktu. Nitekim trabzon yine süpriz yapmadı ve ikinci maçı 1-0 kazanmasına rağmenilk maçı 3-1 kaybettiği için elendi.

4-2006-2007 Sezonu

Uefa kupası ön eleme turunda rakip İspanyadan Osasuna idi.Daha önceki rakiplere biraz daha güçlü idi ancak trabzonun hastalığı yine başgösterdi ve 2-2 ve 0-0 lık sonuçlarla bir kez daha evinin yolunu tutuyortu.

5-2007-2008 sezonu

Son olarakta otelul galati macerası var Trabzonun.2006---2007 de 2-1 ve 1-2 lik skorlarla yine süpriz yaptı ve elendi.



Aslında trabzonun sorunu kronik olmuş.Derhal hem mental açıdan hemde fizik olarak toparlanalı. Biz eski Karadeniz fırtınasını geri istiyoruz.

19 Ağustos 2009 Çarşamba

ELDİVENLERİNE SIĞMAYAN KAPTAN


Bugün süper ligde oynayan yerli kalecilerin idolü idi schumacher. Çocuklar onunla sevmişti kaleciliği ve belkide oydu onların şu anda üç direk arasındaki yanlızlığı seçmelerinin sebebi.
1954 yılında Almanya nın soğuk ve gökyüzünün muhtemelen gri bulutlarla kaplı olduğu bir günde dünyaya gelmiştir Harald Anton Schumacher. Futbola da doğduğu şehrin takımı Düren de başlamıştır. Daha 18 yaşında iken Almanya nın köklü kulüplerinden Köln ün dikkatini çekmiş ve 15 yıl boyunca sırtından çıkarmamak üzere çok genç yaşta direklerin hakimi olmaya başlamıştır. 1978 de kazandıkları lig şampiyonlundan sonra milli takım kariyeri başlamış ve almanların efsanevi kalecisi Sepp Maier den kaleyi devralmış, 1979-1986 yılları arasında milli takımın kalesini korumuştur.Milli takımda uluslararası ilk başarısını 1980 de italyanın evsahipliği yaptığı avrupa şampiyonasında finalde o yıllarda fırtına gibi esen Belçika maçını 2-1 kazanarak elde ediyordu. Ancak dünya onu sportif başarıdan değil bambaşka bir olayla tanıyacaktı.1982 yılında dünya kupasında fransa ile oynanan yarı final maçında fransız oyuncu Battiston u karate kid'in bile yapamayacağı bir hareketle yere sermiş,Battiston un kaburga kemiklerini kırmıştı. Darbe alan Battiston uzun süre yerde hareketsiz kalmış ama toni hiçbir şey olmamış gibi avut atışı kullanmak için topu 18'in köşesine koymuştu bile. Yaptığı şiddet dolu darbe bir yana umursamaz bir şekilde arkadaşlarına ileri gitmelerini söylemesi ve yerde yatan oyuncuyu hiç dikkate almaması belki de almanlar hariç herkesin nefretini kazanmasına yetmişti. Ne demişti Simon KUPER 'Futbol asla sadece futbol değildir' Schumacher de Kuperi doğrularcasına yerde bir fransızın yatmasını önemsemeyecekti. İşin daha ilginç yanı hakem pozisyona faul çalmamıştı. O maçı almanlar penaltılarla kazandı ve finale çıktılar. Yıllar sonra battiston kendisini affettiğini söylesede belkide ahı tuttu ve Schumacher iki kez final oynamasına rağmen dünya kupasını hiç kazanamadı. Almanya'daki kariyerinide bitirmek için kimseye ihtiyaç duymadı. 1987 yılında yazdığı kitapta bundesliga oynayan oyuncuların kötü alışkanlıklarını ortaya çıkarıyor ve bazılarını doping kullanmakla itham ediyordu. Tabi Alman Futbol Federasyonu da bunu cezasız bırakmadı.İşte bizde onu bu sayede tanıdık,hayran olduk,imrendik.1988 yılında Fenerbahçeye transfer oldu ve 88-89 yılındaki 103 gollük şampiyonlukta en önemli rol onundu. Ancak ne yazıkki daha sonraki sezonda hepatit B virüsü yüzünden kendisini Türk futbolseverlerden mahrum bıraktı.1991 yılında hem A.Madrid hemde daha önce formasını giydiği B.Münih ile jübile maçı oynayarak futbola veda etti.1972 de başladığı üst lig kariyerinde 422 kez Köln 65 kez Fenerbahçe 33 kez Schalke 8 kez Bayern 1 kezde Dortmund forması giymiştir. Türk kalecilerine bıraktığı en büyük miras topu oyuna elle nasıl sokulacağını öğretmesi idi. Ayrıca ceza sahasının mutlak hakimiydi. Birebir kaldığı pozisyonlarda ne yapması gerektiğini çok iyi biliyordu. Seni hala özlüyoruz ve seni yıllarca seyredemediğimiz için hala çok üzülüyoruz.

16 Ağustos 2009 Pazar

Lugano ve fenerbahce

Yaklaşık 6 aydır fenerbahçe camiasını ve futbol kamuoyunu meşgul ediyor lugano konusu. Sanırım basınımız dışında bu durumdan memnun olan kimse yoktur. Çünkü ligin başladığı ve transferlerin yavaş yavaş bittiği bu dönemde hala gazete sayfalarını dolduracak malzeme olarak duruyor bu konu. Her gün hatta her saat bir gelişme duyuyor ya da okuyoruz. Şimdi her kafadan bir ses çıkıyor. İlk geldiği günlerde lugano ya burun kıvıran 'bunun gibi türkiye de çok var' diyen anlı şanlı yazarlarımız şimdi dönmesi için neredeyse ayaklarına kapanacaklar. Biraz daha salim kafayla düşünürsek; fenerbahçe bu sezon sivas tan Bilica yı transfer etti. Şu ana kadar oynanan maçlarda görüldüki Bilica nın en önemli özelliği topu oyuna iyi sokuyor.Ancak fenerbahçe gibi hücümcu takımlarda savunma zaafiyeti ortaya çıkıyor. Lugano ise tam bir saatli bomba. Tamam yüreği ile oynuyor, tam bir savaçı. Ama kimse onun soğukkanlı,topu yere indiren savunmayı toparlayan bir oyun stili yok. Üstelik her maç kırmızı kart görebilecek bir potansiyel var kendisinde. Geride bıraktığımız dönemde lugano yüzünden kaç maç tehlikeye girdi ve kaç maçta fenerbahçelilerin yüreği ağzına geldi acaba. Bunun detaylı bir analizi yapılmalıdır. Dolayısı ile Bilica nın yanına lugano yerine yine lugano gibi savaşçı ama lugano dan daha soğukkanlı,kavgadan veya hakemle diyaloğa girmekten kart görmeyen,topu yere indiren bir stoper alınması gerektiği inancındayım